Aramak

Batı’ya Diz Çöktüren Enerji

21. yüzyıl, belki de tarihin hiçbir döneminde yaşanmamış problemlerin baş gösterdiği zaman dilimi olarak şimdiden kayıtlara geçmiş durumda.

Sanayi Devrimi ile başlayan süreç, teknolojik gelişmelerin süratle hayatımızın merkezine oturması, artan nüfus gibi sebepler insanoğlunu yeni kaynaklara muhtaç hale getirdi. Amerikalı psikolog Abraham Maslow yaşıyor olsaydı, muhtemelen “ihtiyaçlar hiyerarşisi”ni yeniden düzenlemek zorunda kalacaktı. Enerji de 21. yüzyılda dünyanın elini kolunu bağlayan temel ihtiyaçların başında geliyor.

Bu cümleler hayli iddialı gelebilir. Fakat hayatımızı sürdürebilmemiz için enerji ekmek ya da su kadar elzem olmasa da medeniyetlerin varlığı açısından en az onlar kadar gerekli. Su kaynaklarımızı tamamen tükettiğimizde uzun süre yaşama ihtimalimiz nasıl imkânsızsa, enerji yoksunluğu da hayatı bir anda bambaşka noktalara götürebilir. Kaynakların kıt, ihtiyaçların sınırsız olduğu iddiası elbette kurgusal ve gerçeği yansıtmıyor. Lakin tüketimin sınırsızlığı, yanlış kullanımı ve israf düzeni insanı muhtaç duruma düşürüyor.

Gelişmişlik düzeyi bakımından kendini pek çok toplumdan ileride gören Avrupa, yaşanabilecek bir enerji krizinden en fazla etkilenecek bölgelerin başında geliyor. Nitekim bu kış özellikle Avrupa ülkeleri için epey çetin geçiyor. Öyle ki, güvenlik açısından büyük tehdit olarak gördükleri Rusya’yla bile ilişkilerini bozmamak için her türlü diplomatik nezaketsizliği sineye çekiyorlar. Ukrayna meselesi bile Avrupalıların nezdinde ikinci planda kalabiliyor.

Kendisini Napolyon Bonapart’a benzeten, binlerce kilometre öteden kitlelerin geleceğine müdahale etme hakkına sahip olduğuna inanan Fransa Cumhurbaşkanı Macron’un Rusya Devlet Başkanı Putin’in karşısında düştüğü durum malum. Sahip olduğu ekonomik gücü Afrika’yı her yıl daha fazla sömürerek katlayan Fransa’nın Cumhurbaşkanı, Moskova’da dünyanın önünde rezil edildi. Putin’in Macron’u karşılamasında takındığı tavır, oturttuğu upuzun masa, basın toplantısında açık şekilde yaptığı tehdit, toplantının ardından önden ilerleyerek mevkidaşını el işaretiyle çağırması, Fransa’nın doğalgaza ne kadar ihtiyaç duyduğunu ortaya koyuyor.

Keza Almanya Başbakanı Olaf Scholz’un da benzeri bir muameleye maruz kalması, aynı problemin Almanya için de söz konusu olduğunu gösteriyor. Kelimenin tam anlamıyla aşağılanma diyebileceğimiz bu gösterinin peşi sıra Fransız ve Alman medyasında konuyla alâkalı yapılan haberler enteresan. Hadiseleri diplomatik nezaketsizlik olarak görmeyen Fransız ve Alman medyasının tutumu, durumun vahametinin ispatı niteliğinde. Dahası Putin’le doğalgaz konusunu görüşmeye giden ve basın toplantısı sırasında ağzını açamayan Almanya Başbakanı’nın ülkesine döndükten sonra kullandığı şu cümleler, komedi filmlerinden sahneleri andırıyor: “Avrupalılar ve Transatlantik toplum olarak Rusya’yı, Ukrayna’ya karşı askerî saldırganlığın ciddi bir hata olacağı konusunda uyardık. Biz bunun olmasını istemiyoruz. Saf olmadan mümkün olduğunca çok diplomasi... Talebimiz bu. Bunun için tüm görüşme kanallarını kullanıyoruz.”

Avrupa bir enerji kıskacının eşiğinde. Önümüzdeki sene farklı alternatifler değerlendirilecek olsa da bu aylar Avrupa için çetin geçecek. Taşıma suyla da değirmen dönmez bu arada. Yenilenebilir enerji kaynaklarını hayata geçirmek Avrupa’nın sadece bir iki yılını kurtarabilir. Tabiatıyla uzun vadeli süreçte de Avrupa için enerji ihtiyacını karşılama bakımından Rusya’dan başka bir yol görünmüyor. Kısaca, bir zamanların sarsılmaz, yıkılmaz Avrupa’sına doğalgaz diz çöktürdü.

Your experience on this site will be improved by allowing cookies Cookie Policy