Aramak

Bir Âlimin Portresi: Abdürreşid İbrahim

Mehmed Akif’i, Namık Kemal’i hepimiz biliriz. Ama Abdürreşid İbrahim adını çoğumuz herhalde duymamışızdır. Duymamız için çok fazla sebep yok elbette. Abdürreşid İbrahim, her yıl resmi toplantılarla anılan şairlerden biri değil. Kitapları rafları süslemiyor. Başka bir sebep daha var bu isme niçin aşina olmadığımızı açıklayan: Abdürreşid İbrahim bilinmemeyi seçmiş, ama hayatıyla kendini ispatlamış âlim bir kişi. 23 Nisan 1857 tarihinde Rusya’nın Sibirya bölgesinde, Kazan’da doğmuş, Özbek asıllı bir âlim Abdürreşid İbrahim. Çocukluğundan itibaren Rusya’daki medreselerde eğitim görmüş. Harçlığını çıkarmak için okuldan artakalan zamanlarda hizmetçilik ve güreşçilik yapmış. Medine’ye gidip eğitimini ilerletmeyi düşünmüş. 1880 yılında Hicaz’a ulaşıp, medresede dini eğitimine devam etmiş. O sıralarda daha 23 yaşında. Sonra Rusya’ya dönüyor. Evlendikten altı ay sonra yerinde duramıyor, medrese eğitimi görmeleri için beş çocuğu yanına alıp Medine’ye doğru yolculuğa çıkıyor. 1885’te tekrar evine dönüyor. Memleketinde yeni usulle eğitim veren okullar açıyor, yanına Tatar talebeleri alarak İstanbul’a okumak için getiriyor. 1892 yılında kendi memleketinde kadı olur Abdürreşid İbrahim. Demek ki o tarihte daha 35 yaşındadır. Müslümanların hakkını koruduğu için rejim yanlısı müftüler tarafından Ruslar’a şikayet edilir. Artan baskılarına boyun eğmez, ama canını tehlikede görünce İstanbul’a gelir. Bu arada Rusya’da yaşayan müslümanlara çağrıda bulunarak onları Osmanlı Devleti topraklarına göç etmeye davet eder. Onun çağrısına uyan yetmiş bin Türk Anadolu’ya gelip yerleşir. Abdürreşid İbrahim tam bir seyyah ve Allah’ın dinini ve müslümanların hakkını savunan bir dava adamı. Onun dava adına yaptığı seyahatleri özetlemeye çalışsak dahi, bu size uzun gelecektir. Çok kısa sürede gezdiği memleketleri kısaca sayalım yine de: Buhara, İsviçre, Mısır, Hicaz, Filistin, İtalya, Avusturya, Fransa, Bulgaristan, Yugoslavya, Batı Rusya, Kafkasya, Maveraünnehir, Batı Türkistan, Doğu Türkistan, Sibirya ve Japonya. Japonya, Abdürreşid İbrahim ismini bilenler için hemen akla gelen ilk ülkedir. Çünkü bu âlim, Japonya’da ilk defa İslam’ı yayan kişidir. Abdülhamid Han’a mektup yazıp, Japonlar’ın İslam’a yatkın olduklarını haber veren ve bu konuda sultandan yardım isteyen kişi yine odur. Abdülhamid, bu âlimi takdir eder, onun başka din adamlarından daha farklı olduğunu söyler. Abdürreşid İbrahim’in Japonya’da yürüttüğü faaliyetler, Osmanlı Devleti tarafından destekleniyordu. O sadece bir âlim değil, aynı zamanda Rusya ile düşmanları Japonya arasındaki ilişkileri inceleyen ve bunu İstanbul’a aktaran bir diplomattı. Japonya’da 4 yıl kaldıktan sonra İstanbul’a dönen Abdürreşid İbrahim, Rusya’da yaşayan müslümanlara yönelik kitap ve duyurular yayınladığı için, Rusya Osmanlılar’dan onun sınırdışı edilmesini istedi. 1904’te Rusya’ya teslim edilen Abdürreşid İbrahim iki hafta sonra serbest kaldı. Ama baskılar onu yıldırmıyordu. Bu sefer St.Petersburg’da bir matbaa kurarak dini ve siyasi eserler yayınlamaya başladı. Kazan’a gelerek diğer Rusya Türkleriyle nasıl bir strateji izleyeceklerini tartıştı. Âlimimiz, bütün Rusya müslümanlarının Ufa’da bir toplantı yapmasını sağladı. Ama orada da fazla duramadı, 1908 yılında yeni bir büyük yolculuğa başladı: “Önümde bir giden, arkamda bir iten yoktu. Yalnız himmet kemerini bele bağlayarak tevekkül asâsını ele aldım. Yalnız ilâyi kelimetullah halis niyetiyle Allah’ın ipine sarılma fikrini yayma ve güçlendirme mukaddes emeli uğruna, çoluk-çocuğumu ve minimini ciğerparelerim olan masumlarımı Allah’a emanet ederek yola çıktım.” Moğolistan’a kadar Rusya içinde seyahat eden Abdürreşid İbrahim, burada Budistler’in lideri Dalay Lama ile görüşür. Sonra yeniden Japonya’ya varış... Tokyo’da bir süre kalan Abdürreşid İbrahim Japonca’yı bu kısa sürede öğrenir. Japon eğitim sistemini inceler ve kraliyet ailesinden bir prensle ahbaplık kurar. Japonya’da İslam ile ilgili pek çok konuşma yapan ve gazetelerde yazılar yazan Abdürreşid İbrahim, üst düzey Japon devlet adamlarının bir kısmının imana gelmesine vesile olur. O sıralarda Japonlar’ı Hıristiyan etmeye çalışan misyonerlerin İslam ile ilgili yazdıkları bir kitaptaki yalan iddialarını çürütür. Tokyo’da bir cami yaptırmak için müslümanlara bir dernek kurdurur. Abdürreşid İbrahim, 1909 yılında Japonya’dan ayrıldı. Kore ve Çin’de müslümanlara vaazlar verdi. Çin’in başkenti Pekin’de yaşayan müslümanlara saç ve tırnaklarını Mecusiler gibi uzatmalarının İslam’a aykırı olduğunu hatırlattı.       Çin’den Singapur’a ve nihayet Hindistan’a ulaştı. Her gittiği yerde hürmet görüyor, müslümanlara imamlık yapıyor ve onların sorularını cevaplıyordu. Buradan Hicaz’a gidip haccını yaptı. Bir süre sonra da İstanbul’a geldi. Burada konferanslar vererek, gezdiği ülkelerdeki  müslümanların durumunu Osmanlılar’a aktardı. Batılılar’ın Hindistan gibi ülkelerde müslümanlara yaptığı  zulümleri anlattı. Yanında getirdiği Japon müslüman Ömer Yamaoka da konuşmalar yaptı. Çok ilgi gören bu konferansların ardından Mehmed Akif ile tanıştı ve dost oldular. Ancak 1911 yılında İtalyanlar’ın bugünki Libya’yı işgal etmeleri üzerine, Abdürreşid İbrahim hemen Trablusgarp’a hareket etti. Osmanlı ordusunun işgalci İtalyanlar’a karşı burada yaptığı savaşa bizzat katıldı. 1912’de bu kez Balkan Savaşı’nın başlaması üzerine Japonya, Çin, Malezya, Singapur ve Hindistan’daki müslüman liderlere mektuplar yazarak onlardan destek istedi. 1914 yılında Ruslar’ın Kuzey Anadolu’yu işgal etmeleri üzerine oraya gidip, Osmanlı askerlerine moral verdi. Enver Paşa’nın kendine verdiği görevi kabul edip, Rus ordusunda savaşırken Almanlar’ın eline esir düşen Türkler’i yeniden örgütleyip Osmanlı ordusuna kattı. 1918 yılında Osmanlı istihbarat örgütü tarafından İsviçre’de Rusya müslümanlarını savunan bir büro açmak için görevlendirildi. 1918’de yeni bir yolculuğa çıktı. İstanbul’dan yola çıkıp, Sibirya, Ukrayna, Almanya, Litvanya, Doğu Türkistan ve Rusya’yı dolaştı. Yıl 1923 olmuştu. Moskova’da daha fazla kalmayı tehlikeli gören Abdürreşid İbrahim, Konya’nın Cihanbeyli ilçesi Böğrüdelik köyüne yerleşti. Burada 1933 yılına kadar sessiz-sedasız bir rençber olarak hayatını devam ettirdi. Arada bir Mısır’a ve hacca gitti. Ama 1933 yılında yani 76 yaşındayken dayanamayıp, Japonya’ya yeniden gitti. Burada Tokyo camiinin planlarını hazırlattırdı ve temelini attı. Bu cami 1937 yılında ibadete açıldı. Abdürreşid İbrahim bu camiin imamı oldu. Sayesinde pek çok Japon İslam dinini kabul etti. 1944 yılında orada vefat etti. Cenazesine büyük bir kalabalık katılır ve Tokyo yakınlarındaki müslüman mezarlığına defnedilir. Türk büyükelçiliği Tokyo Camii’ni, 1985 yılında yıkılma tehlikesi var  diye yıktırır. Ama yeniden de yaptırılmaz. Abdürreşid İbrahim’in hayat hikayesi uzun. Aslında hepimizin yaşadığı hayatın içine iman, İslam, mücadele ve Allah rızasını katmış biri o. O yüzden bugünki imkanlarla bile insanların zorlukla seyahat edebilecekleri pek çok ülkeyi dolaşabilmiş. Yaşına ve zorluklara asla bakmamış. Yuvasından, yavrularından ayrı kalmanın verdiği hasret onu davasından döndürmemiş. Bütün ömrünü, neredeyse bütün dakikalarını İslam’ı yayma ve müslümanları yükseltme için harcamış. Bugün bizim elimizde olan imkanlara ve buna rağmen bir türlü kurtulamadığımız miskinliğe bir bakalım. Ortada bir yanda hayatını Allah’a adamış bir âlim var. Bir yanda da bizim gibi, gördüğü güdük eğitimle kendini yücelten, ama iman ve İslam noktasında parmağını kıpırdatmayan insanlar var. Abdürreşid İbrahim, bizden daha fazla Doğu’yu ve Batı’yı biliyordu. Türkçe, Arapça,  Farsça, Rusça, Japonca bilmesine rağmen, kırk yaşından sonra bir de Fransızca ve Latince’yi öğrenmiş bir âlimdi. Bundan 55 yıl önce vefat etmesine rağmen, bizim için hâlâ ne kadar güçlü bir örnek olarak ayakta duruyor!
Your experience on this site will be improved by allowing cookies Cookie Policy