Aramak

Bir Uyanığın Rusya Seyahati

Efendim, bendenizin Rumeli ellerinden gelme bir dostu vardır. Varol adıyla maruf bu keratanın girmediği iş, kurmadığı tezgah, çekmediği film yoktur dersem, mübalağa etmiş sayılmam. İşte bu Varol, geçenlerde bendenizi bi kahve için evine çağırdı. Gittim. Allah’tan    tedbirimi almış, yanımda bi poşet kahve ile bi tutam da şeker götürmüştüm. Zira bizim Varol’un huyudur. “Azizim içelum bi kafe be!” der. Siz, efendim, “orta olsun” dedikten sonra, hemence mutfağa fırlar. İki dakika sonra gelir, numaradan üzüntülü bi suratla, “azizim te be bizim kafe yokmuş be. Ama sen bekle hele, te ben gideyum alayim kafecağizi” diye güya misafirperverlik gösterir. Halbuki niyeti para tokatlamaktır keratanın. Neyse, biz de verdik şekeri, kahveyi. Varol kallavi bi kahve yaptı ve geçmiş zamanki maceralarından birini anlattı. Neymiş efendim, bizim Varol’un bi Makedon arkadaşı komünizma zamanında bi Rus komiserin kızına aşık olmuş. Uzun lafın kısası, arkadaşıyla kendisi nişan için Moskova’ya gitmek için binmişler trene. Fakaat, işin alengirli bi tarafı var. Bizimkilerin asıl mesleği o zamanki Yugoslavya’dan kaçak mal alıp, Moskova’da İvan ismiyle maruf bi karaborsacıya satmak. Fırsat bu fırsat deyu bizimkiler yine çuvallarca kaçak malı yüklemişler trene, ver elini Moskova. Moskova’da garda trenden inince, Varol bi bakmış ki, arkadaşının müstakbel kayınpederi üniformaları içinde onları karşılamaya gelmiş. Etrafında var bi manga polis. Varol az kalsın “kaçak mallar elden gitti” diye bayılacakmış. Ama neyse komiser yanaşmış, tanışmışlar. Komiser’e bizim uyanık, “te be getirdik pek çok hediye, deseniz de şu polis kardeşler etseler bize bi yardım, indirsek onları” demiş. Komiser polislere yükleri polis arabalarına yüklemelerini söylemiş. Neyse efendim, bizimkiler bir yanda, kaçak mallar bagajlarda polis arabalarının içinde komiserin evine varmışlar. O gece nişan takılmış, ama bizim Varol’un aklı fikri malları karaborsacı İvan’a teslim etmedeymiş. Ertesi sabah komisere rica etmiş, hediyelerin bi kısmını eşe-dosta dağıtayım diyerek polis arabalarıyla yola çıkmış. Varmış İvan’ın evine, ama polis arabalarıyla bizim uyanığı karşısında gören İvan neredeyse düşeyazmış. Korkudan kapıyı kapamış, eve kaçmış. Kaçak mallara bilmeden hamallık yapan Rus polisler şaşırmışlar. Ama Varol hadiseyi idare edip, başka bi karaborsacıya malları okutmuş. Varol’un üçkağıtları, hatta beşkağıtları bitmez efendim. Nitekim misafir olduğu komiserin evinde gezerken, komiserin bi takım üniformasını askıda görmüş. Hemen alıp, doğru fotoğrafçıya gitmiş. Giymiş üniformayı, çektirmiş paşa gibi fotoları. Ertesi gün bu kerre Moskova’dan toplamış çuval çuval kaçak malları. Fotoları da koymuş pasaportun arasına. Arkadaşıyla gara gelmişler. Gümrük polisleri çuvalları sorunca, uzatmış pasaportu. Amma tam o esnada komiser kılığında Varol’un fotoları düşmemiş mi yere? Zavallı gümrükçüler hep beraber hazrola geçmişler, bizim sahtekâra selama durmuşlar. O da yetmemiş gibi çuvalları birer birer kendileri taşımışlar trene. Varol, hikayesini bitirdikten sonra gülerek sordu: “Te be kal da akşam yemeği yiyelim be!” Ben de gülerek şöyle dedim tabii: “Yook benim şıptar kardeşim! Kahve neyse ama, bi de akşam yemeği parası verecek göz var mı bende?”
Your experience on this site will be improved by allowing cookies Cookie Policy