Okul, çocuğu hayata hazırlayan temel kurumlardan biri. Bilgi ve değer aktarımının yapıldığı yer, Okul, çocuklarımızın geleceğini şekillendirmede büyük öneme sahip. Bu önemden dolayı olsa gerek, “ilköğretim” terimi, süresi biraz daha uzatılarak “temel eğitim” olarak değiştirildi. Bu uygulamayla mesleki eğitime geçiş, 14-15 yaşa kadar ertelenmiş oluyor. İlk sekiz yılın müfredatına bakıldığında ise “beceri” kazandırmaya yönelik eğitiminin çok yüzeysel olduğu ve uygulama değerinin olmadığı gözlemlenmekte. Diğer yandan uzmanlar, mesleki eğitim ya da beceri eğitimine başlamak için, aslında 5 yıllık ilkokul sonrasının dahi geç sayılacağını söylüyorlar.
Mesleki gelişim uzmanları, bireyin fiziki, psikolojik ve sosyal gelişim sürecine paralel olarak mesleki benliğinin de geliştiğini ifade ediyorlar. Buna göre, takriben 4-7 yaşlarından itibaren çocuklar, meslekler ve işlere karşı tutum ve davranış kazanmaya başlarlar. Çocuğun mesleki ilgileri erken dönemde hoşlanma ve özdeşleşme prensiplerine dayanır. Çocuk çok sevdiği kişilerle kendini özdeşleştirerek onların mesleklerini de benimser. Burada işin niteliği ve değeri değil, o mesleği icra eden şahsın çocuğa olan yakınlığı söz konusudur. Diğer yandan çocuk, tanıma fırsatı bulduğu bazı iş ve mesleklerin içeriğinden, gerektirdiği etkinliklerinden hoşlanabilir. Oyunlarıyla da bu meslekleri sık sık taklit ederek doyum sağlar.
Çocuğu Mesleğe Yönlendirme
Ergenliğe doğru çocuk, kendi yeteneklerini tanımaya, kapasitesi hakkında fikir edinmeye başlar. Uygun eğitim ortamı sağlandığı takdirde, çocuğun mesleki beceri ve ilgi alanlarını tanıması, eğitiminin planlanmasında büyük kolaylık sağlar. Beceri eğitimi, mesleki hayattaki başarı ve doyum için gerekli olduğu kadar, çocukluk yıllarında özgüven kazanılması için de önemlidir. Bir çocuk iyi şarkı söyleyemeyebilir, iyi resim de yapamayabilir. Bu onun beceriksiz olduğu anlamına gelmez. Becerileri farklı alanlarda olabilir. Eğitim sistemimiz, çocuğun yeteneğini değil, zekâsını ön planda tutar. Oysa yetenek olmadan zekâ tek başına bir anlam ifade etmez. Mesela elleri araç-gereç kullanmaya alışmamış zeki bir çocuk, nasıl başarılı bir makina mühendisi olur? Bir cerrah, el becerilerini kullanmadan, nasıl başarılı bir ameliyat yapabilir?Prestijin Meslek Seçimine Etkisi
Birey, bir yandan kendi potansiyeli hakkında fikir sahibi olurken, diğer yandan mesleklerin toplumda sahip olduğu prestij ve değerlerinden de etkilenmeye başlar. Hatta zamanla, mesleki başarı ve tatminde çok önemli rolü olan zekâ, yetenek, ilgi gibi kişisel özellikler geri plana itilerek, bir mesleğin ya da işin toplumsal değeri, meslek tercihinde rol oynayan yegane faktör olur. Nitekim üniversite tercihlerindeki yığılmalara bakıldığında, bu sorun daha net müşahade ediliyor. Toplumsal prestiji yüksek bazı mesleklerdeki yığılmalar, hem bu eğitimi veren kurumların kapasiteleriyle, hem de ülkemizin istihdam şartlarıyla oldukça oransız ve tutarsız görünmekte. Gençlerin kendilerini yeterince tanımaması ve mesleklerin de yeterince tanıtılmaması önemli birer sebep olmakla beraber, mesleki imaj ve prestij ki bu çoğunlukla mesleğin sağlayabileceği gelir düzeyiyle ilgilidir- meslek tercihlerinde temel faktör olarak öne çıkıyor. Bunun sebebi ne olabilir? Bu noktada “benlik” ve “ideal benlik” kavramları üzerinde durmak gerekir. Kişilerin, doğuştan getirdiği özelliklerin çevreyi etkilemesi ve çevreden etkilenmesi sonucu oluşan ruhî yapıya “benlik” deniyor. Bir başka deyişle, çocuğun sosyal çevreden etkilenmesiyle oluşan karakter özellikleridir benlik. İdeal benlik kavramı ise, kişilerin sahip olmayı arzu ettikleri özellikleri ifade eder. Örneğin daha uzun boylu olmak, sinirlerine hakim olabilmek, güzel ve etkili konuşabilmek gibi... Genç, ideal mesleğe sahip olmak suretiyle, o mesleğin sunduğu ideal kimlik özelliklerine, sosyo-ekonomik ve kültürel imkanlara da sahip olacağını hayal eder. Yani gencin geleceğe ilişkin hedefleri ve idealleri, bir meslekte sembolize olur. Samimi olarak soralım: Bir lise öğrencisinin tıp mesleğini tercih etmesindeki temel etken, onun başka insanlara yardım etme isteğinden mi kaynaklanır, yoksa doktorluk mesleğinin toplumdaki itibarından mı? Veya bu iki faktörün, tıp alanının tercih edilmesindeki ağırlıkları ne kadardır? Tabiatıyla bir mesleği icra etmek ile tercih etmek farklı olgulardır. İdeal benliğe göre yapılan tercihler, yazık ki çoğu zaman gerçekleşmiyor. Zaten, insan ile işi arasındaki problemlerin çıkış noktası da çoğunlukla bu noktadan kaynaklanmaktadır.Eğitim Sistemimiz Ne Kadar Yeterli?
Genel olarak değerlendirildiğinde, mevcut eğitim sistemimizin, çocuğun ilgi alanlarını, kişilik özelliklerini, yeteneklerini keşfetmek ve geliştirmekte oldukça yetersiz olduğu söylenebilir. Halihazırda mevcut olan meslek liselerinin de, hem meslekî alan çeşitliliği, hem de okul sayısı bakımından sınırlı olduğu görülü yor. Ayrıca bu okulların müfredat ve çağın teknolojisine uyum noktasında da önemli sorunları bulunuyor. Mesela üniversite düzeyinde ev ekonomisi alanında okuyan bir öğrencinin, okulda yama yapmayı öğrendiklerini ve bundan çok sıkıldığını; çünkü günümüzde hemen hiç kimsenin yamalı elbise giymediğini anlattığına şahit olabiliyoruz. Düz liselerde okuyan öğrenciler ise, birinci sınıftan itibaren yoğun bir sınav stresine giriyorlar. Üniversiteyi kazanamayan bir genç için sonuç vahimdir. Neden? Çünkü hayatta kalabilmesi için sıfırdan başlaması gerekecek. Atölyeye gidip terzi olamaz, sanayiye gidip çırak olamaz. El becerileri, yetenekleri zamanında geliştirilmemiş. Bu noktadan sonra devlet memuru olabilmek için tüm imkanları zorlamaktan başka çare yok. Bir üniversiteye girebilmeyi başaranlar için de sorunun çözüldüğü söylenemez. Artık üniversite mezunu olmak dahi bir meslek edinmeye yeterli olmayabiliyor. Kısacası, temel eğitimden başlayıp, yıllar boyu tekrarlanıp duran ve gençlerin beceri ve ilgi alanlarını belirlemede asla yeterli olmayan, sınavlarla dolu bir hayata hazırlık dönemi... Sonuç: 25-30 yaşına gelmiş, yıpranmış, işsiz, verimsiz bir gençlik. Yazık değil mi? Hem bireylere, hem de o bireylerden oluşan topluma...