Aramak

Bir Yazar ve Fikir Adamı Olarak Peyami Safa’nın Harf Devrimi Üzerine Düşünceleri -1

Kalemi elime aldığım günden beri Türkçenin müdafaası için yazdığım satırları birbirine eklesem, İstanbul-Ankara şimendifer hattından daha uzun olur.

Peyami Safa, Osmanlıca-Türkçe-Uydurmaca, 30 Mart 1940

Giriş

1 Kasım 1928 tarihinde kabul edilen “Türk Harflerinin Kabul ve Tatbiki Hakkında Kanun” ile Harf Devrimi gerçekleştirilmiş, 3 Kasım 1928 de Resmî Gazete’de yayımlanması ile yürürlüğe girmişti. Gerekli ön hazırlıkların yapılmaması, konu hakkında uzmanların ve bu alanda öncü isimlerin görüşlerinin alınmaması neticesinde bu devrimin anılan tarihten bugüne değin Türk toplumuna nasıl bir zarar verdiği bugün için bilinen bir gerçektir.

Osmanlı’nın son dönemlerinde gündeme gelen Latin harflerinin kabulü, aklı başında hiç kimse tarafından mantıklı bir teklif olarak kabul görülmemesine rağmen, yukarından inme bir zihniyetle yapılmıştı. Dönemin edebiyatçıları, düşünürleri, ilim adamları böyle bir değişimin hiç fayda sağlamayacağını, aksine zarar vereceğini çok net bir şekilde biliyorlardı. Ancak 1928 Türkiye’sinde bunları konuşacak cesaret pek yoktu. 1928 öncesinde kanun kabul edilmeden önce yapılan bazı tartışmalarda eleştiriler yapılıyor ve böyle bir şeyin kesinlikle kabul edilmemesi gerektiği konuşuluyordu.

1940’ların Türkiye’sine gelindiğinde başta Peyami Safa olmak üzere bazı münevverler artık Türkiye’de hakikatleri konuşmak için ufak da olsa ortamın oluştuğuna inanmışlar ve Harf Devrimi ile ilgili eleştirilerini yapmaya başlamışlardı. İşte bu münevverlerden biri de Peyami Safa idi. 1940’larda kaleme aldığı ve ölümüne kadar aralıklarla devam ettirdiği alfabe meselesi hakkındaki makalelerinde Safa, bu uygulamayı eleştirmiş ve bazı çözüm yolları sunmuştu. Onun birkaç kitap oluşturacak bu yazıları daha sonra Osmanlıca-Uydurmaca-Türkçe ismiyle kitap olarak da neşredildi.

Peki, Peyami Safa’nın bu husustaki görüşleri nelerdi? Hangi eleştirilerde bulunarak devrimi eleştiriyor ve geç de olsa bu hatadan dönülmesini istiyordu? Ortaya koyduğu çözüm önerileri nelerdi?

Peyami Safa, Harf Devrimi’nin her anına şahit olan bir son dönem Osmanlı aydını olarak bu konuda neler düşünüyordu?

Öncelikle şunun altını çizmek lazım, Harf İnkılabı olacağı dönemde Yahya Kemal, Zeki Velidi Togan, Fuad Köprülü gibi birçok önemli fikir adamı bu işin doğru olmadığına ve topluma faydadan çok zarar vereceğine kani idiler. Hatta Yahya Kemal Beyatlı’nın büyükelçi görevinde bulunduğu dönemde böyle bir düşünceyi ciddiye bile almadığı ve adeta alay eder gibi eleştirdiği bilinir. Tabii onun bu tavrı bir süre sonra başına iş açacaktı. Yine Fuad Köprülü, böyle bir projenin uygulamaya koyulmasını sert bir dille eleştiriyordu. Fakat devrim gerçekleşmeden hemen önce Latin harflerinin kabulünün faziletine dair bir makale yayınlamıştı. Kendisine bir gecede böyle keskin bir fikrî değişim yaşamasının nedeni sorulduğunda ise “Benim kütüphanem Zeki Velidi’nin kütüphanesi gibi bir gecede taşınacak kadar küçük değil!” tarzında beyanları olmuştu. Bu ve benzeri durumlar bize o dönem aydınlarının aslında nasıl bir baskı altında olduklarını gösteriyor.

Harf Devrimi ve sonrasında gelen Güneş Dil Teorisi bilimsel bir hamleden ziyade siyasî bir proje olarak değerlendirilirse bazı noktalar daha net olarak görülür. Bu nedenle Peyami Safa gibi vicdan sahibi düşünürler, edebiyatçılar bu olaya karşı çıktılar fakat dönemin şartları nedeniyle seslerini çok fazla çıkaramadılar. Fazla yüksek sesle konuşanlar da Tek Parti eliyle hemen terbiye edilmeye çalışıldı. Buradan hareketle sorulan Peyami Safa ve onun Harf Devrimi ile ilgili düşünceleri meselesine dönecek olursak öncelikle bazı tespitlerde bulunmamız lazım.

Peyami Safa, kendi kendini yetiştirmiş, hayatı boyunca geçimini yazarak ve düşünerek kazanmış bir şahsiyet olarak karşımıza çıkar. Harf İnkılabı ve Öztürkçecilik hareketi başta olmak üzere dil meselesinde en çok kafa yoran, bu konuda hatırı sayılır yazılar kaleme alan birisidir. Onun yazıları incelendiğinde konuya hem ilmî hem de edebî açıdan yaklaştığı görülür. En başından beri karşı olduğu bu dönüşümün zamanla artık vazgeçmenin mümkün olmadığı bir noktaya geldiğini düşünmüş ve bu noktada da bazı çözüm önerileri sunmuştur. Mesela yazılarında liselerde ve üniversitelerde Osmanlıcanın öğretilmesinin elzem olduğunu söylemiştir.

Bir de Peyami Safa’nın yaşadığı dönemdeki tartışmalara bakmak lazım. Osmanlı’nın son döneminde Genç Kalemler dergisi etrafında oluşan bir kadro vardı ve bu kadro da dilde sadeleşmeyi öneriyordu. Daha sonra 1923’te Cumhuriyet’i kuran kadrolar vardı ve bu kadrolar da dil ve alfabe meselesinde çok radikal değişiklikler ve dönüşümler istiyordu. Bunun üzerine bir de Marksist-Leninist çizgide düşünce üreten bir kuşak çıktı. Onlar da dil ve alfabe meselesinde farklı gaye ve yöntemleri sunuyordu. Peyami Safa bütün bu çevrelerin düşüncelerini, yazıp çizdiklerini okuyor, tartışmaları dinliyordu. Ancak kendisinin durduğu nokta hepsinden farklıydı. Daha mutedil bir çizgide durmayı tercih etmişti ve bu tavrı da ilmî değerlendirmelerine dayanıyordu. Değindiğimiz farklı kadroların ifrat ve savrulmaya varan teklifleri Safa açısından kabul edilebilecek gibi değildi ve bu sebeple de açıktan açığa onlara karşı tavır almaktan çekinmedi. Çünkü bu üç kadronun da ortaya koyduğu düşünce ve alternatif fikirlerin Türk milletinin gerçek kimliğini zedeleyecek hatta kaybetmesine neden olacak hususiyetler taşıdığını görüyordu.

Osmanlıcaya, daha doğru bir ifadeyle İslâm harflerine nasıl bakıyor, meseleyi bu açıdan nasıl değerlendiriyordu?

O dönemin başka pek çok entelektüeli gibi Peyami Safa da, eğer mutlaka böyle bir devrim yapılacaksa İslâm harflerinden Latin harflerine geçişin beklenmedik bir şekilde ve çok süratli yapıldığını düşünür. Bu ani geçişin beraberinde birçok sorunu da ortaya çıkardığının farkındadır. Peki, yavaş ve tedrici de olsa ona göre böyle bir şey olmalı mıydı? Üstat Necip Fazıl Kısakürek’in Babıali isimli eserinde naklettiği hatıralarına baktığımızda görüyoruz ki Peyami Safa, en başta harf devrimi konuşulduğunda tavrını net olarak ortaya koymuş ve böyle bir şeyi kabul etmeyi “ahmaklık” olarak değerlendirmişti. Fakat devrim gerçekleştikten sonra öyle bir noktaya gelinmişti ki Peyami Safa’ya göre artık geriye dönmek imkânsızdı. O yüzden de hem Latin harflerini muhafaza etmek hem de İslâm harflerini lise ve üniversitelerde yeni kuşağa öğretmek gerektiğini savundu. Gençlik-Üniversite adlı eserinde konuyu değerlendirirken yeni yazıdan geri dönmenin mümkün olmadığını, ancak yeni harflerin edebiyat ve kültür dünyamızda hiç olmaması gereken bir takım sorunlar çıkardığını belirtir. Osmanlıca-Türkçe-Uydurmaca isimli eserinde yeni harflere geçişin önemli gramer sorunlarını beraberinde getirdiğini, yeni gramer kitapları yazılmadığını, eskilerin ise hükümsüz kaldığını ve netice olarak ilkokuldan üniversiteye, sokaktan parlamentoya kadar gramer bakımından bir anarşi ortamının meydana çıktığını hem edebiyatçı hem de bir fikir adamı kimliğiyle dile getirir.

Peyami Safa’nın harf inkılabı için söylediği eleştiriler bunlarla mı sınırlı? Yoksa daha farklı boyutlarda da eleştirilerde bulundu mu?

Elbette sadece gramer konusundaki eleştirilerle meseleyi geçiştirmedi Peyami Safa. Fakat yeni harflerle yazım konusunda ciddi karışıklıklar ortaya çıkması herkesi rahatsız ediyordu. Aslında bu sorun hâlâ çözülmüş değil. Türk Dil Kurumu’nun yayımladığı imlâ kılavuzlarına bakılırsa her defasında pek çok değişiklik yapıldığı görülebilir. Peyami Safa, harf değişimiyle birlikte gazete, dergi ve kitaplarda ortaya çıkan imlâ sorunlarını bizzat yaşamaktadır. Çünkü kendisi de gazetede yazmakta, kitap yayımlamaktadır. Yani bu noktadaki tespiti bizzat işin içinde olan, meslekten gelen birisinin müşahedeleridir. Osmanlıca-Türkçe-Uydurmaca adlı eserinde, Dil Kurumu’nun bir imlâ belirlediğini fakat Kurum’un isabetsiz tercihleri sebebiyle yine de herkesin şahsi ya da kurumsal tercihlere göre hareket ettiğini belirtir. O kadar ki Anadolu Ajansı, Millî Eğitim Bakanlığı ve yarı resmî bir hüviyete sahip olan Ulus Gazetesi’nin bile Dil Kurumu’nun ortaya koyduğu imlâ tekliflerini uygulamadığını söyler. Bu imlâ anarşisini bir örnekle göz önüne sermek isteyen Safa, “sanatıyla” kelimesinin farklı yazımlarını ortaya koyar: “Sanatile, sanatiyle, sanğatile, san’atile, san’atiyle, sanğatiyle...”

Peyami Safa, bir alfabenin onu kullanan milletin konuşma seslerinin tamamını ifade etmesi gerektiğini belirterek, Osmanlıca alfabenın Türk milletinin ağzındaki sesleri tam olarak ifade ettiğini söyler. Buradan Latin harflerine geçerek en can alıcı eleştirilerinden birisini yapar ve kabul edilen yeni harflerin millî ağızdaki bazı önemli seslerin karşılıksız kalmasına neden olduğunu belirtir. Ayrıca Sanat-Edebiyat-Tenkit adlı eserinde yer alan “Niçin Muharrir Yetişmiyor?” başlıklı yazısında çok daha önemli bir eleştiri ortaya koyar. İslâm harflerini kullanan gençlerin Arap ve Fars kökenli kelimelerin kök ve manalarını sezdiğini, ancak Latin harflerine geçilince bu imkânın da ortadan kalktığını yazar. Yani harflerle okuma yazma öğrenen nesil “kitap, kâtip, mektup, mektep, kütüphane” gibi kelimelerin aynı kökten türediğini fark edemez bir hale gelmiştir. Sonuç olarak da öğrenci bu kelimeleri tek tek öğrenmek mecburiyetinde bırakılmıştır.

Millî kültür ile yeni nesiller arasında açılan uçuruma da dikkat çeken Safa, İslâm harflerini bilmeyen bir kuşağın tarihsiz kalacağı ve her şeye sıfırdan başlamak zorunda olacağı gerçeğinin altını çizer. Oysa Fecr-i Âti, Servet-i Fünûn ve Tanzimat devrine mensup edebiyatçılar, kendilerinden önce gelen nesillerin eserlerine aşinaydı, kolaylıkla okuyor, anlıyor hatta ezberliyordu. Böylece sıfırdan başlamamış oluyor ve bir tekâmülün, geleneğin içinden geliyorlardı. Peyami Safa’ya göre bu inkılapla birlikte yeni nesillerin hem tarih hem de millî kültür bağı ve maziye dair değerlerle ilgisi direk kesilmiş oluyordu.

Ayrıca devrim sonrasında gazete, dergi ve kitap tirajlarında yaşanan büyük düşüş de başka bir sorundur. Okuma oranlarındaki düşüş nedeniyle birçok gazete ve dergi kapanıyor, gazeteci, yazar ve mürettipler işsiz kalıyordu. Yeni harflerle okuyup yazmayı öğreneceğiz telaşına giren münevverler fikir üretmeye zaman bulamıyordu.

Your experience on this site will be improved by allowing cookies Cookie Policy