Aramak

Bir Zenginlik Hikayesi

Efendim, malum kriz ortalığı kasıp kavurdu. Sizi de bizi de canımızdan bezdirdi. Amma velâkin, zannetmeyiniz ki bu muhitte herkes cep delik cepken delik vaziyetinde bulunur. Kimi ademoğulları işi bilir, kılıç kuşanır... Krizi de aşar, Kafdağı’nı da... Bizim memleketten bir aşina, geçen hafta bendenizi aradı. O sırada bi kaç holdingden aramışlardı: “Amman Reha üstad, şu krizi nasıl yeneriz? Deplasmanda kaç gol atmamız lazım, vs.” diyerekten. Bendeniz de onlara taktikler veriyor, kimine ot sektöründen alıp et sektörüne, kimine de et sektöründen alıp ot sektörüne yatırım yaptırmak üzere fikirler veriyordum. Neyse, bizim akraba meğer şehre gelmiş, beni görmek istermiş. Eh, ne diyelim, “buyur” dedik elbette. Çocuk çıktı geldi. Çocuk dediysek hani bize göre çocuk. Yoksa 40-50 yaşlarında, saçları aklanmış, elbisesi ütülü, boyunbağı büzülü bi efendi. Hoş-beş ettik. Adamcağız baktı ki, bendenizin fikrinden umum Türk sanayii ve imalat camiası istifade etmek için birbirini çiğniyor, sordu: “Reha amca, biliyo musun kriz bi tek bana yaradı. Nasıl oldu duymak ister misin?” Bendeniz: “O nasıl lakırdı evladım? Kriz adama yarar mı hiç? Adı üstünde mendebur bi şeydir. Sağı hasta eder, hastayı da mevta!” desem de çocukcağız devam etti: “Öyle değil Reha amca. Bak anlatayım sana. Söyle bakalım, bu kadar kriz geçirip de ayakta kalan tek iş nedir?” Bendeniz: ”Allah Allah! Hani siyasetçilik veyahut yağcılık diyeceğim ama, sana yakıştıramam evladım!” dedim. Çocuk: “Teşekkür ederim Reha amca, alamayacağım bu teveccühünü. Bi ipucu vereyim o zaman. Düşün bak. Memlekette her an, her zaman iş yapan bi meslektir.” Bendeniz, artık iyiden iyiye keçilerin kapısını açmaya başlayacaktım: “Çocuğum, burası ilkokul değil. Vaktim dar ve kıymetli. Hadi söyle de bitsin bu azap!” Çocuk: “Hadi Reha amca. Çok kolay. İnan bileceksin. Şu pencerenden dışarı bak, orada sokakta, caddede ne görüyorsun?” Bendeniz artık asabi bi vaziyette: “Evladım, deminden beri sana ben gazel mi okuyorum? Zekân elvermeyebilir ama, kullandığım lisanı da zaten adaşım Muhtar seviyesinde tutmaya itina gösteriyorum. Ne söyleyeceksen söyle de işimize bakalım ama di mi yani?” Çocuk ciddileşti: “Yaz bunu gastene Reha amca. Sokakta caddede en çok rastlanan şey çukur değil mi? Sen geldin altmış-yetmişine, kemâle erdin. Her şey değişti ama, söyle bakalım hiç çukursuz bi vakit hatırlıyor musun?” Ben dalgayı anlamaya başlamıştım: “Valla doğru. Baklava börek, bana çare gerek evladım. Sen galiba iyi bi şeyler diyeceksin. De bakalım hele!” Çocuk: “Amcacığım, varımı-yoğumu sattım bi kepçe aldım. Acaip iş yapıyorum. Ne kriz dinliyorum, ne de başka bi şey! Bu memlekette belki bi şeyler inşa edilir. Ama her bi şeyden daha çok da yıkılır. Bol bol çukur kazılır amca! Yaa, işte böylece zengin oldum!” demez mi! Çocuğa şöyle dedim ben de: “Aferin evladım! Seninle gurur duyuyorum. Öyleyse sana vasiyetim olsun. Benim mezar çukurumu da sen kaz! Zaten bu millet fukaralığa battıkça sokakta, orda burda değil, asıl mezarlıkta çok iş düşecek senin kepçene!”
Your experience on this site will be improved by allowing cookies Cookie Policy