Aramak

Büyük Bir Yangın Var

Cenab-ı Mevlâ cellecelâlühû Müberrakitabımız Kur’an-ı Kerim’de mealen şöyle buyuruyor: “Ve öyle bir fitneden sakının ki, içinizden sadece zulmedenlere isabet etmekle kalmaz. Bilin ki Allah’ın azabı çok şiddetlidir.” (Enfal 25)

Ayet-i Kerimede geçen fitne, toplumda inkârcılığın artması, imanın zayıflaması, haramların yaygınlaşması, sapkınlığın çoğalması, anarşi, kargaşa ve hukuksuzluğun hâkim olması; kısaca Allah Tealâ’ya kulluğun zayıflamasıdır. Zulüm ve haksızlıkta ileri gitmek, irşadı terk etmek, Allah Tealâ’nın verdiği nimetler karşısında şükrü bırakıp nankörlük etmek gibi günahlar da fitne kapsamındadır.

Cenab-ı Mevlâ müminlere, eğer bütün toplumu kuşatan bu fitne ateşini söndürmez; imansızlık, ahlâksızlık ve haramların yaygınlaşmasını önlemezseniz herkesi kuşatan bir azap gönderirim diye ikazda bulunuyor. Yani musibet sadece zalimlere isabet etmekle kalmaz, o günahlara bulaşmamış suçsuzları da içine alır. Allah muhafaza buyursun, ne varsa hepsini önüne katar götürür. Rasul-i Ekrem sallallahu aleyhi ve sellem bu tehlikeye işaretle şöyle buyurdu:

“Canımı kudret elinde tutan Allah’a yemin ederim ki, ya iyilikleri emreder ve kötülüklerden sakındırırsınız ya da Allah kendi katından yakın zamanda üzerinize bir azap gönderir. Sonra Allah’a yalvarıp dua edersiniz, fakat duanız kabul edilmez.” (Tirmizi, Fiten 9)

Bir hadis-i Şerifte buyrulduğu üzere, sadece gemiyi delenler değil, o gemide yaşayıp da geminin delindiğinden haberi olmayanlar da helâk olur. (Buhârî, Şirket 6)

İnsanlık tarihi boyunca bunun sayısız örnekleri vardır. Afetler, tufanlar, depremler, savaşlar, bulaşıcı hastalıklar, katliamlar, yangınlar, terör ve kargaşa dünya üzerinden hiç eksik olmamıştır. Kimi zaman bu felaketlerle şehirler ve medeniyetler ortadan kalkmıştır. Ayet-i Kerime’de şöyle buyruluyor:

“Onlara kendilerinden evvelkilerin, Nuh, Âd ve Semûd kavimlerinin, İbrahim kavminin, Medyen halkının ve altüst olan şehirlerin haberi ulaşmadı mı?” (Tevbe 70)

Hadis-i Şerifte gelen ikaz da aynı manayı pekiştiriyor: “İnsanlar fenalıkları görüp de onu değiştirmeye çalışmazlarsa, çok geçmeden Allah Tealâ onların başına umumi bir bela verir.” (İbn Mace, Fiten 20)

Ne yazık ki yeryüzünün manen zifiri karanlığa gömüldüğü, binlerce senenin karanlığına denk bir asrı idrak ediyoruz. Bu devirde başta müminler olmak üzere bütün insanlık tamamen dönüştürülerek önce kendi nefslerinin sonra da efendilerinin kölesi haline getirilmek isteniyor. İnsan denilen varlığın inanç, amel, ahlâk ve düşünce olarak ne kadar insanî özelliği varsa hepsi sökülüp atılarak bambaşka bir varlık elde edilmeye çalışılıyor. Onu yüce, muallâ bir mevkiden alıp aşağıların aşağısına düşürmek için gerekli hiçbir harcama ve emekten kaçınılmıyor. Bu uğurda eğitimden medyaya bütün vasıtalar sonuna kadar kullanılıyor.

Dünya ölçeğinde devam eden bu tahribat en çok da İslâm âleminde ve ülkemizde hissediliyor. Büyük bir yangın var, alevleri göklere yükseliyor. Sokaklar, caddeler evler manen ateş içinde. Evladımız, gelecek nesillerimiz ebedi hayatımız yanıyor. Topyekûn insanlık yanıyor.

Bu helâket ve felaket asrında Allah dostlarının, Rabbânî âlimlerin canhıraş bir gayretle gece gündüz koşmalarının sebebi işte bu hal. Allah Rasulü sallallahu aleyhi ve sellemin ümmetini ateşten korumak. “Bize bu vazife verildi” diyor ve verilen vazifenin tahammüllerin ötesindeki ağırlığını bütün şiddetiyle mübarek ruhlarının derinliklerinde hissediyorlar. Sonra feryat edercesine meselenin ehemmiyetinin farkında olan herkese çağrıda bulunuyor, “Yardım edin Ümmet-i Muhammed ateş içinde” diye sesleniyorlar. Çünkü eğer ümmet bu ateşte yanarsa o masum Nebi aleyhi ve sellem bir kez daha hüzne gark olacak.

Yapılan tahribat kadar tamirat gerekir. O yüzdendir ki Sâdât-ı Kiram hazretleri her devirde o devrin şartlarına ve ihtiyaçlarına göre irşad yapmışlardır. İman ve ahlâk zafiyetinin toplumu çepeçevre kuşattığı bir dönemde yapılması gereken neyse onu yapmaya gayret etmişlerdir. O yüzden temel esaslar aynı olmakla birlikte, geçmişteki irşadla bugünkü irşad aynı olmayacağı gibi gelecekteki irşad da bugünküyle tamamen aynı olmayabilir.

Bu vazife son derece önemli ve şerefli bir vazifedir. Asıl sahibi bizzat Rasul-i Ekrem sallallahu aleyhi ve sellem efendimizdir. Ayet-i Kerimede: “Siz insanlar için çıkarılmış en hayırlı ümmetsiniz. İyiliği emreder, kötülükten alıkoyar ve Allah’a inanırsınız.” buyrulmaktadır. (Âl-i İmran 110)

Böyle dönemlerde şayet irşad vazifesi tam olarak yapılamaz, ilim yuvaları açılıp yeterince âlim yetiştirilemez ve gerekli müesseseler kurulamazsa, -Allah korusun- bu yangın daha da güçlenir ve önüne geleni süpürüp götürür. Gönülleri Allah sevgisiyle, göğüsleri ilimle, azaları edeple dolu; sahih, sağlam İslâm itikadını yeniden ihya edecek, çöken ahlâk-ı hamideyi ayağa kaldıracak nesillerin yetiştirilmesinden müminler mesuldür.

Sâdât-ı Kiram hazretleri bir sohbetlerinde, “Bölgenizdeki gaflet ehlinden sorumlusunuz. Bu zamanda en büyük cihad insanları Allah’ın gazabından kurtarmaktır” buyurdu.

Mahallenizde bir yangın çıksaydı, evladınızın veya komşunuzun evi yansaydı kılınızı kıpırdatmadan oturup seyredebilir miydiniz? Bir müslüman bu kadar taş kalpli olabilir mi? Oysa bahsettiğimiz manevi yangın o maddi yangınlardan milyonlarca kat daha büyük ve daha tehlikelidir. Biri sadece dünya hayatını etkilerken öteki hem dünya hem de ebedi ahiret hayatını mahvetmektedir.

Bu dehşetli yangını söndürmek için gecesini gündüzüne katan, son nefesine kadar malları ve canlarıyla Allah yolunda mücahede edenlerle oturup seyredenler hiç şüphesiz bir olmayacaktır. Ayet-i Kerime’de bildirildiği üzere bunlar çok büyük bir karşılık ile mükâfatlandırılacaklardır. (Nisa 95). Onların mallarını ve canlarını Allah Tealâ’ya satmanın karşılığında cenneti kazanmaları ümit edilir. (Bkz. Tevbe 111). Böylece nurânî bir hâle içerisinde dünyevî ve uhrevî musibetlerden korunmuş olurlar. Lâkin yorgunluk, bezginlik, fitne gibi sebeplerle ilim ve irşad hizmetleri durursa bundan bütün müslümanlar mesul olur ve -Allah korusun- ilâhi azap umumi olarak gelebilir.

Cenab-ı Mevlâ İslâm âlemini maddi manevi bütün musibetlerden muhafaza eylesin.

Tevfik ve inayetiyle…

Your experience on this site will be improved by allowing cookies Cookie Policy