[box type="shadow"]Farsça bir kelime olan derviş; muhtaç, yoksul ve kapı önü gibi anlamlara gelir. Tasavvufta ise anlamı, Allah’a karşı acziyetinin farkında olup safiyane bir şekilde kulluğunu yerine getiren seyr-i sülûk yolcusudur ki, bir hırka bir lokma anlayışına göre kendini Rabbinin tecellilerine teslim etmiştir.[/box]
[box type="shadow"]Eskiden dervişler “keşkül” denen bir bohça taşırlardı yanlarında. Hindistan cevizi kabuğu veya abanoz gibi sert ağaçtan yapılan bu bohçaları dervişler iki ucundan zincirle bağlayıp yanlarında taşırlar ve dilenmekte kullanırlardı. Dilenmek deyince şu açıklamayı yapmamız gerekiyor: Dervişler aslında Allah’ın dilencileridir. Kendilerine kim ne hediye ederse etsin, dervişler bu hediyeyi Allah’tan bilirler. Gözleri faniyi değil bâki olanı görür.[/box]
[box type="shadow"]Abdülkadir Geylanî k.s. hazretleri Şafiî mezhebindeyken Hanbelî mezhebine girmiştir. Zira bir gece rüyasında Ahmed b. Hanbel rh.a.’i görmüştür. Rüyada Ahmed b. Hanbel rh.a., zayıf durumda olan Hanbeliliği canlandırmasını istemiş, Abdülkadir Geylanî k.s. hazretleri de bu isteği yerine getirmiştir.[/box]
[box type="shadow"]Keşif ehli bir mürid Gavs-ı Hizanî k.s.’ya geldi ve; “Efendim kabristanımızda hıristiyanlar var!” dedi. Gavs-ı Hizanî k.s. “Onların hıristiyan olduğunu nereden biliyorsun?” diye sorunca mürid, “Efendim, onları kabristanda yüzleri değil, sırtları kıbleye çevrilmiş halde gördüm.” dedi. Bunun üzerine Gavs-ı Hizanî k.s. tebessüm ederek, “Hayır, onlar kâfir değil, müslümanlar. Fakat dünyaya karşı aşırı muhabbetleri olduğu için melekler yüzlerini kıbleden çevirip sırtlarını döndürdüler. Dünyaya olan muhabbetleri yüzünden o hale geldiler.” buyurdu.[/box]
[box type="shadow"]Mehmed Esad Erbilî k.s. hazretleri, Abdülkadir Geylanî k.s. hazretlerinin “Fethu’r- Rabbanî” isimli kitabını çok över ve herkesin okumasını tavsiye ederdi.[/box]
[box type="shadow"]Halvetî-Şabanî şeyhi Ahmed Tahir Maraşî Efendi k.s. (1885-1954) şöyle dedi: “İnsan ruhu bedene girmeden evvel 18.000 alem gezmiş, her birinden başka bir şey ‘nefs, şehvet, heves vs.’ almış. Mürşidin vazifesi bunların hepsini temizleyip tek şeyi bırakmaktır.”[/box]
[box type="shadow"]Virdi olmayanın vâridi olmaz. (Vârid: Kulun kalbine gelen ilhamlardır ki bunlarda kulun kastı yoktur.)[/box]
[box type="shadow"]Velilik, ‘genel’ ve ‘özel’ olarak iki kısma ayrılır. Genel velilik, salih amel işleyen herkesi kapsar. Ama özel velilik sadece zat, sıfat ve fiiller bakımından Allah’ta fani olanları kapsamaktadır.[/box]
[box type="shadow"]Karabâş-ı Velî k.s. hazretleri (1611- 1685), hayatı boyunca otuz iki bin kişiye biat vermiş ve altı yüz seksen beş halife yetiştirmiştir.[/box]
[box type="shadow"]İmam Şaranî rh.a.’in nakline göre İbnü’l-Arabî k.s., şeyhi Ebu Medyen k.s.’yla ilgili şunu anlatıyor: “Bazı abdallarla birlikte Kaf Dağı’na gittik. Büyük bir yılana rastladık. Abdallardan bir tanesi, ‘Ona selam verin, göreceksiniz o da size selam verecektir.’ dedi. Selam verdik. O da selamımızı aldı ve ‘Nereden geliyorsunuz?’ diye sordu. Biz de Bicaye’den geldiğimizi söyledik. ‘Ebu Medyen ve sevenlerinin durumu nasıl?’ diye sordu. ‘Onu zındıklıkla suçluyorlar.’ dedik. ‘Vallahi insanoğluna hayret ederim! Kendisi Allah’ın dostu olan bir kulu kerih görmektedirler. Hayret!’ dedi. ‘Sen bu bilgileri nereden öğrendin?’ diye sorduk. O da, ‘Yüce Allah’ı tesbih ederim! Siz yeryüzünün cahil olduğunu mu zannediyorsunuz? Allah’a yemin ederim ki, Allah Tealâ bir kulunu dost edindiği zaman onun sevgisini kâfirler ve münafıklar dışında bütün kullarının kalbine verir.”[/box]
[box type="shadow"]Seyyid Sıbgatullah Arvasî k.s. hazretleri, maddi ve manevi olmak üzere iki çeşit taylasan (sarık sarma şekli) olduğunu söyler. Manevi taylasanda mürit, kenarları sarkan bir örtü gibi mürşidinin suretinin başının üzerini kapladığını ve mürşidinin vücudunun yüzünü sardığını hayal eder.[/box]
[box type="shadow"]Şeyh Küşterî k.s. hazretlerinin namazda iken hatırına arş, kürsi gibi şeyler gelirmiş. Sonra acaba namazım doğru ve makbul müdür diye düşünürmüş. Ona demişler ki: “Umman memleketinde bir zat var, o senin müşkülünü halleder.” Oraya gidip o zata müşkülünü arz etmiş. O zat, “Kalbin Hakk’a secde etti mi?” diye sormuş. “Evet etti.” demiş. “Öyleyse hatıra gelen şeylerin zararı yoktur. O hatıra gelenleri de halk eden Hak’tır. Çünkü yüzünü yere koymak ancak yüzün secdesidir, kalbin secdesi değildir.”[/box]
[box type="shadow"]İrşat müritle değil, mürşitle ilgili bir kavramdır. Mürit irşat olmayı isteyebilir ama mürit örs ise mürşit çekiçtir.[/box]
[box type="shadow"]Hikmet, kitap okumakla, velilerin sözlerini ezberleyip sohbetlerde tekrar etmekle ele geçmez. Hikmet, kişinin dairesini tamamlamayı gerektirir. Yani sona ulaşıp tekrar en başa dönmeyi...[/box]
[box type="shadow"]Ahmed Amîş Efendi k.s. diyor ki: “Marifet, Hak’tan razı olmaktır.”[/box]
[box type="shadow"]Ebu Bekir b. Enbarî rh.a. (ö. 939), Peygamber s.a.v. Efendimiz’le ilgili 45.000 sayfa rivayeti ezberinden yazdırmıştır. Ayrıca 13 sandık dolusu kitabı ezberinden okuyabileceği söylenmekteydi.[/box]
[box type="shadow"]Ahmed Tahir Maraşî Efendi k.s. diyor ki: “İnsanlar Allah’a birçok yoldan varırlar. Güzel ahlâk, ibadet, zikir, iyilik gibi... Fakat en kısa ve kestirme yol muhabbettir.”[/box]