Aramak

Dostluk

Dostlarımızın hayatımızda önemli rol oynadıkları reddedilemez bir gerçek. Gerektiğinde en acı nasihatı onlar verir, sonu hüsran olacak rüyalardan uyandırırlar. Azmimizi yitirdiğimiz, kendimizi dermansız hissetiğimizde de desteğimiz, dayanağımız olurlar. Acaba kaç tane böyle dostumuz var ve biz öyle bir dost olabildik mi? Hiç düşündünüz mü?
Dostluklar, ya okul, iş, hastane, komşuluk gibi zorunlu beraberliklerde ya da kendi irademizle yaptığımız bir tercihle kurulur. Hangi sebep bir araya getirse de, ruhî yapıları, karakterleri uyuşan kimseler arasında dostluk gerçekleşir ve kalıcı olur. Birbiriyle uyuşan iki kişi arasındaki münasebet, iyi niyet, sevgi, güven ve dayanışma sayesinde gelişir. Ahlâkı, güzel işleri dolayısıyla takdir edip sevdiğimiz, dost edindiğimiz insanlar da vardır. Kaderin bizi tanıştırdığı komşumuzun saygılı ve içten yaklaşımı da sağlam bir dostluğun temelini atar. Dostunu Söyle, Kim Olduğunu Söyleyeyim! Bu atasözünü bilmeyenimiz yoktur. Gerçekten de arkadaşın insan üzerinde kendini pek hissettirmeyen ama çok derin etkileri vardır. “Kişi, dostunun dini ve ahlâkı üzeredir. Öyleyse herhangi biriniz dostluk edeceği kimseye baksın” buyuran Peygamberimiz (A.S.), arkadaş seçimine nasıl da dikkatimizi çekiyor! İnsan, hoş olmayan meziyetlere sahip arkadaşının hareketlerini zamanla benimsemeye başlar. Kötülüklere duyduğu tepki kaybolmaya başlar. Çünkü insan tabiatı başkalarına benzemeye meyyaldir. Cafer-i Sadık Hazretleri, kötü ahlâklı insanlarla yapılan arkadaşlığın zararlarını şöyle sıralar: “Yalancı ile arkadaşlık etme, çünkü sen ona inanırsan, aldanırsın. Zira o serap gibi uzağı yakın, yakını da uzak gösterir. Ahmak ile arkadaşlık etme, çünkü sana kârı dokunacağı yerde, zararı dokunur. Cimri ile arkadaşlık etme. Çünkü o, en açık ihtiyacını bile vermez. Korkak ile arkadaşlık etme. Çünkü o, bir lokmaya ve hatta daha da azına seni satar.” Her Dostun Yeri Ayrı Dostluk muhabbettir, vefadır, paylaşmaktır. Uzakta bulunduğunda yokluğunu hissetmektir. Bazı dostların dünyaya, bazılarının da ahirete faydası vardır. Her iki tarafa faydası olanlar ise, tıpkı gölgesi ve güzel meyvesi olan ağaca benzer ki, mükemmel bir dostu tarif etmiş oluruz. Kimi dost vücudun gıdası gibidir. Vücut gıdasız olamayacağı gibi, insan da onsuz olamaz. Bir kısmı da ilaç gibidir; ancak bazı zamanlarda ihtiyaç hissedilir. Dostluğun gereklerinden biri de, üzüntü ve sevinçler gibi sevgiyi paylaşmaktır. Bunun için dostlarımıza onları sevdiğimizi her fırsatta belli etmemiz gerekir. Onlara olan muhabbetimizi konuşma şeklimizde de göstermeli, huzurunda olduğu kadar gıyabında da hoşlandıkları şekilde onları anmalıyız. Hz. Ömer (R.A.), “Üç şey kardeşlik sevgisini safileştirir: selam, mecliste yer vermek, sevdiği isim ile onu anmak.” buyururlar. Dostluk, Fedakârlık ve Paylaşmadır Dostumuzun bir ihtiyacı olduğu zaman, gücümüz yettiğince istemesine hacet kalmadan yardımcı olmalıyız. İstemeye mecbur bırakmanın bir kusur olduğunu unutmamalıyız. Kendi ihtiyaçları varken başkalarını düşünmek, onların ihtiyaçlarını gidermeye çalışmak büyük bir erdemdir. Dostunu kendi nefsine tercih konusunda Hz. Peygamber (A.S.) bakın bize nasıl örnek oluyor: Allah Rasulü bir defasında, sahabilerden biri ile misvak ağacından iki misvak yaptı. Misvaklardan birisi eğri, diğeri düz ve daha güzel idi. Peygamberimiz misvakın güzel ve doğru olanını arkadaşına, eğri olanı da kendisine ayırdı. Sahabi: “Bu güzel misvak size yakışır ya Rasulallah!” deyince Peygamberimiz: “Bir saat de olsa bir kimse ile arkadaşlık edene, arkadaşlık hakkına riayet edip etmediği sorulur.” buyurdular. Sahip olunanın iyisini dostuna ikram etmek, gerçekten övgüye değer bir davranış. Halbuki yaşadığımız dünya ve yetiştirilme tarzımız, “hep bana!” diyen ya da iyisini kendine ayırıp, beğenmediğini başkasına vermek gibi ahlâkî olgunluğa aykırı adetler edindirmiş bulunuyor. Dostlarımızı ziyaret etmeyi ihmal etmememiz gerektiğini de hepimiz biliriz. Ne var ki, çoğu zaman içi boş mazeretlerimiz buna izin vermez. Oysa görüşme imkanımız olmadığı zamanlarda telefonla da olsa aramalıyız. Sık sık bir araya gelerek dertleşen hakiki dostlar, birbirlerinin sırlarını başkalarına açıklamaktan kaçınırlar. Bazen dostlar arasında kırgınlıklar da yaşanabilir. Gerçek dost, daima arkadaşının iyiliklerini hatırlar, bu sayede sevgi ve saygısında bir değişme olmaz. Dostluğun Zirvesi: Allah İçin Sevmek Dostluğun en güzelini, birbirini Allah için sevenler gösterir. Öyle ki, onlar dostlarını canlarına tercih etmişlerdir. Şöyle bir kıssa anlatılır: Bir sebeple boyunları vurulmak üzere bir kısım sufîler hükümdar tarafından aranıyorlardı. Ebu’l Hüseyn en-Nurî de bunların arasında idi. Yakalanıp huzura getirildiklerinde, bu zat hemen öne koştu ve ilk önce kendisinin öldürülmesini istedi. Sebebi sorulduğunda şöyle dedi: “Bir an olsun kardeşliklerime bir hayat kazandırmayı arzu ettim de onun içinde öne geçtim.” Hükümdarın çok hoşuna giden bu söz sayesinde hepsinin hayatları kurtuldu. Dostun başına bir musibet geldiğinde, elinden tutup kaldırmak, Allah için yapılan dostlukların en belirgin özelliğidir. Vefa da ancak Allah için yapılan dostluklarda mümkündür. Vefa demek, dostuna ölünceye kadar; öldükten sonra da aile efradı, ve arkadaşları ile muhabbeti devam ettirmektir. Sıkıntılı anlarımızda uzanan sıcak bir el, huzur veren bir ses hangi servete değişilir? Ve hayatımızdaki izlere baktığımızda samimi bir dostumuzun yerini ne doldurabilir? Gerçek zengin, böyle dostlara sahip olabilendir. Ömür boyu sürecek güzel dostluklar temennisi ile...
Your experience on this site will be improved by allowing cookies Cookie Policy