DÜNYA HALİ
Teröre Karşı Tek Yol
Siyasî, dinî ya da iktisadî bazı amaçlara ulaşmak üzere sivil halka, hedef seçilmiş bazı gruplara, resmî yerel yahut genel yönetimlere karşı baskı ve şiddet içeren her türlü eyleme verilen ad... Terör kavramının lügatteki tanımı bu. Türkiye gibi ülkeler içinse terör kavramı, artık küçük çocukların zihinlerinde bile bir yer işgal ediyor. Öyle ülkeler var ki dünya üzerinde, Türkiye’de bir günde yaşanan olaylar oralarda bir yılda bile görülmüyor. Çünkü biz kıtaların geçiş güzergâhında yani dünyanın gözünün kulağının odaklandığı bir coğrafyada yaşıyoruz. Ve az değil, 40 yıldan fazladır terörle mücadele ediyoruz. Hiç şüphe yok ki Türkiye’nin küresel siyasetteki konumunun değişmesi, ekonomik ve siyasal açıdan büyümesi, stratejik bir ülke haline gelmesinin de bu süreçte payı büyük. 2010’lardan beri sıkça ve sistematik olarak karşı karşıya kaldığımız terör eylemlerinin sebebini düşündüğümüzde başka bir sebep karşımıza çıkmıyor çünkü.
Geçen ay İstanbul Taksim’de İstiklâl Caddesi’nde gerçekleştirilen kanlı eylem de söz konusu sürecin son halkasıydı. Terör örgütünün yetiştirip kullandığı Suriye uyruklu şahıs, sırtında taşıdığı çantayı oldukça soğukkanlı bir şekilde getirip bankın üzerine bıraktı. Yavaş yavaş bölgeden uzaklaştıktan sonra uzaktan kumanda ile patlatılan bomba altı kişinin ölümüne, onlarcasının da yaralanmasına neden oldu. Tam da seçim sürecine girmişken, küresel ekonomik krizle mücadele ederken ve Türkiye’de toplumdaki derin fay hatları birileri tarafından yeniden hareketlendirilmeye çalışılırken bu eylem tesadüf olamaz. Sebepleri, nasıl gerçekleştiği ve nerelerde güvenlik zaafları olduğuna ilişkin devlet birimlerinin çalışacağına şüphe yok. Ancak devletin görevlerinin dışında toplumun da yapması gereken şeyler var. Aramızdaki fay hatlarını ortadan kaldırarak, ayrılıkları bir kenara bırakarak başlayabiliriz mesela. Toplum bir ve bütün olursa dünyanın hangi devleti, hangi örgütü üzerimize salsa da başarılı olamayacak.
Türkiye’nin Gururu Yakında Yollarda Olacak
Yerli otomobil üretmek, uzun yıllardır Türkiye’nin hayallerini süsleyen önemli hedeflerden biriydi. Aslına bakılırsa araba üretmek Türkiye gibi bir ülke için “zor hedef” sayılabilecek çapta bir girişim değil. Yanlış anlaşılmalara, otomobil üretmenin önemsiz ya da basit bir iş olduğu nu söylemiyorum. Fakat tarihte gemileri karadan yürütmüş, Sina Çölü gibi dünyanın en zor yerlerinden birini dev bir orduyla yürüyerek geçmiş, Viyana kapılarına kadar dayanmış bir milletin evlatları için otomobil üretmek sıradan bir iş olmalı. Ne var ki imparatorluk ufkumuzu kaybedince yalnızca coğrafî olarak değil, zihin olarak da küçüldük. Edirne ile Kars arasını kapsayan bir sınır çizmedik sadece, zihinlerimizi de bu alana hapsettik. Ve birileri sürekli başaramayacağımızı telkin etti bize. Yapmaya çalıştığımız zamanlarda da engellendik. Devrim arabalarının başına gelenler hepimizin malumu. Çünkü Türkiye birileri için pazardı. Maddi yardımlarda bile otoyol yapma şartı konuldu. Sonra o otoyollara yabancı menşeli benzin istasyonları dikildi. Böylece Batı üretti, biz satın aldık.
Türkiye’nin Türkiye’den büyük olduğuna inanan başka birileri çıktı ve 2011’de “daha fazlasını yapabiliriz” dedi. 2017’de ise “babayiğitler” olarak tanımlanan beş şirketin oluşturduğu Türkiye’nin Otomobili Girişim Grubu (TOGG) 20 milyar liranın üzerinde yatırım yaparak yerli otomobili üreteceği fabrikayı kurdu. Projenin yurt dışından çalıntı olduğunu, parçalarının dışarıdan getirileceğini, fabrikanın faaliyete geçemeyeceğini iddia edenler oldu. Fakat kim ne derse desin, yerli otomobil TOGG’un banttan inmesi için artık sayılı günler kaldı. 2023 yılının ilk çeyreğinde satışa sunulacak. Bazıları çıktı yine sosyal medya meydanına ve fabrikanın çalışmadığını, hatta ortada fabrika bile olmadığını söylemeye başladı. Öyle zannediyorum ki 2023 Nisan ayından sonra da başka bir kulp takacaklar projeye. Ama olsun. Şaşkınlar ve gafiller görmeseler işitmeseler de kervan yoluna devam edecek.
Tahıl Krizi Yeniden
Rusya-Ukrayna krizi, Türkiye’nin yaptığı iyi niyetli girişimlere rağmen Batı’nın kışkırtmaları ve Putin’in ne pahasına olursa olsun geri adım atmaması nedeniyle devam ediyor. Gelinen noktada Ukrayna kendini savunmaya devam etse de Rusya kazanan taraf gibi duruyor. Kesin cümleler kurmaktan özellikle kaçınıyorum, çünkü savaş bu. Ne zaman nasıl bir gelişme yaşanacağı belli olmuyor. Ancak Avrupa’nın durumu, Ukrayna’nın kapasitesi, Rusya’nın kararlılığı bir bakıma sonucu belli ediyor. Hafızalarımızı tazelemekte yarar var. İki ülke arasındaki gerilim tahıl krizine neden olmuş, dünyanın kovid salgını sonrasında yaşadığı ekonomik kriz başka bir boyuta evrilmişti. Türkiye araya girerek krizin aşılmasında önemli bir rol oynamış, bir süreliğine de olsa çözülmüştü. Sonrasında Rusya, verilen sözlerin tutulmadığı gerekçesiyle anlaşmadan çekildi ve yeni bir kriz başladı.
Dünyanın tahıl ihtiyacının önemli bir bölümünün karşılandığı koridorun kapanması yalnızca fakir ülkeleri değil, milyarlarca Euro rezervleri olan Avrupalı devletler için de ciddi bir problem oluşturdu. Zaten doğalgaz meselesi nedeniyle zor bir kış geçirecek olan Avrupa ülkeleri, tahıla da ulaşamayınca sıkıntı iyice derinleşmişti. Türkiye’nin devreye girmesiyle de bir süreliğine de olsa çözülmüştü. Rusya’nın geçtiğimiz Ekim ayında masadan kalkmasıyla yeniden baş gösteren tahıl koridoru krizi, Türkiye’nin tekrar devreye girmesiyle yeniden çözüldü. Tamamen çözüldü diyemiyoruz elbette. Ancak özellikle yoksul ülkeler adına geçici de olsa bertaraf edilmesi önemli. Meselenin kesin halli için Rusya-Ukrayna savaşının sona ermesi gerekiyor. Ancak, ABD ve Avrupa, Rusya’yı ve perde arkasındaki asıl güç Çin’i yıldırana kadar Ukrayna’yı kışkırtmaktan vazgeçmeyecekler. Ne var ki bu defa ucuz kahramanlığın bedelini yalnızca Ukraynalı siviller ödemeyecek. Batı’nın emperyalist devletleri de ödeyecek.
Karadeniz Gazında Sona Yaklaşılıyor
Dünya büyük bir doğalgaz krizi ile mücadele ediyor. Aslına bakılırsa edemiyor. Ucuz ve kaliteli enerjinin kaynağını elinde bulunduran Rusya, Ukrayna krizi nedeniyle karşısına dikilen Avrupa ülkelerine kendince sıkı bir ders veriyor. Parası olsa dahi ısınma ihtiyacını bile karşılayamayacak Avrupalı devletler için kış zor geçecek. Sürecin etkileri maalesef sadece Avrupa özelinde de değil, dünya genelinde hissediliyor. Doğalgaz fiyatlarındaki artış, ham maddeden tüketim malzemelerine kadar her şeyi etkiliyor. Domino etkisi gösteriyor ve dünyada ciddi bir ekonomik dalgalanmaya neden oluyor. Yirmi yıl önce enerji şimdiki kadar önemli değildi belki de. Teknolojinin ilerlemesi yeni ihtiyaçları ortaya çıkardı. İhtiyaçların çeşitlenmesi insanoğlunun enerjiye duyduğu ihtiyacın hacmini genişletti. Dolayısıyla bugün enerji kartını elinde bulunduran, oyunu baştan kazanmış oluyor bir bakıma. Türkiye de enerjiye çok büyük miktarda harcama yapıyor. Karadeniz ve Doğu Akdeniz’de yapılan doğalgaz ve petrol çalışmaları önemli. Eğer çıkarılacak doğalgaz ve petrol ihtiyacı karşılayacak, dahası ihraç edilecek kadar çok olursa, Türkiye için yepyeni bir sayfa açılacağını gönül rahatlığıyla söyleyebiliriz. Uluslararası ilişkilerde yaşanan gelişmeleri, inişleri ve çıkışları, Türkiye’ye yönelik dostlukları ve düşmanlıkları bu çerçevede değerlendirmeliyiz. Enerji gibi bir kozu eline geçirenin bölgesel olmaktan çıkıp küresel güce dönüşeceği ortamda, Türkiye’nin Doğu Akdeniz ve Karadeniz’deki çalışmalarında başarılı olması düşmanlarını rahatsız ediyor. Karadeniz’deki doğalgaz çalışmalarında artık sona gelindiği açıklandı. 2023’te evlere ulaştırılacağı söylenen Karadeniz doğalgazı küresel siyasette dengeleri etkileyecek. Ve eğer Türkiye çalışmalarını kararlılıkla sürdürürse uluslararası siyasetin en önemli aktörlerinden biri haline gelecek.
Dünya Kupasında Alkol Yasağı
Uluslararası organizasyonlar; ekonomi, ülke tanıtımına katkısı, kültürler arası etkileşim gibi sebeplerle büyük önem taşıyor. Ev sahibi ülkeler yatırımlarının karşılığını parasal olarak çoğunlukla almasa da uzun vadeli etkileri bakımından önemli bir iş yapmış oluyorlar. Dünya kupası da bu açıdan en önemli organizasyonlardan biri. Futbolun dev bir endüstriye dönüştüğü bugünün dünyasında dünya kupasına milyonlarca insanın gösterdiği ilgiye şaşırmamak gerekiyor. Bu yıl dünya kupası Katar’da düzenleniyor. Katar devleti organizasyon öncesinde öyle bir karar aldı ki, diğer bütün yapılanlar bu kararın gölgesinde kaldı.
Katar, organizasyon sırasında alkol satışını yasakladı. Bu kapsamda önce organizasyona sponsor olan alkol firmalarından birinin tribünlerde daha az görünmesini talep etti. Firma ise maçların yapılacağı sekiz stadyumda her maçtan üç saat önce ve bir saat sonra alkollü içki satabilmeyi planlıyormuş. Ancak alınan karar gereği stadyumların içinde ve çevresinde alkol satışı yapılamayacak. Sadece uzak bölgeler için izin verilecek.
Dünyanın dört bir yanından maçları izlemek için gelenler için bu karar sürpriz olmuş görünüyor. Bazı taraftarların biletleri iade etmek istediği bile söyleniyor. Konuyla ilgili tartışmalarda “Katar muhafazakârlığı” sebebiyle böyle bir kararın alındığına yönelik bazı imalar var. İşin içinde dinî hassasiyetler meselesi mutlaka vardır. Bununla birlikte güvenlik, halk sağlığı ve düzeni gibi başka sebepler de var. Çünkü benzeri uygulamaların önemli maçlarda başka ülkelerde de yapıldığını okuyoruz. Katar’daki uygulamanın tartışılması ise elbette ülkenin Müslüman olmasıyla ilgili. Keşke bütün İslâm ülkeleri bütün dünyanın karşısına geçip İslâm’ın gereklerini uygulamada asla taviz vermeceklerini gösterse. Şu çok net: Müslümanlar inancı ve davası için cesaretle ayağa kalktığı nispette güçlenecek.
Yunanistan’ın Muhatabı Terör Örgütleri
Sınır komşumuz Yunanistan, Türkiye düşmanlığını her ortamda, fırsatını bulduğu her mecrada dile getiriyor. Dile getirmekle de kalmıyor, Türkiye’ye açıktan düşmanlık etmeye devam ediyor. Batı, Yunanistan’a Doğu’dan gelebilecek “tehlikelere” karşı karakol payesi veriyor. Yunanistan da bu desteği karşılıksız bırakmayarak verilen her türlü talimatın gereğini yerine getiriyor. İlişkilerdeki anormal hareketliliğin en önemli sebeplerinden biri bu. Başbakan Miçotakis geçtiğimiz aylarda Türkiye’ye yaptığı ziyarette oldukça ılımlı mesajlar vermiş, sorunların çözümü için adım atılması gerektiğini söylemişti. Hemen sonrasında da Amerikan Kongresinde Türkiye aleyhinde açıklamalarda bulunmuştu. Yunanistan’ın PKK’ya verdiği destek ortada. Üstelik bugüne mahsus da değil. Terör örgütünün faaliyete başladığı günden itibaren açık yahut örtülü şekilde destek veren Yunanistan, kendisi için uygun görülen rolü oldukça iyi oynuyor.
Yunanistan Başbakanı Miçotakis’in geçen ay yaptığı bir ziyaret ise, ülkenin söz konusu tavrının yeni bir aşamaya geçtiğini gösteriyor. Libya’da seçilmiş hükümetin karşısına geçip, resmen terör eylemleri yapan Hafter, Libya halkı ve devleti için tehdit unsuru olarak ortada duruyor. Ayrıca Libya hükümeti ile anlaşma imzalayan Türkiye’yi de açıktan hedef alıyor. Belki de sırf bu nedenle Miçotakis Libya’ya giderek Hafter’le bir araya geldi. Başka bir devlet başkanı, Avrupa’nın bu ziyareti yapsa bir bardak suda fırtına koparacak devletler ise Yunanistan’ı da Hafter’i de kullanışlı aparat olarak gördükleri için sessiz kalıyor. Yunan muhalefeti ise durumdan rahatsız. Miçotakis’in Hafter’le verdiği görüntü, ana muhalefet lideri tarafından “kabul edilemez ve utanç verici” olarak yorumlandı. Devletin derin politikası olsa da bu yaklaşım Miçotakis iktidarının sonunu getirecek. Yunanistan ise geçmişte olduğu gibi Batı’ya güvenmenin bedelini ödeyecek.