Dış politikanın temel kurallarından biridir: “Devletlerin dostları yahut düşmanları yoktur, çıkarları vardır.” Türkiye uzunca bir süredir bu yaklaşım üzerine dış politika inşa ediyor. Bunun belki en net örneği ise Rusya ile sürdürülen ilişkiler. Türkiye 2009’dan bu yana NATO’ya ve Amerika Birleşik Devletleri (ABD)’ye karşı Avrasya kartını daima elinde tutuyor. Bu, tabii ki Batı’dan Doğu’ya eksen kayması şeklinde yorumlanamaz. Çünkü Türkiye bütün dış politika tezlerini ve uygulamalarını sadece Rusya-Çin-İran hattında hayata geçirmiyor. Bazen ABD ile kriz yaşıyor, bazen de Rusya ile. Rusya’nın Ukrayna ile yaşadığı problemde Türkiye’nin tavrı, Rusya ile ilişkilerini sürdürürken Ukrayna’ya destek vermek şeklinde tezahür ediyor.
Eski bir Sovyetler Birliği ülkesi olan Ukrayna’nın Avrupa Birliği (AB)’ye dahil olma girişimiyle başlayan gerginlik, Moskova çizgisine yakın duran Yanukoviç’in iktidara gelmesiyle kısmen de olsa azalmıştı. Yanukoviç’in AB ile imzalanacak ortaklık anlaşmasını askıya alması ülke içerisinde kaosa ve sokak olaylarının yaşanmasına sebep olmuştu. O da Rusya’ya kaçmıştı. Fakat hadiseler Kırım’a ve Donbas bölgesine sıçramış, Rus yanlısı ayrılıkçılar illegal bir şekilde kendi yönetimlerini kurmuşlar ve ülkede tamiri zor derin kırılmalar meydana gelmişti.
Bir zamanlar Osmanlı toprağı olan, Türk hanedanın idare ettiği Kırım, Rusya tarafından ilhak edildi. Moskova’nın desteğiyle silahlanan Rusların yoğunluklu olarak yaşadığı Donetsk ve Donbas halkı, devletin kolluk kuvvetlerine saldırdı. Her ne kadar Putin yönetimi kabul etmese de Rusya-Ukrayna sınırından ağır Rus silahları ülkeye girdi ve ayrılıkçı gruplara teslim edildi. 2019 yılının Aralık ayında karışıklığın giderilmesi için Paris’te Almanya, Fransa, Ukrayna ve Rusya devlet başkanlarının toplandığı bir zirve gerçekleşti. Toplantıda yapılan “yangının söndürülmesi” vurgusu da işe yaramadı. 2020’de yine Ukrayna, Rusya ve AGİT temsilcilerinin buluşmasıyla yapılan üçlü temas grubundan ateşkes kararının çıkması kısa süreliğine işe yaramış gibi göründü. Fakat Moskova’nın Ukrayna sınırını yığınak yapmaya devam etmesi ve içerideki ayrılıkçıların dört Ukrayna askerini öldürmesi sürecin tıkanmasına neden oldu.
Olan bitene ABD, AB, NATO ve müstakil olarak İngiltere tepki gösteriyor. Şüphesiz kimse Ukrayna’nın kara kaşına kara gözüne hayran değil. Herkesi hareketlendiren en önemli etken, Rusya’yı köşeye sıkıştırmak. Burada “Rusya haklı” gibi bir anlam çıkarılmamalı. Başta Gürcistan ve Çeçenistan olmak üzere, bağımsızlık isteyen kim varsa ezmeyi prensip haline getirmiş Rusya, elbette haddini aşıyor. Çeçenistan’da hürriyetten başka bir şey istemeyen Çeçen komutanları alt edemeyince içeriden devşirdiği kişileri kullanarak yok eden Putin, sonra bunları da öldürmüş, yerine de rahatlıkla kontrol edebileceği bir yönetimi getirmişti. Gürcistan Başbakanı Mihail Saakaşvili’ye söz geçiremeyince zehirlemiş ve Ukrayna’ya kaçmasına sebep olmuştu. Şimdi benzeri bir senaryo Ukrayna’da sahneleniyor.
Türkiye, son yıllarda ustalaştığı denge siyasetini Ukrayna krizinde de başarıyla yürütüyor. Bir yandan Batı Bloku’na karşı Rusya ile ikili diyaloglarını başarıyla yürütürken, diğer taraftan Kırım’ın Rusya tarafından ilhakına açıktan itiraz ediyor. Ukrayna’nın mevcut yönetimine SİHA satarak Kremlin’e karşı destek veriyor. Ukrayna, büyük devletlerin yeni çatışma sahası olarak karşımızda duruyor. Günün sonunda kazanan her iki tarafla da teması kesmeyen ve haklıya gereğince “haklı” diyebilenler olacak.