Aramak

Fatih Sultan Mehmed Han – 2

Fatih Sultan Mehmed, Batı’nın gözünde “Büyük Kartal”dı ve İstanbul’un fethi ile ne büyük bir tehdit olduğunu göstermişti. Osmanlı’nın demir yumruğunu üzerinde hisseden Vatikan, Fatih’in ölümüyle büyük bir tehlikeyi atlattığını düşündü. Diğer taraftan Sultan’ın cenaze merasiminde gayrimüslim tebâ dâhil, halkın tamamı büyük bir üzüntü içindeydi. Peki, Fatih Sultan Mehmed Han halkına ne yaptı da bu kadar sevildi? Sorularla onu tanımaya devam edelim.

Fatih Sultan Mehmed’in Antik Yunan ve Bizans kültürüne olan ilgisi ne boyuttaydı?

Onun askerî ve siyasî zekâsını biliyoruz. Bu alanlardaki meziyetlerini anlattık. İşte böyle meziyetlere sahip bir hükümdarın güçlü bir ilmî birikiminin olması gerekir. Fatih’in Antik Yunan ve Bizans kültürüne karşı olan ilgisi, şahsiyeti hakkında tartışmalara da yol açmış bir konudur. Yani onlara karşı hayranlık mı duyuyordu, düşmanını yakından tanıma çabası mıydı gibi...

Yunan asıllı Amerikalı tarihçi Viryonis’e göre Sultan bu kültüre karşı seçiciydi ve bu hususta kimseyi bir şeye zorlamıyordu. Anlaşılıyor ki kendisi bilmek istiyor. Bazı Yunanca yazmaları ve bunlara dair birikimli Rum bilginleri getirtmiş, Yunanca konuşma ve okuma dersleri almıştı. Fakat saltanatının sonlarına doğru artık onlara ihtiyacı kalmamıştı. Çünkü Grekçe, Latince ve İtalyancayı öğrenmiş, bu dillerde yazılmış kitapları okur hale gelmişti. Böylece Rum bilginlerin yerini farklı milletlerden şahsiyetler aldı. Demek ki kendisi öğrenmek, anlamak istiyor, buna göre bir siyaset inşa ediyordu.

İsmail Erünsal, 16. asırda kaleme alınmış Yunanca bir tarih kitabında Fatih hakkında şu ifadenin yer aldığını söyler: “O bütün seleflerini ilim ve hikmette geride bırakmıştı”

Fatih, fethettiği Yunan-Roma medeniyetinin bazı unsurlarından, özellikle devlet düzeninden istifade etmiştir. Zaten birçok araştırmada onun bu yönüne temas edilmiştir.

Bu kadar donanımlı bir hükümdarın fethettiği İstanbul fetihten sonra hayli değişmiş olmalı. Fetihle beraber İstanbul ne kadar değişti?

“Fetihten önceki İstanbul” ve “Fetihten sonraki İstanbul”un halini görebilsek “Fetih ve Fatih” arasındaki bağı da hemen anlardık. O kadar bariz bir fark olduğunu kaydeder tarih kaynakları.Fetihten önceki İstanbul Bizans’ın kendi içindeki siyasî çekişmeler sebebiyle köhnemiş bir şehirdi. Bin yıllık kültürel miras artık neredeyse yok olmuş ve şehir saygınlığını sadece bazı tarihî yapılarda gösterir hale gelmişti. Ancak fetihle ortaya bambaşka bir İstanbul çıkmıştır. İşte bu İstanbul, şehrin fatihi olan Sultan II. Mehmed’in kişiliği, karakteri, devlet adamlığı, yöneticiliği ve münevver kimliği ile yakından ilgilidir.

Fetih sırasında şehrin uzunca bir süre kuşatma altında kalması, Bizans’ın şehri yıkılmadan teslim etmek istememesi doğal olarak İstanbul’un zarar görmesine neden olmuştu. Fatih, fetihten sonra yıkılan şehri ayağa kaldırmaya çabaladı. Onun bir amacı da İstanbul’u ilim merkezi yapmaktı. Bir taraftan imar faaliyetleri devam ederken bir taraftan da hem İslâm diyarlarından hem de Avrupa’dan bilim adamlarını ve sanatkârları davet etti. Bizzat katıldığı ilmî meclisler sayesinde şehirle birlikte saray da ilmin merkezi konumuna geldi. Sultan, bilim adamlarının ve ulemanın hâmisi olmuştu.

Fatih Sultan Mehmed’in kütüphanesi üzerine kıymetli bilgiler sunan İsmail Erünsal, onun çabalarıyla din, felsefe ve bilim sahasında yapılan tartışmaların günümüze yazılı olarak ulaştığını, bu gayretiyle kendisinin Doğu’da bir yenilenme hareketinin müjdecisi olarak görüldüğünü ve özellikle Batılı yazarların onun bu yönüne sıklıkla vurgu yaptığını belirtir.

Sultan’ın dikkat çeken yönlerinden birinin haritalara ilgisi olduğu söylenir. Bu doğru mudur, sebebi nedir?

Aslında bu durum şaşılacak bir şey değildir. Çünkü bütün büyük hükümdarlar, imparatorlar coğrafyayla özel olarak ilgilenirlerdi. Bunun bir adım ötesi de yerin yüzeyini konu edinen topografya ilmidir. İşte Fatih Sultan Mehmed de kendisinden önceki büyük hükümdarlar gibi coğrafya ve topografya tutkunu bir sultandı. Hatta bu tutkusu o dereceye varmıştı ki Akdeniz, Karadeniz, Adriyatik ve komşu bölgeleri en ince ayrıntısına kadar bilirdi. Etrafında özel topografları vardı ve onlar Sultan’ın kullandığı haritaları güncelliyorlardı. Ayrıca Fatih Sultan Mehmed’in İvrokios adlı bilginle aylarca Batlamyus haritası üzerinde çalıştığını biliyoruz. Batı’da “En tehlikeli Türk, haritaya bakan Türk’tür” denilir. Fatih Sultan Mehmed üzerinden bu sözü okursak, hem haritanın hem de haritadan faydalanan devlet adamlarının özelliği daha iyi kavranır.

Fatih için “çok meraklı bir tarih okuyucusu idi” deniliyor. Onun tarihe ilgisi hakkında ne söyleyebiliriz?

Fatih Sultan Mehmed’in tarih merakı bir hobiden ibaret değildi. Ciddi bir tarih okuyucusu idi ve bu okumaları da bir strateji kurma hedefine yönelik yapıyordu. Tarih konusunda meraklıydı diyoruz ama buradaki doğru ifade “tarihe meraklı” değil “derin bir tarih birikimine sahip” olmalıdır. Bu birikimin yansımalarını onun kütüphanesinde de görmek mümkün. Orada Büyük İskender’in biyografisi olan Anabasis’den, Homeros’un İlyada’sına kadar dönemin önemli tarih kitaplarını göreceksiniz.

Sultan’ın İlyada’yı okuduktan sonra Truva’ya ziyarete gittiğini, şehrin kalıntılarını gezdiğini, Aşil ve Hektor’un mezarları hakkında malumat topladığını biliyoruz. Fatih, bu gezi sırasında Truva’nın konumu ile ilgilendi, deniz ve kara bağlantısını inceledi, bunların askerî olarak vereceği faydayı değerlendirdi. Aynı şekilde Çanakkale Boğazı’nı da detaylı olarak inceledi. Bizim Çanakkale Savaşları’nda Boğaz Komutanlığı olarak kullandığımız Çimenlik Kalesi’ni 1462’de onun yaptırdığını hatırlamakta fayda var. Çanakkale Savaşları’ndan 453 sene önce... Bir de bu kalenin tam karşısında, Avrupa tarafında bulunan Kilitbahir Kalesi var. Bu kale de aynı bakış açısıyla onun tarafından inşa ettirilmiştir. Anlaşılıyor ki Fatih tarihi sadece okumuyor, tarih üzerinden öngörülerde bulunarak geleceğe yönelik icraat yapıyordu.

Devlet işleri dışında zaman ayrdığı özel bir uğraşısı var mıydı?

Sultan’ın özel kütüphanesi aslında bu soru içinde değerlendirilebilir. Çünkü o bir taraftan âlimleri İstanbul’a toplarken bir taraftan da kitap topluyor ve büyük bir kütüphane kurmaya gayret ediyordu. Astronomi ilmine adeta bağımlıydı. Devrin büyük astronomi âlimleri olan Ali Kuşçu ve Molla Cami’yi bizzat İstanbul’a davet etmişti. İtalyan ressam Bellini’yi İstanbul’a çağırmış ve portresini yapmasına izin vermişti. Ama başka merakları, ilgileri de vardı. Balıkçılığı ve bahçıvanlığı çok seviyordu mesela. Uzun ve yorucu seferlerden döndüğünde sarayın bahçesindeki bitkilerle özel olarak ilgilenirdi. Ayrıca kendi silahlar ve savaş takımı tasarımları vardı. Şiirle de ilgilenirdi ama bu sadece bir ilgi değildi. “Avnî” mahlasıyla yazdığı divanı, onun devrinin kuvvetli şairleriyle yarışacak derecede iyi bir şair olduğunun ispatıdır.

Your experience on this site will be improved by allowing cookies Cookie Policy