Aramak

Gençliğimizi mi Yitiriyoruz?

“Bu gençliğe ne oldu?” Günümüzde belki en sık sorulan sorulardan biri bu. Bu sorunun gizli anlamı hiç şüphesiz, gençlerin hal ve gidişinin onaylanmaması, beğenilmemesi. Evet, bu soruda eleştiri var, gençlerin farklı olmalarını kabul edememe var, geleceklerinden duyulan kaygı var. Nitekim her devirde yetişkinlerin, yeni nesillerin “kendileri gibi” olmamalarına tahammül edemediği görülür. Oysa yaşadığımız bu hızlı değişim döneminde, nesiller arasındaki uçurum gittikçe açılıyor.
Günümüzde hızla değişen toplumun büyük çoğunluğu, yeni nesile dair yoğun kaygı içerisinde bulunuyor. Magazin kültüründen doğan cilalı imajların göz aldatan parlaklıkları, gençleri etkisine alarak büyük bir hızla yönünü şaşırır hale getirdi. Bu hızlı değişimden sonra artık gençliğe umutla değil, kaygıyla bakılmaya başlandı. Diğer taraftan gençlerin büyük çoğunluğu da geleceğe umutla bakamıyor. Toplumdaki kültürel bozulma gençler üzerinde bir baskı oluşturdu. Bu baskı altında ise, aile bağlarını, manevi değerleri, gelenekleri, hatta yasaları bile tanımazlıktan gelerek ayakta kalma çabasında. Evet, kendi hayat yükünün altında  aciz olduğu halde, herşeye asi olmaya çalışanların  sayısı hiç de az değil.

 Asıl Sorun Yabancılaşma

Manzara bu olunca, yeni nesilleri istediğimiz gibi yetiştirememiş olduğumuzu hemen hepimiz itiraf ediyoruz. Gerçekten de bizi biz yapan dinî ve ahlâkî değerlerimizi onlara kazandırmada, benimsetmede toplum genelinde başarısızız. Aslına bakarsanız, bu başarısızlık sadece bize ait bir sorun da değil. Refah düzeyi ne olursa olsun, bütün toplumlar aynı durumdan şikayetçi. Bizde ve bütün ülkelerde, üniversitelerde, “gençliğin sorunları”, “gençliğin boş zamanlarını değerlendirmesi”, “gençliğin alkol ve uyuşturucuya yönelimi”, “gençliğin mesleki tercihleri ve işsizlik kaygısı” gibi başlıklar taşıyan pek çok araştırmalar yapılıyor. Elde edilen sonuçlara gelince, tahmin edileceği gibi iç açıcı olmaktan çok uzak. Gençlik üzerine araştırmalardan söz ederken, hemen göze çarpan bir hususa değinmek gerekir: Sebebi nedir bilinmez, gençlik üzerine bu kadar araştırma yapılmasına, söz söylenmesine, kitaplar yazılmasına, radyo-televizyon programları hazırlanmasına rağmen, gençliğin içine düştüğü anlam boşluğu ve içinde yaşadığı topluma yabancılaşması henüz bir “problem” olarak nitelendirilmiyor.

 Değer Aşınması ve Boşluk

Bir gençlik bunalımından hep söz edilir. Aile ile olan çatışmalardan, gençlerin serbestlik istemelerinden dem vurulur. Hatta gençliğin dinî ve ahlâkî değerlerimize aykırı davranması, bu konuda yetişkinlerle çatışması “değişme ve gelişme” olarak değerlendirilip, teşvik bile edilir. Zavallı gençler... Onları yönetmek isteyen o kadar kişi ve kural var ki, hangisine uyacağını şaşırmış durumdalar. Garip olan bir diğer durum, asıl büyük yönlendirme çabasının “özgürleştirme” iddiası arkasına gizlenmiş olması. Yeni nesillerin yüz yüze kaldığı bir başka zorluk da, mevcut değer ve kuralların, bazen yeni şartlara ve ortamlara uyum sağlamakta yetersiz kalması. Bazen de benimsenen değerler sisteminin veya ideallerin yasalar ve yönetmeliklerle çatıştığını görüyoruz.

Yeni sosyo-ekonomik şartların, iletişim teknolojilerinin gençleri hedef alarak sunduğu “süper yenilikler”in, büyük bir değer boşluğu oluşturduğunu ve nesiller arasında çatışmalara sebep olduğunu artık görmek zorundayız.

Artık sadece şikayet etmek ve eleştirmek yerine doğru tespitler yapıp somut çözümler üretmek zorundayız. Nasıl mı? Her şeyden önce kendi çocuğumuzu yetiştirirken nerede hata yaptığımızı görerek. Çocuklarımıza, gençlerimize bir “patron” gibi davranmak  yerine, onları anlamaya çalışarak, sıkıntılarını paylaşarak. Onların bizi anlamalarını talep etmeden önce, biz onları anlamaya çalışmalıyız. Basit gözükür ama en etkili yoldur: “İnsanlar konuşa konuşa anlaşır.” -----------------------------------------------------------------------------------------------------------

Biz Daha mı Üstünüz?

Dinî hassasiyet sahibi yetişkinlerle gençler arasındaki çatışma noktalarından biri de namazlardır. Dinimizin direği olduğu bildirilen bu ibadete bir çok gencin mesafeli durmasının en önemli sebebi ne yazık ki yetişkinler. Namazı yeni nesillere sevdirmede adeta her adımda bir hata yapılır. Önce şunu itiraf etmek gerekir: Namaz kılmaya sebatla devam etmek sadece gençlerin değil, yetişkinlerin de zorlandığı bir durum. Bir gence namazlarını kaçırmaması tavsiye edilirken: “Ah, ah!.. Şimdiki aklım olsaydı hiç gençliğimde namazımı geçirir miydim!” diye yaklaşmak, onun şu anda aptalca veya gafilce davrandığını vurgulamak olur. Oysa böyle gizli itham taşıyan ifadelerden gençler nefret ederler, tam tersini yaparlar. “Kendim gençken pek çok hata yaptım ama evlâdıma hata yaptırmazsam, Allah da benim hatalarımı telâfi eder.” gibi düşünenler de mevcut. Oysa namaz bir borç ödeme meselesinden ziyade, Yüce Yaratıcımız’ın huzuruna çıkma, O’nunla iletişime geçme durumudur. Çocuğa ve dolayısıyla gence Allah'ı öyle anlatmalı ve tanıtmalıyız ki, O'nun huzuruna çıkmayı arzu etsin, namaz kılmaktan haz alsın. Hiç Rabbimiz bize, “bunca yıldır veya kaç gündür huzuruma durmadın yani namaz kılmadın da niye bu gün geldin” der mi? Ama bazı insanlar, hâşâ, Allah'ın adına bunu söylemeye cür’et edebiliyorlar. “Beş vakit namazını kılmazsın, niye cuma namazı kılıyorsun veya bayram namazına gidiyorsun?” diye sorgularlar. Bu eleştirinin altındaki gizli mesaj, “ben senden daha üstünüm, çünkü namazını aksatmıyorum” ifadesidir. Bu tür ifadeler uzaklaştırıcı, hatta koparıcıdır. Acaba bizler, gençleri sorgulamakla onlara üstünlük mü taslıyoruz?..  
Your experience on this site will be improved by allowing cookies Cookie Policy