Aramak

Görüntü ve Gerçek

Kişilerin ve toplumların gerçek dindarlığını anlamanın şöyle bir yolu olabilir: Doğru yanlış, iyi kötü, güzel çirkin ölçütlerinin kaynağı nedir, buna bakmak. Namaz ve oruç gibi ibadetler dindarlığın görünür yüzü olması bakımından elbette çok önemli. Fakat günümüzde gittikçe yaygınlaşan, görünürde dindar fakat özellikle haz ve çıkar söz konusu olduğunda şaşırtıcı tavırlar sergileyenleri tek başına izah etmiyor. Diğer taraftan Hz. Ömer radıyallahu anhudan rivayet edilen “Kişinin namazı, orucu sizi aldatmasın. Dileyen oruç tutar, namaz kılar. Fakat güvenilir olmayanın dini de olmaz.” (Kenzul-Ummal, no. 8436) ilkesi orta yerde duruyor.

Hal böyle olunca geriye bahsettiğimiz değerler meselesi kalıyor. Doğru neye göre doğru, yanlış neye göre yanlıştır? Aynı şekilde iyi ve kötü, güzel ve çirkin hükümlerinde dayanak nedir? Kişinin kendi keyfi ya da genel geçer yaklaşım mı yoksa İslâm’ın hükümleri mi?

Gerçek şu ki bugünün dünyasında değerlerimizi ve değerlendirmelerimizi dayandırdığımız anlam ve değer sistemi İslâm olmaktan hızla uzaklaşıyor. Amansız bir kültür emperyalizmi ile Batılılaşıyoruz. Daha açıkçası dünyacı, hazcı yargılar insanları dönüştürüp nefsine ve şeytana teslim ediyor. Buna ister modernleşme, ister sekülerleşme denilsin, olan bu.

Biliyorsunuz, İslâm’ın övdüğü ve onayladığı her şey “ma’ruf” üst başlığı altında toplanıyor. Yerdiği ve reddettiği her şey de “münker” üst başlığı altında. Yukarıdaki paragraflarda kabaca resmetmeye çalıştığımız tabloda münkerle yaşayıp gitmek kolay ve sorunsuz. Onaylanacağı, kabul göreceği kesin. Hele ardından zenginlik de gelmişse örnek gösterilecek kişi olursunuz. Kim neylesin nelerden ödün vererek, hangi sınırları dümdüz ederek kazandığınızı? Ma’ruf olanı aramak, yaşamak ise zor ve “marjinal”. Ama bir o kadar da göz kamaştıran bir asalet. Evet, bir âhir zaman dervişi olarak yaşamaktan daha asil ne olabilir?

Zaman ve şartlar ne olursa olsun tasavvuf, insanın algı ve anlayışına müdahale eden, zorlayarak değil muhabbetle dönüştüren, münkerden ma’rufa bağlayan bir simya. Muhtemel ki etrafı yangın yerine dönse de bu ateş derviş meşrep mümini yakmaz, aksine niyetini ve azmini biler. Onun dindarlığı görüntülerde değil kalbindedir. Gözü taşta toprakta değil, sonsuzluğun ufuklarındadır. O Rabbi ile mutlu olur, O’nunla ağlar, O’nunla güler. Rabbi’nin sevdiğini sever, başına tac eder. Bu bakımdan elbette ümitsizliğe yer yok.

Biz yine de hatırlatalım dedik; ma’ruf ve münker nedir? Ma’ruf nerede aranır, nasıl yaşanır, münkerden nasıl sakınılır?

Aşure gününüz kutlu olsun. Eylül sayımızda buluşmak üzere inşallah.

SABAHATTİN AYDIN / saydin@semerkand.com

Your experience on this site will be improved by allowing cookies Cookie Policy