Aramak

Güldeste

Evliya Ziyaretinin Edepleri

18. yüzyılın büyük sûfî âlimlerinden, Nakşî-Hâlidî yolunun pîri Hâlid-i Bağdâdî kuddise sırruhû kaleme aldığı Risâle’sinde ziyaret edepleri hakkında şunları anlatır:

Hayatta veya âhirete irtihal etmiş olan kâmil mürşidleri ziyaret etmenin edepleri şunlardır:

  1. Öncelikle niyet hâlis olmalıdır. Şöyle ki ziyaret ettiği kimsenin Cenâb-ı Hakk’ın velî kullarından biri olduğuna şüphe etmeden inanmalıdır. Ziyaret eden kimse tarikat ehli müridlerden biri ise, Yüce Mevlâ’nın rızasından başka dünya ve âhirete ait bir şey dilememelidir.

Ziyaret edilen zâtı sınamak, kalp gözünün açılması ya da bir keramet görmek gibi gayelerden kesinlikle sakınmalıdır. Çünkü kâmil mürşidleri imtihan etmek için ziyaret eden kimseler büyük zararlara uğrarlar.

Keramet kesinlikle velî ve faziletli bir zât olmanın şartı değildir ki keramet sahibi kişi faziletli ve üstün olsun. Üstün olmanın asıl sebebi, şüphe ve tereddütten uzak iman (yakîn) sahibi olmak ve Cenâb-ı Hakk’ı bilmek, tanımak yani “marifet”tir. Zira kimi zaman mürşid, keramet ehli olduğu halde kerametini gizlemekle emrolunur. Çoğunlukla da mürşid, müridin iman ve teslimiyetini imtihan etmek için bilmezlikten gelir. Evet, mürşidler müridlerini imtihan ederler.

Ziyarete giden kimse temiz ve abdestli olmalıdır.Eğer kişi kendi mürşidini ziyarete gidiyorsa mürşidini râbıta edip Fâtiha ve İhlâs sûrelerini okumalıdır. Eğer kendi mürşidi değilse aynı şekilde mürşidini râbıta edip Fâtiha ve İhlâs sûrelerini okur ve mürşidinin ruhaniyetini, ziyaret ettiği zât için vesile kılar.

Daha sonra mürşidinin önünde olduğunu düşünerek râbıta yapar ve âsilere de şefaatçi olacağını düşünerek bütün günahlarından, yaptığı iş ve amellerden, yeterince zühd sahibi olmadığından dolaylı birkaç defa istiğfar edip Allah Teâlâ’nın kendisini affetmesini ister. Ayrıca kendisini, Cenâb-ı Hakk’a âsi olan günahkârların en kötüsü, sâlih amellerden iflâs etmiş, bir şey bilmeyen cahil bir kimse olarak görür.

Mürid, mürşidine ve Allah dostlarına hizmet etmek istediğinde ise kendisinin zühd, takva, fazilet sahibi olduğu düşüncesini taşımaz. Hatta hikmetini bilmediği bir şeyi kıyas ederek delil getirmesi ve nefsinin yeni bir şey ortaya çıkarması tehlikesinden dolayı aklına güvenmez. Çünkü kâmil mürşidlerin, Hz. Musa ile Hz. Hızır aleyhimesselâm arasında olduğu gibi bir takım hikmetli işleri vardır. Ayrıca daha önce de belirttiğimiz gibi mürşidler, buna benzer hikmetli işlerle müridlerini imtihan ederler.

Kendini faziletli biri olarak düşünmek ve kendi varlığını üstün görmek gibi haller, mürşidinin feyz ve bereketine ulaşmayı engeller. Üstelik mürşidinin büyüklüğünü görmekten ve irfanını anlamaktan mahrum bırakır.

Mürid, yolculuk sırasında karşılaştığı tehlike ve sıkıntıları eziyet olarak görüp, bunlardan dolayı acı çekmez. Aksine, bunları Allah Teâlâ tarafından kendisine ihsan edilen birer lütuf ve nimet olarak kabul eder. Çünkü mürşidi ziyaret etmeyi kasteden kimse, aslında Allah Teâlâ’yı ve O’nun rızasını kastetmiştir. Bunun alameti ise sevgisinde doğru ve samimi olup, varıncaya kadar karşılaştığı zorlukları eziyet olarak görüp hayıflanmamaktır.

Mürid, ziyaret ettiği mürşidinden bâtınî feyz ve himmetinden başka, kendisi ile ilgilenmesini ve konuşmasını arzu etmemeli, iltifat beklememelidir. Çünkü kâmil mürşidler sevdikleri kimselerden zâhirî ilgiyi keserler.

Mürid, ziyaret ettiği zâttan feyz alabilmek için kalbini vukûf-i kalbî üzere onun kalbine bağlamalıdır. Bu zat hayatta olsun veya âhirete irtihal etmiş olsun, fark etmez. Hatta onun hizmetine ulaştığında dahi aynı şekilde amel eder. Buraya kadar zikrettiğimiz bu dört edep, hayatta olan veya olmayan mürşidler için geçerlidir.Mürşidin bulunduğu her bir kapının önünden geçerken: “Es-selâmü aleyküm ve rahmetullahi tahiyyeten minnî ileykümü’l-Fâtiha” yani “Allah’ın selamı ve rahmeti üzerinize olsun, size hediye olarak Fâtiha okuyorum” diyerek selam vermeli, Fâtiha ve İhlâs sûrelerini okumalıdır.Mürid bir velînin kabrini ziyaret ederken yüzü kabre karşı, sırtı ise kıbleye dönük olduğu halde ayak hizasına yakın bir yerde durmalıdır. Râbıta yapmalı ve o zatın kendisine şefaatçi olduğunu düşünmeli ve bu sebeple onu kendisi için vesile kılmalıdır.

Daha sonra mürid ayakta olduğu halde selâm verir, Fâtiha ve İhlâs sûresini okur. Şayet oturup Kur’an-ı Kerim’den bir bölüm okursa daha faziletli olur. Ardından kalbini o zatın kalbine bitiştirdiği halde ondan feyz talep eder. Ancak kendi kalbini onun kalbinden aşağı tutar ve vukûf-i kalbî halinde bulunur. Son derece tazarru ederek (yalvararak) ve kendisini aciz ve muhtaç görerek feyz talep eder. O zâtın feyzinin çokluğuna ve feyzin kalbine aktığına hüsnüzan edip inanır. Çünkü feyzin kalbe gelmesinin sebebi, feyzin geldiğine inanmak ve bu hususta güzel zan beslemektir. Hadis-i kudsîde Allah Teâlâ şöyle buyurmuştur: “Ben, kulumun bana karşı olan zannı üzereyim.” (Buhârî, Tevhîd, 15; Müslim, Zikir, 19, 21)

Feyzin gelmesi için feyzin geldiğini görmek veya idrak etmek şart değildir. Ziyaret eden kimsenin feyz talep etme ve kabrin başında bekleme müddeti, kalbinde hâsıl olan manevi toparlanma haline ve haz almasına bağlıdır. Sonra kendisine, mürşidine ve bütün mümin kardeşlerine dua eder.

Kabrin başından ayrılmadan Fâtiha ve İhlâs sûrelerini okumalıdır veya ziyaretin başında tavsiye edildiği gibi Kur’an-ı Kerim’den aşr-i şerif okumalıdır. Daha sonra kabrin başından kalkıp ayrılacağı vakit, “es-Selâmü aleyküm tahiyyeten minnî ileyküm, el-Fâtiha. Etevesselü biküm fî teshîli umûri’d-dünyeviyye ve’l-uhreviyye: Allah’ın selâmı üzerinize olsun, size hediye olarak Fâtiha okuyorum. Dünya ve âhiret işlerimin kolay olması için sizi vesile kılıyorum.” demelidir.

Aynı şekilde ziyarete ilk geldiğinde okuduğu gibi mürşidin her bir kapısının önünden geçerken bu şekilde selam vermeli, Fâtiha ve İhlâs sûrelerini okumalıdır. Geliş ve gidiş esnasında ise gülmek ve eğlenmek gibi edebe aykırı hallerden uzak durarak mekânına dönmelidir. Ziyaret edeplerinin en güzel yapılış şekli budur.

Your experience on this site will be improved by allowing cookies Cookie Policy