On İki Senelik Bekleyiş
Selahaddin İbn Mübarek el-Buhârî tarafından kaleme alınan ve Şah-ı Nakşibend kuddise sırruhû hazretleriyle ilgili oldukça değerli bilgiler aktaran “Enîsü’t-Tâlibîn ve Uddetü’s-Sâlikîn” adlı eserde hazretin müridleri üzerindeki tasarrufunu şöyle anlatılır:
Şeyh Abdullah Hûcendî’den nakledilmiştir:
Benim Şah-ı Nakşibend kuddise sırruhûya intisabım şöyle gerçekleşti: Henüz Hazretin sohbetleriyle müşerref olmadan seneler evvel, bende bir cezbe oluşmuştu. Hûcend’de kararsız ve şaşkın bir halde dolaşırken, bu tarik-i âliyyeye girme özlemi gönlümü kuşatmıştı.
Bu halde iken Hûcend’den çıkıp bazı yerlere seyahat ettikten sonra nihayet Tirmizî rahmetullahi aleyhin kabrine vardım. Ziyaret esnasında mübarek makama yönelince bende kuvvetli bir ızdırap ve garip bir hal meydana geldi. Hatta bazı edep dışı hareketler zuhur etti. Türbenin hâdimi beni azarlamak istediyse de halimi anlayıp mazur gördü. Sonra kabrin civarında Ceyhun nehri kenarında bulunan mescide varıp hayretler içinde otururken, farkında olmadan uyuyakalmışım. Rüyamda gayet nuranî iki pîr gördüm. Onların birisi bana, “Beni biliyor musun? Ben Muhammed Ali Hakim Tirmizî’yim, yanımdaki de Hızır aleyhisselam... Şimdi kendini harap etme. Talep ettiğin şeyin henüz vakti değil. Matmüridim sana on iki sene sonra Buhara’da ulaşacak.” dedi.
Bu vakadan sonra bende biraz sükûnet oluştu. Tekrar Hûcend’e gittim. Bir gün pazarda dolaşırken bir mescidde Türklerden iki zâtın oturmuş sohbet ettiğini, bu tarik-i âliyyenin ahvalinden bahsederek gözyaşlarına boğulduklarını gördüm. Gönlüm onlara meyletti. Hemen biraz yiyecek tedarik ederek niyaz içinde huzurlarına götürdüm. Onlar birbirlerine, “Bu derviş, tâlibtir. Bizim Sultanzâde İshak Hoca kuddise sırruhûnun hizmetinde olsa gerektir...” dediler. Onlardan bu sözü işittiğim zaman hemen araştırmaya başladım. İshak Hoca’nın Esbicâb diyarından olduğunu öğrendim. Hemen Hûcend’den çıkıp huzuruna vardım. Bana çok lütufta bulundular.
İshak Hoca’nın bir oğlu vardı. Beni hoş karşıladığı temiz yüzünden belli oluyordu. Bir gün babasına, “Bu dervişin sizin terbiyenizle müşerref olması gerek.” dedi. İshak Hoca ağlayarak, “Ey oğul! Bu derviş Hâce Bahaeddin Nakşibend’in evladı olacak. O Buhara’da zuhur edecek. Kendileri zamanın mürşidi olacaktır. Onun tasarrufu altındaki evladını bizim terbiye etmemiz doğru olmaz.” diye tesellide bulundu. Sonra ben yine Hûcend’e döndüm.
Önceki vakada ve bu sefer yüz yüze olan görüşmedeki iki işaretin zuhur edeceği zamanı bekledim. Artık söylenen vakit dolmak üzereydi. Bir süre sonra bende durdurmaya güç yetiremediğim bir cezbe zuhur etti. Hemen Buhara’ya gittim. Akşam vakti Şah-ı Nakşibend hazretlerinin şerefli meclislerine eriştim. Hazret beni görünce, “Hoşgeldin Abdullah Hûcendî! On iki senenin tamamlanmasına üç gün kaldı!” buyurdular. Hâce hazretleri bu işaretinden sonra bana tasarrufta bulundu. Bende büyük bir değişim meydana geldi. Onların kutlu muhabbetlerinin güneşi benim kalbimde doğdu.
Hâce hazretlerinin benim başımdan geçenleri bu şekilde keşifle bildirmesi oradaki dervişleri hayrete düşürmüştü. Sonra benim ağzımdan da dinledikleri zaman iyice hayran oldular. Böylece Şah-ı Nakşibend kuddise sırruhû beni müridliğe kabul buyurdu.
Dünya Sevgisinin Tedavisi
Nakşibendiyye yolunun mürşidleri dünya sevgisinin kalbe verdiği zararların farkında olmak gerektiği, mâsivâ bağından kurtulmanın lüzumu hususunda çok sık sohbet etmişler, pek çok nasihat vermişlerdir. Bunların birinde Seyyid Sıbgatullah Arvasî kuddise sırruhû şunları söylemiştir:
Bu tarik-i âliyyeye kâmil bir velînin eliyle intisap eden kimse mutlaka fayda görür. O halde kişi hiç tereddüt etmeden, bir an evvel kâmil bir mürşide intisap ederek bu yola girmelidir.
Bunun en büyük faydalarından biri, bu tarik-i âliyyedeki mürşidlerin, intisap eden müridin kalbinden dünyayı ve dünya sevgisini soğutmalarıdır. Fakat bu, onların müridlerine dünya işlerini tamamen terk ettirmesi anlamında değildir.
Onlar müridlerine ahiret sevgisini dünya sevgisine tercih ettirirler. Bu, hedefin vesileye göre daha fazla tercih edilmesi kaidesine göredir. Şöyle ki: Bir kimsenin bir evi bir de bağı vardır. Bu bağ gelir getirmektedir ve evin çekip çevrilmesi için daima onun gelirinden harcama yapılır. Buna rağmen o adam evini bağından daha çok sever.
Ahiret sevgisini dünya sevgisine tercih bu misaldeki gibidir. İşte bu tercih, hidayete eren kimsenin mürşid-i kâmile intisap etmekten elde ettiği bir nasiptir. Öyle ki bu nasiple kişi şüphelerden arınır, haramlardan da kaçınır. Bu ne güzel bir nasiptir!