Asıl gaye Ramazan ayına selîm bir kalp, uyanık bir gönül ile ulaşabilmektir. Recep ve Şaban sürecinde bu kıvama ulaşmak gerekir. Çünkü Ramazan ayı kulluğun zirvede olması gereken bir aydır.
Kulluk vazifeleri elbette belli zaman ve mekânla sınırlanamaz. Kulluğun ölene dek devam etmesi gerek.
“Sana ölüm gelinceye kadar Rabbine kulluk et.” (Hicr 99) ilâhî fermanı, sadece Resûlullah sallallahu aleyhi veselleme ait bir hitap değildir. Bütün müminleri bağlar.
Her konuda olduğu gibi kulluk vazifelerinin sürekliliği hususunda da müminlerin ölçü alacakları mihenk taşı Allah’ın Resûlü sallallahu aleyhi vesellemdir. Zira Yüce Mevlâ O’nu, Allah’a ve ahiret gününe kavuşmayı umanlar ve çok zikredenler için “üsve-i hasene” yani “en güzel örnek” olarak tanıtmıştır. (Ahzâb 21)
Kullukta istikrarı yakalamak kolay değildir. Neticede insanoğlu nefsin ve şeytanın saldırılarına maruz kalan, zafiyetleri olan bir varlıktır. Kulluk yolunda da bazı iniş çıkışlar yaşayabilir. Kullarına karşı çok merhametli olan Yüce Mevlâ, bereket ihsan ettiği bazı zaman dilimleriyle müminleri desteklemektedir.
Asıl hedef
İçerisinde bulunduğumuz ve halk arasında “Üç Aylar” olarak bilinen Recep, Şaban ve Ramazan ayları da Rabbimiz’in bereketli kıldığı fırsat mevsimleridir. Kullukta istikrarı yakalama, yenilenme ve tazelenme adına idrak ettiğimiz bu zaman dilimindeki bereketi ve hedefi, Resûl-i Kibriyâ sallallahu aleyhi vesellemin duasından öğreniyoruz:
“Allahım! Recep ve Şaban aylarını hakkımızda mübarek eyle ve bizi Ramazan ayına ulaştır.” (Beyhakî, Şuabu’l-İman, V, 348; Taberânî, el-Mu’cemü’l-Evsat; IV, 189)
Efendimiz sallallahu aleyhi vesellem, duasında Recep ve Şaban aylarının bereketine dikkat çekerken, hedef olarak da Ramazan ayını işaret etmektedir. Asıl gaye Ramazan ayına selîm bir kalp, uyanık bir gönül ile ulaşabilmektir. Recep ve Şaban sürecinde bu kıvama ulaşmak gerekir. Çünkü Ramazan ayı kulluğun zirvede olması gereken bir aydır. Önceden hazırlığı olanlar ve zinde bir kalbe sahip olanlar ancak bu ayın bereketinden yeterince istifade edebilir. Çünkü Ramazan ayları müminin hayatındaki önemli dönüm noktalarıdır. Yüce Mevlâ Ramazan ayının gecesini ve gündüzünü manevi ikramlarla ve bereketlerle donatmıştır.
Bu ikramlardan biri, Kur’an-ı Kerim’de hakkında bir sure indirilen Kadir gecesidir. Bin aydan daha hayırlı olduğu belirtilen bu gece, ibadet ve taat ile dolu seksen küsur yıllık bir ömre bedeldir. Normalde bir insanın kesintisiz olarak seksen yıllık ibadete güç yetirmesi mümkün değildir. Bunun yanında, ömrü boyunca bütün Kadir gecelerini idrak ve ihya edebilen müminlerin elde ettiği bereketi siz düşünün.
Bu sebeple yukarıda zikredilen duada Recep ve Şaban aylarını iyi değerlendirmek suretiyle Ramazan ayına odaklanmamız isteniyor. Çünkü âlimlerimizin ifadesiyle: “Recep ayı ekin ekme, Şaban ayı ekini sulama, Ramazan ayı ise hasat ayıdır.” Tarlaya ekini ekmeden, gerekli hizmeti ve bakımı yapmadan mahsul beklemek beyhude bir bekleyiştir.
Ramazan ayının bereketinden nasiplenmek nasıl bir bahtiyarlık ise, bu aydan istifade edememek de aynı oranda bir bedbahtlıktır. Bu mahrumiyete işaret eden Kâ’b b. Ucre radıyallahu anhun rivayet ettiği şu hadis-i şerif oldukça dikkat çekicidir:
“Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem bir gün bize ‘Minbere yaklaşın’ buyurdu. Biz de yaklaştık. Birinci basamakta ‘Âmin!’ dedi. İkinci basamakta yine ‘Âmin!’ dedi. Üçüncü basamakta aynı şekilde ‘Âmin!’ dedi. Minberden indiğinde: ‘Yâ Resûlallah! Bugün sizden daha önce işitmediğimiz şeyler duyduk. (Bunun hikmeti nedir?)’ diye sorduk. Şöyle buyurdular: Cibrîl aleyhisselam bana göründü ve; – Ramazan ayına erişip de günahları affedilmeyen kimse rahmetten uzak olsun, dedi. Ben de ‘Âmin!’ dedim. İkinci basamağa çıktığımda; – Senin ismin yanında zikredilip de sana salâvat getirmeyen kimse rahmetten uzak olsun, dedi. Ben de ‘Âmin!’ dedim. Üçüncü basamakta: – Anne babası veya ikisinden birisi yanında yaşlanıp da (onları razı ederek) cenneti kazanamayan kimse rahmetten uzak olsun, dedi. Ben de ‘Âmin!’ dedim.” (Hâkim, el-Müstedrek, IV, 170)
Bu rivayet ışığında, Ramazan ayının bereketinden mahrum kalmamak için öncesinde ciddi bir hazırlığın içine girmenin önemi daha iyi anlaşılıyor. İçerisinde bulunduğumuz bu rahmet ikliminde gönül tarlamızı imar etmeliyiz ki Ramazan hasadından mahrum kalmayalım.
Keşke dememek için
Recep ayı ile başlayıp Ramazan ayı ile zirveye ulaşan rahmet ikliminden istifade için öncelikle nefsimize şu hakikati telkin etmeliyiz: “Bu benim hayatımdaki son Üç Aylar olabilir. Bir sonraki Ramazan ayında kabir âleminde olabilirim. Bir daha elime geçmeyecek olan bu fırsatı iyi değerlendirmeliyim.”
Rivayet edildiğine göre Zülkarneyn aleyhisselam, ordusuyla sefer halindeyken bir gece vakti askerlerine:
– Ayağınıza takılan şeyleri toplayın, diye bir emir verir. Askerler bu emri alınca içlerinden bir grup;
– Saatlerdir yol yürüyoruz, yorgunuz. Bu yorgunluğun üstüne bir de gece vakti ayağımıza takılan ve ne olduğunu bile bilmediğimiz şeyleri toplayarak boşuna kendimize ağırlık mı yapacağız? En iyisi hiçbir şey toplamayalım, diyerek ayaklarına takılan şeylerden birini bile almazlar.
Diğer bir grup ise:
– Mademki komutanımız emretti, yorgun da olsak biraz toplayalım da emre karşı gelmiş olmayalım. Komutana itaat etmek gerekir, diyerek ayaklarına takılan şeylerden az bir miktar toplarlar.
Askerlerden üçüncü grup ise;
– Komutanımız elbette hiçbir şeyi boşuna emretmez. Muhakkak bildiği bir şey vardır. Biz anlayamasak da söylediği her şeyde bir hikmet gizlidir, diyerek ayaklarına takılan her şeyi yüklerine ilave ederler.
Sabah olup güneş ortalığı aydınlatınca bir de bakarlar ki altınla dolu bir vadiden geçmişler ve ayaklarına takılan şeyler altın külçeleriymiş.
Bu durum karşısında birinci grup: “Ah keşke komutanımızın sözünü dinleyip bari bir tane alsaydık.” diyerek pişmanlıklarını dile getirirler. Az bir miktar toplayan ikinci grup ise: “Ne olaydı da biraz daha fazla alsaydık.” diye hayıflanırlar. En çok altın toplayan üçüncü grup ise: “Keşke komutanımızın bu emri ile gereksiz eşyalarımızı da atsaydık, daha çok altın toplayabilseydik.” diyerek, diğerlerinden fazla toplamalarına rağmen yine de üzüntülerini dile getirirler.
Kıssadan hisse, ahirette amellerinin karşılığını alan insanlar da Zülkarneyn aleyhisselamın ordusundakiler gibi pişmanlıklarını dile getirecekler. İnkâr edenler zaten hüsrana uğrayacaklar. İman edip sâlih amel konusunda gevşeklik gösterenler ise kaçırdıkları mükâfat için üzülecekler. Sâlih amel konusunda gayretli olanlar bile daha çok amel yapmadıklarından pişmanlık duyacaklar. Tıpkı Resûl-i Kibriyâ sallallahu aleyhi vesellem Efendimiz’in ifade buyurduğu gibi:
“Ölüp de pişmanlık duymayacak hiçbir kimse yoktur.”
Kendisine, “O pişmanlık nedir ya Resûlallah?” diye sorulunca şöyle buyurdu:
“(Ölen) muhsin (hayır ehli, sâlih) bir kişi ise bu halini daha fazla artıramamış olduğuna; şayet kötü bir kişi ise kötülükten vazgeçerek halini ıslah etmediğine pişman olacaktır.” (Tirmizî, Zühd, 58)
Ayet-i kerimede ise ahiret mükâfatından mahrum kalanların pişmanlıkları mealen şöyle ifade edilir:
“(İşte o zaman insan): ‘Keşke (ahiret) hayatım için bir şeyler yapıp gönderseydim’ der.” (Fecr 24)
Fırsat eldeyken Üç Aylar vadisinde karşımıza çıkan, gözümüze gönlümüze dokunan hazinelerden biriktirmeliyiz. Ta ki yarın ahirette pişmanlıkla dövünmeyelim.
Recep ve Şaban ayının hakkımızda bereketli olması, bu bereketin Ramazan ayıyla beraber bütün ömrümüze yayılması duasıyla.
Ne Yapalım?
Üç Aylar ikliminden istifade edip günahlarımızdan sıyrılmış olarak Ramazan bayramına çıkabilmemiz için dikkat etmemiz gereken bazı amelleri tekrar hatırlamakta fayda var:
- Samimi bir tevbe ile kötü alışkanlıklarımızı terk ederek bir daha o günahlara dönmemek.
- Sâlih amellerde istikrarı elde edebilmek için dua ve tazarru ile Yüce Mevlâ’ya yönelmek.
- Abdeste ve taharete dikkat ederek bu konudaki bilgi eksikliklerimizi gidermek.
- Beş vakit namazımızı mümkün mertebe cemaat ile eda etmeye gayret etmek.
- Teheccüd, kuşluk ve evvabin gibi sünnet namazlarımızı günlük ibadetlerimizin bir parçası haline getirmek.
- Sünnet olan oruçları gözeterek Ramazan orucuna kalben ve bedenen hazırlık yapmak.
- Düzenli olarak yaptığımız günlük vird ve zikirlerimizi ihmal etmemek.
- Hizmeti nimet bilerek her gün Ümmet-i Muhammed’e faydalı işler yapmaya niyet etmek.
- Ailemizi Rabbimiz’in emaneti bilip onlara zaman ayırmak ve bu manada hizmette dengeyi muhafaza etmek.
- Kur’an ayına yaklaşırken her gün belli bir zamanı Kur’an kıraatine ayırmak ve bunu devam ettirmek.
- Bizi sâlih amele ve hayra teşvik edecek meclislerde bulunmaya gayret etmek.