Aramak

Her Canlı Eşini Arar

Yaratılan her şeyin bir eşi, bir tamamlayıcısı var: Gökkubbe ve altında uzanan yeryüzü... Bazen aydınlık bazen karanlık. Yaşayan her canlı, ölüm ve hayatla iç içe. Acı-tatlı, güzel ve çirkin olaylarla günler tamamlanıyor. Herşey, ama herşey çift!.. Tek olan ise, ancak Allahu Tealâ!..
Asr-ı Saadet... İnsanların en mutlu olduğu yıllar... Zira başlarında Allah’ın Rasulü, Efendimiz (A.S.) bulunuyor. Kainatın biriciği, Allah’ın kitabını okuyor, öğretiyor, insanları dertlerinden arındırıyor. Ve Sahabe-i Kiram... Gönüller Sultanı’nın etrafında toplanmış yürek insanları, dünya ve ahiret imamları... Sıkıntılı ya da huzurlu; her ortamda Rehber önlerinde, O’nunla birlikte yaşıyorlar... “... İçinizden bir peygamber gönderdik. Size ayetlerimizi okuyor, sizi günahlardan tezkiye ediyor, kitap ve hikmeti, bilmediğiniz şeyleri öğretiyor...” (Bakara/151) Tezkiye... Günahlardan arındırmak, insanı her türlü dünya ve ahiret sıkıntılarından temizlemek... Kulu, Allahu Tealâ’nın ak-pak şahidi olacak hale getirmek... İnsanı en güzel yaratılış suretine yöneltmek; Allah’ın yarattığı öze döndürmek ve o insanın derdini yüklenmek... Güzellik İşte... Sa’d, şirk ortamından kurtulmuş, geçmişinden pişmanlık duyarak biricik yaratıcıya, Allah Rasulü’nün huzurunda yönelmiş bir Asr-ı Saadet insanıydı. Sülemoğulları Kabilesi’nde yaşardı. Sevinç ve üzüntüleri Kainatın Serveri ile paylaşırdı. Bir gün O’nun huzuruna geldi, derdini dile getirdi: - “Ey Allah’ın Rasulü!.. Benim zenci olmam ve yüzümün çirkin olması cennete girmeme engel olur mu?” Belli ki, mahzundu Sa’d... Tebessümüyle Medine’yi, bütün bir kainatı güzelleştiren sevgilinin bir sıcak bakışını arıyordu. O, Alemlerin Rabbi’nin övdüğü sevgiliydi: “And olsun ki, kendinizden öyle bir peygamber gelmiştir ki, sizin sıkıntıya uğramanız ona çok ağır gelir. Çünkü O, size çok düşkün, çok şefkatli ve merhametlidir.” (Tevbe/128) İşte o merhamet abidesi Sa’d’e şöyle cevap verdi: - “Sa’d!.. Sen Rabbine itaat ettiğin, O’nun elçisi olarak benim getirdiklerime inandığın sürece, cennete gireceksin!..” - “Ben Allah’tan başka ilah olmadığına ve senin Allah’ın kulu ve elçisi olduğuna şahitlik ediyorum. Ama neden ey Allah’ın Rasulü; neden halkım beni dışlıyor?..” Dertliydi Sa’d. Yaşadığı insanlarla kaynaşamıyordu. Sa’d nice insanı ‘bu benim can dostum!’ diyerek bağrına basmıştı. Ama onu derdiyle başbaşa bırakanlar, çirkin yüzlü diye farklı davrananlar vardı!.. Efendimiz (A.S.): - “Sa’d!.. Halkın ve sen, kardeşsiniz..” deyince Sa’d: - “Fakat, ey Allah’ın Rasulü!.. Sizin tavsiyeniz üzerine amca kızımla evlenmek istemiştim. Onlar ise, yüzümün çirkinliğinden dolayı beni kabul etmediler!...” Herşey Çift!.. Genç sahabi Sa’d, aslında Allah Rasulü’nün dostluğunu istiyordu. Her işinde onun gönül rızasını arıyordu. O şehirde, Allah ve Rasulü’ne gönül bağı zayıf olanlar bulunduğu gibi, Allah’ın razı olduğu nice dostlar da vardı. Efendimiz (A.S.): - “O halde sen, Vehb’in oğlu Amr’ın yanına git. Onun da güzel, becerikli ve saliha bir kızı var!..” dedi. Allahu Tealâ tek... Ancak yarattığı her şeyin bir eşi, bir tamamlayıcısı var: Gökkubbe ve altında uzanan bir yeryüzü... Yeryüzü bazen aydınlık bazen de karanlık. Yeryüzü gündüzleri güneş, geceleri ay ile aydınlanıyor. Yeryüzünün bir bölümü dümdüz ova ve yer yer dağlık, sarp kayalıklar... Bir kısmı denizle, diğer bir kısmı da kara ile çevrili. Yeryüzü bazen sıcak yaz günlerine, bazen de soğuk kış aylarıyla hemdem oluyor. Bu dünyada yaşayan her canlı, ölüm ve hayatla iç içe. Bu zaman içinde acı-tatlı yiyecekler, güzel ve çirkin olaylarla günler tamamlanıyor. Herşey, ama herşey çift!.. Tek olan ise, ancak Allahu Tealâ!.. O bir olan yaratıcı şöyle buyurur: “Her şeyden çift çift yarattık ki, düşünüp öğüt alasınız!.. (Zariyat/69) Yalnızlık Allah’a mahsustu. İnsan da çift olacak, eş ve dostunu bulacaktı. Bu tek olan Allah’ın, insanları çift olarak görmek istemesiydi. Bu da aile demekti... Allahu Tealâ: “Aranızdaki bekarları, kölelerinizden ve cariyelerinizden iyi davranışlı olanları, evlendirin.” (Nur/82) Efendimiz (A.S.) o iyi davranışlı insanı; Sülem Kabilesi’nden Sa’d’ı evlendirmek istiyordu. Sa’d ise, böylesi bir işte Allah Rasulü’nün tasdikini, gönül rızasını arıyordu. Bu sebeple, Efendimiz (A.S.)’in kendisini yönlendirecek her cümlesi onun için önemliydi. Sa’d’e şöyle diyordu Gönüller Sultanı: - “Sa’d!.. Amr’ın evine git. Benim selamımı söyle ve Allah’ın Nebisi, beni sizin kızınızla evlendirmek istiyor de.” Hayat Arkadaşı Artık yön belirlenmişti. Hedef de, yol da rehber tarafından gösterilmişti. Buna ihtiyacı vardı Sa’d’ın. Zira Allah’ın emrini yerine getirirken kaybetmek istemiyordu. Kendi hisleriyle eşini ararsa yanılabilirdi. Hayat arkadaşı önemliydi. O, dünya ve ahiret hayatında erkeğine huzur vermeliydi. Ama nasıl bulabilecekti bu huzuru? Tanımadığı bir insanla nasıl kaynaşacaktı?.. Zira “ruhlar toplanmış gruplar gibidirler. Onlardan birbirleriyle önceden tanışanlar kaynaşır, tanışmayanlar ayrılırlar.” (Buharî, Müslim) Ama bu tanışma dünyada değil, ruhlar alemindeydi. Zira bu dünyada aylarca, yıllarca birbirini tanıyıp, ayrılan kadınlar ve erkekler vardı!.. Şu halde perdenin arkası, Allah’ın ezeli ilminde gizlenmişti. Ve kadınlar erkeksiz, erkekler de kadınsız olamazdı... Bu, Allah’ın kanunuydu: “Kadınlar sizin için birer elbise, siz de kadınlar için birer elbise gibisiniz.” (Bakara/ 187) İşte bu elbiseyi arıyordu Sa’d... Allah’ın Rasulü de, Sa’d’in güzel bir kul olması için onun derdini paylaşıyordu. Sa’d, Amr’ın evine geldi, selam verdi: - “Allah’ın Nebisi, kızınızla beni evlendirmek istiyor!..” dedi. Tercih İlahi irade!.. Bu kez de Amr ailesi Sa’d’ın yüzüne kapıyı kapatmıştı. Kullar kendi iradeleriyle kapıları kapatırlar ama Allah, kendisine teslim olana nice gönül kapıları açardı. O an, kalbini bir an bile döndürmediği alemlerin Rabbi en güzel kapıyı Sa’d’a açıvermişti. Nasıl olmuştu, daha yüzünü bile görmediği müstakbel eşi: -“Ey Allah’ın kulu, geri dön!.. Eğer Allah’ın Rasulü, beni sana eş tayin etmişse, ben buna Allah için razıyım!.. Yeter ki Allah ve Rasulü memnun olsun!..” deyivermişti. Bu, dini için tercih edilecek kişinin yükselebileceği bir mertebeydi. O zirvede iman muhabbete dönüşmüştü. Kızın ruh dünyasından süzülen ifadeleri, büyük bir irşadın belki de başlangıcıydı: - “Baba, anne!.. Hakkınızda vahiy inip, perişan olmaktansa, sözünüzden geri dönün!..” diyordu iman abidesi kız.. “Allah ve Rasulü bir işe hüküm verdiği zaman, inanmış bir kadın ve erkeğe o işi kendi isteklerine göre seçme hakkı yoktur. Her kim Allah ve Rasulü’ne karşı gelirse, apaçık bir sapıklığa düşmüş olur.” (Ahzab/36) Tercih insanların değil, Kur’an ve Sünnet’indi. Kur’an ve Sünnet’in hakim olduğu kadın ve erkeğin kurduğu aile perişan olmaz, huzursuz kalmazdı. Ana babalar da evlatlar tarafından unutulmazlardı. İşte unutturmadı o kız, babasına Allahu Tealâ’yı. Sözleri babasına tesir etti, pişmanlık içinde Allah Rasulü’ne geldi ve: - “Ey Allah’ın Rasulü!.. Gönderdiğin genci geri çevirdim. Beni affet, yanlış yaptım, pişman oldum!.. Şimdi kızımı ona nikahlamak istiyorum.” dedi. Efendimiz: - “Öyleyse, git hanımınla görüş!.. Ona göre kararını ver.” buyurdu. O esnada Sa’d çarşıdaydı. Ümitliydi bir gün evleneceğinden, günahlardan daha rahat sıyrılacağından ve dinini daha iyi koruyacağından. Allah Rasulü’nün onu en güzele yönlendireceğinden de emindi. Bu sebeble düğün hazırlığına girişmişti. Yuvasını kuracak, dinini tamamlayacaktı. Derdi din, gönlündeki sevgili ise Allah ve Rasulüydü. Alış-verişe başlayacaktı ki, çarşıya bir haberci geldi: - “Ey İnsanlar! Allah’ın Rasulü, eli silah tutan her mümini sefere çağırıyor. Cennete kavuşmak isteyen bineklerine koşsun!..” Tercih Bu, dünya ve ahiretin en sevgilisinin isteğiydi. Bu istekte O’nun rızası vardı. Şimdi kendi isteklerini bırakıp, sevgililer sevgilisinin muradına itaat zamanıydı. Asıl sevgili Allah Rasülü (s.a.v.)’e olan muhabbeti, o an Sa’d’ın bütün ruhunu sarıvermişti. Elindeki parasıyla kılıç, mızrak ve bir at satın aldı. Başına sarığını da sardı. Atına binip, askerlerin arasına katıldı. Yaralanıncaya kadar düşman önünde savaştı. Savaşta kollarını kaybetti. Savaş sonunda, Rasulullah (A.S.) şehitler arasında dolaşırken, Sa’dı simsiyah kollarından tanıdı. Efendimiz: - “Sa’d... Sa’d!..” diye seslendi. Ancak Sa’d şehid olmuştu. Kainatın Serveri, Sa’d’ın başucuna eğildi, başını dizlerinin üzerine yasladı. Yanındaki sahabiye şunları söyledi: - “Silahını ve bineğini müstakbel eşine götürün!... Kızın ailesine de şunları söyleyin: Allah Tealâ, onların kızından daha hayırlısıyla Sa’d’ı evlendirdi. Silahı ve atı da işte onun mirasıdır!..” (İbnu’l Esir) Allah’a ulaşan yolda kadın ve erkek gaye değil, sadece vasıta... Allah’a teslim olan, çıkış yolunu O’ndan bekler. Kur’an ve Sünnet ölçülerinde eşini arar. Hayatını bu ölçülerle süsler. Yuvasını kurarken aileleri yok etmez. Sadece hisleriyle hareket etmez. Allah’ın yeryüzündeki şahididir o. Cefâlar ve sefâlar ise, tek olan yaratıcının emanetidir. Kadın ve erkek bu emaneti taşıyan kul, nesiller de bu kulluğun en güzel mirasıdır. “Kim Allah’tan korkarsa, Allah onun için bir çıkış yolu yaratır. Ve hiç ummadığı yerden, kendisini rızıklandırır.” (Talâk/3-4)
Your experience on this site will be improved by allowing cookies Cookie Policy