Aramak

Her Depremde Yıkılan Sadece Binalar Değil

Geçen ay Van ve çevresinde vuku bulan depremle bir kez daha sarsıldık. Vefat edenlere rahmet, kalanlara sabr-ı cemil, metanet ve dayanma gücü dileyelim önce. Bu depremle bir taraftan kudret-i ilahi karşısında acziyetimizi yeniden hatırlarken, diğer taraftan un ufak olan binalarla birlikte kendi yanlışlarımızla yüzleştik. Birinci derece deprem kuşağı üzerinde yaşadığımızı daha birinci sınıfta ezberleyen bir milletin fertleri olarak ölümcül tedbirsizliğimiz bir kez daha yüzümüze çarptı. Bu memlekette -en azından şimdiye kadar- cari sistemin çöken o binalar kadar kusurlu, arızalı ve kabahatli olduğunu yeniden anladık. Kanunlar yönetmelikler, en ufak sarsıntıda içinde yaşayanlara mezar olacak binalara neden izin vermektedir? Bunlar iyiyse neden uygulanmamaktadır? Neden etkin denetim mekanizmaları oluşturulmamıştır? Göz göre göre bu çarpık, sağlıksız, gayri insani yapılaşmaya neden izin verilmiştir? Sistem, devlet, kamu kurum ve kuruluşu dediğimiz organizasyonlar ne işe yarar? Japonya’da 9 şiddetinde deprem üç-beş kişinin ölümüne yol açarken bizde orta şiddette olanı bile niye ciddi yıkıma sebep olmaktadır? İnsan düşününce ürperiyor, hep söylenen İstanbul depremi gerçekleşirse ne olacak? Nasıl altından kalkacağız? İşte bunları düşününce acımıza öfke de karışıyor. Diğer taraftan bu deprem vesilesiyle bu toplumun birlik beraberliği üzerinde oynanan kirli oyunların Hak Tealâ tarafından boşa çıkartıldığını görüp sevindik, şükrettik. Üç beş kendini bilmezin çatlak sesine rağmen tek vücut olarak Van’da, Erciş’te her şeyini enkaz altında bırakan kardeşlerimizin imdadına koştuk. Herkes gördü ki hiçbir sarsıntının yıkamadığı bir kardeşlik var bu memlekette, inşallah hiç yıkılmayacak. Bu ay işte bu kardeşliğimizin, müminler olarak birlik ve beraberliğimizin kaynaklarını, bugün onu daha sağlam şekilde inşa etmenin imkan ve zeminini ayın konusu olarak sunduk size. Yazıyı Halil Akgün hazırladı. İstifadeli olacağını umuyoruz. Yılın bu son sayısında yeni dönem abone kampanyamızı hatırlatalım. İlk sayfada duyurduğumuz üzere bu yıl da güzel bir hediyemiz var. Zaten büyük olan dergimizi daha da büyütmek için haydi diyelim, tanıdık her eve bir Semerkand girsin. Bir özür ve düzeltiyle bitirelim. Geçen ay 7. sayfada yer verdiğimiz “Çocukluğumuz” başlıklı şiir Ahmet Hamdi Tanpınar imzasıyla yayınlandı. Oysa şiir, üstad Sezai Karakoç’a aitti. Düzeltir, özür dileriz. Ocak sayımızda buluşmak üzere inşallah...
Your experience on this site will be improved by allowing cookies Cookie Policy