Allah Tealâ’nın her işte ihsanı emrettiğini hatırlatan Allah Rasulü sallallahu aleyhi vesellem, ‘Cibril Hadisi’ olarak bilinen rivayette ihsan halini şöyle tarif eder: “İHSAN, ALLAH TEALÂ’YI GÖRÜYORMUŞSUN GİBİ O’NA İBADET ETMENDİR. HER NE KADAR SEN O’NU GÖRMÜYORSAN DA O SENİ GÖRMEKTEDİR.” (Buhârî, İman 37)
Allah Tealâ kuluna çok yakındır. “Biz insana şah damarından daha yakınız.” (Kâf 16) ayet-i kerimesi bu hakikati ifade eder. Diğer bir ayet-i celilede, “Nerede olursanız olun, O sizinle beraberdir. Allah bütün yaptıklarınızı hakkıyla görendir.” (Hadîd 4) buyrulmaktadır. Hal böyle iken, kulun Rabbinden gafil olması ne kadar tuhaftır! Hevâ ve hevesine uyarak nefsinin esiri olması ve bu esaret zinciriyle kabre doğru yol alması ne acıdır!
Yüce Mevlâ, niçin yaratıldığını ve nereye doğru yol aldığını unutan insanoğluna rahmetinin bir tezahürü olarak peygamberlerini göndermiştir. Gönderilen her peygamber ümmetini tevhide yani Allah Tealâ’nın vahdaniyetini tanımaya, O’nun hükümlerine uyarak yaşamaya, tecellilerini fark ederek hayat sürmeye davet etmiştir. Bu farkındalık hali, ayet-i kerime ve hadis-i şeriflerde “ihsan” olarak karşımıza çıkmaktadır.
“Güzel olmak” anlamındaki hüsn kökünden türetilmiş olan ihsan kavramı, “başkasına iyilik etmek” ve “yaptığı işi iyi yapmak” şeklinde iki anlamda kullanılmaktadır. Yetmişten fazla ayet-i kerimede geçen ihsan kavramı hem Allah Tealâ’ya hem de insanlara nispet edilmektedir. Allah Tealâ’ya nispet edilince O’nun yaratmadaki kusursuzluğunu, kullarına karşı ikram ve cömertliğini ifade etmektedir:
- “O ki, yarattığı her şeyi güzel yapmıştır.” (Secde 7)
- “O sizi şekillendirdi ve şekillerinizi de güzel yaptı.” (Teğâbün 3)
- “Allah sana ihsan ettiği gibi sen de ihsanda bulun.” (Kasas 77)
İhsan hali insana nispet edildiğinde ise kulun Rabbine karşı takva sahibi olmasını, itaat ve teslimiyetini, her an Rabbi’nin gözetiminde olduğunu fark etmesini, bütün ibadet ve işlerini bu ruh hali içerisinde layıkı veçhile yerine getirmesini ifade eder.
Allah Tealâ’nın her işte ihsanı emrettiğini (Müslim, Sayd 57) hatırlatan Allah Rasulü sallallahu aleyhi vesellem, Cibril Hadisi olarak bilinen rivayette ihsan halini şöyle tarif eder: “İhsan, Allah Tealâ’yı görüyormuşsun gibi O’na ibadet etmendir. Her ne kadar sen O’nu görmüyorsan da O seni görmektedir.” (Buhârî, İman 37)
Yüce Mevlâ, işlerini/amellerini ihsan üzere yapanları ebedî kalacakları cennet ile müjdelemektedir: “Güzel amel yapanlara (karşılık olarak) daha güzeli ve bir de fazlası vardır. Onların yüzlerine ne bir kara bulaşır ne de bir zillet. İşte onlar cennet ashabıdır. Orada ebedî olarak kalacaklardır.” (Yûnus 26)
Burada bildirilen güzel amelleri “ihsan” olarak tarif eden Ebussuûd Efendi rahmetullahi aleyh, ayet-i kerimenin tefsirinde şu açıklamalara yer verir: “Yani amelleri layıkı veçhile yapanlara güzel mükâfatlar ve Allah Tealâ’nın lütfu olarak bir de fazlası vardır. Bir görüşe göre ‘daha güzeli’, iyiliklerin tam karşılığı olan sevaplardır. ‘Daha fazlası’ ise ondan yedi yüz ve daha fazla misli ile olan sevaplardır. Diğer bir görüşe göre ise ‘daha fazlası’ Allah Tealâ’nın bağışlaması ve O’nun rızasıdır. Başka bir görüşe göre ise ‘daha güzeli’ cennet, ‘daha fazlası’ da Allah Tealâ’nın cemâlini temaşa etmektir. Cehennem ehlinin yüzüne bulaşan kara leke, maruz kaldıkları zillet ve hüzün böyle kimselere asla bulaşmaz. O güzel sıfatları taşıyanlar, güzel mükâfatlara mazhar olanlar ve kötülüklerden kurtulanlar cennet arkadaşlarıdır. Hiç ayrılmamak ve başka bir yere gitmemek üzere orada sürekli kalacaklardır.” (İrşâd, IV, 223)
İhsanda bulunanları, yani dünyevî veya uhrevî vazifelerini yerine getirirken her an ilahî gözetim altında olduğunu fark edenleri Kur’an-ı Kerim “muhsin” olarak tanıtmaktadır. Bu kimselerin Yüce Mevlâ’nın sevgi ve muhabbetine mazhar olduklarını haber vermektedir. Bu müjdeye nail olanların özelliklerinin zikredildiği ayet-i kerimelerde, • İman edip sâlih amel işlemek (Mâide 93), • Allah yolunda infak etmek (Bakara 195; Âl-i İmrân 134), • Hilm sahibi ve affedici olmak (Âl-i İmrân 134) gibi vasıflara işaret edilmektedir.
Ayrıca, “Allah muhsinleri sever” ifadesinin yer aldığı bir ayet-i celilede hem dünya nimetlerinin hem de ahiretteki güzel mükâfatların ihsan sahiplerine verildiği vurgulanmaktadır. (Âl-i İmrân 134)
Kur’an-ı Kerim’de ihsan, takva ve sabır kavramlarının birlikte zikredildiği görülmektedir. “Şüphesiz Allah, takva sahipleri ve ihsan ehli ile beraberdir.” (Nahl 128) ayet-i kerimesiyle müttakî ve muhsinlerin Allah Tealâ’ya yakınlıkları zikredilir. “Kim takva sahibi olur ve sabrederse, işte Allah o ihsan ehlinin ecrini zayi etmez.” (Yûsuf 90) ve “Sabret! Çünkü Allah ihsan sahiplerinin ecrini zayi etmez.” (Hûd 115) ayetleriyle takva ve sabrın sanki bir ihsan hali olduğu bildirilir.
İhsan sahiplerine verilen müjdelerden biri de korku ve hüzünden emin olmalarıdır: “Hayır, öyle değil! Kim muhsin olarak yüzünü Allah’a teslim ederse işte onun için Rabbi katında karşılık vardır. Onlar için korku yoktur; mahzun olacak da değillerdir.” (Bakara 112)
“Hayır, öyle değil!” ifadesi, önceki ayette geçen, “Onlar: ‘Yahudi ve hıristiyan olmayandan başkası cennete girmeyecek’ dediler.” (Bakara 111) iddiasının asılsız olduğunu göstermek içindir. Ebussuûd Efendi rahmetullahi aleyh, yukarıdaki ayet-i celilenin tefsiri sadedinde şu tespitlerde bulunur: “Cennete girme nimetine erişecek olanlar, ancak İslâm’da ihsan ehli veya muhsinler olarak benliğini yalnız Allah Tealâ’ya hâlis kılan, O’na hiçbir şeyi ortak koşmayan insanlardır. İnsanın benliği ayette vech/yüz kelimesiyle ifade edilmiştir. Bunun sebebi, yüzün, insanın bütün uzuvlarının en şereflisi olmasındandır. Ayrıca insanın secde yeri yüzündedir ve ihlâsın özelliklerinin en büyüğü olan ‘hudû: tevazu’ izleri de yüzde görülür. Vech kelimesi, teveccüh (yönelme) ve kararlılık olarak da yorumlanabilir. O takdirde mana, ‘Kim muhsin olarak yalnız Allah’a yönelir ve O’nu isteyerek azmini ve iradesini O’ndan başka hiçbir şeye yöneltmezse...’ şeklinde olur. Bu gibi insanlar her iki cihanda da mesut ve bahtiyardır, kötü bir sonuçla karşılaşma korkuları yoktur. Onlar elde edemediklerinden dolayı üzülmeyecek, bu gibi hallerle karşılaşmayacaklardır.” (İrşâd, I, 320)
İhsan ile ilgili ayet-i kerimeler değerlendirildiğinde, bu hali elde eden müminlerin ilahî ikramlara ve bereketlere nail oldukları anlaşılmaktadır. İhsan hali, Yüce Mevlâ’ya yakınlık halidir: “Şüphesiz Allah ihsan sahipleriyle beraberdir.” (Ankebût 69)
Rahmetini dilediğine vereceğini beyan eden Rabbimiz (Yûsuf 56), ihsan sahibi kullarının rahmetine yakın olduğunu ferman buyurmaktadır: “Şüphesiz Allah’ın rahmeti ihsan sahiplerine çok yakındır.” (A‘râf 56)
Bütün mesele acziyetimizi idrak, hatalarımızı itiraf edip samimi bir tevbe ile nefsin esaretinden kurtulmak ve Rasul-i Kibriya aleyhissalâtu vesselam rehberliğinde Allah Tealâ’nın dinini yaşamaya azmetmektir. Tutunacak en sağlam kulp muhakkak ki budur. “Kim ihsan sahibi olarak kendini Allah’a teslim ederse, şüphesiz en sağlam kulpa tutunmuştur. İşlerin sonu ancak Allah’a varır.” (Lokmân 22)