Aramak

Kapılar

Her şey bir kapının önünde başlar ya da son bulur. Kapı çalınır, ümitle heyecanla titrer kalpler; kapı kilitlenir çoğalır yalnızlıklar, hüzünler.
“kapıyı çalsam / içerden ben çıkacağım” Asaf Halet Zahiren birbirinin aynı gibi görünseler de ne hikâyeleri benzer birbirine ne sesleri... Hiçbiri diğeri gibi durmaz durduğu yerde, hiçbiri diğeri gibi bakmaz karşısındakine. Kimi mütebessimdir kimi mağrur. Kimi yorgun, kimi dilsiz, kimi yıllardır kendisine uzanacak bir insan eline hasret. Kimi kuşlar gibi kanatlı, kimi çocuklar gibi kırgın, kederli. Titredikleri de olur; öfkeli ellerin, ayakların haşmetiyle içten içe ağlayıp sızladıkları da... Bazısı alabildiğine sevinçli, mahcup delikanlılar gibi içine kapanıktır bazısı. Kiminin tek dostu saba rüzgârı, kiminin çoktan çivilerle, zincirlerle, kilitlerle bağlanmıştır bahtı. Dünya kalabalığından, gecenin karanlığından onun ardına sığınırız. Onun ardında inşa ederiz yalnızlığımızdan örülü sarayları. Günahın da tövbenin de önünde bizi bekleyen odur. Bahçemiz de ona emanettir, kalbimiz de... ... Kapı, der geçeriz içinden kaygısızca. Biz geçeriz, o kalır. Oysa her şey bir kapının önünde başlar ya da son bulur. Kapı çalınır, ümitle heyecanla titrer kalpler; kapı kilitlenir çoğalır yalnızlıklar, hüzünler. Önünde ya da arkasında olmak hiç fark etmez bir kapının. Ha bir vuslatın eşiğinde durmuşsunuz, ha bir ayrılığın kapısında... Yol yürünecektir ve geride bıraktığımız kapılar tuhaf bir rüya gibi biz içinden geçtikçe önce kapanacak, sonra silinecektir. Uzanır gider ömrümüz içinde kapılar; çiçekler gibi renk renk, birbirine bakan aynalar gibi iç içe. Bir kapımız salona açılır, bir kapımız balkona, bahçeye… Bir kapımız geceye açılır, diğeri sehere. Gün biter, gece siyah bir tül gibi usulca uzanır eşiklere. ... Her kapıyı açan bir anahtar, aralayan bir çift söz mutlaka bulunur kalbin derinliklerinde. Hiçbir eşik, önünde beklemesini bilenler için sonsuza kadar karanlık değildir. Fakat nasıl çalacağımızı, hangi anahtarla açacağımızı bilemediğimiz, önünde öylece kalakaldığımız kapıların önünden de geçer yolumuz. Bu kapıların eşiğinde ümitler sabır yağmurlarıyla sulanır; korku ümidin yanında boy verir kalbimizde. Açılmayan tüm kapıların hüznü uzun bir âh olur dilimizde ve arşın kapılarına uzanır. Bir de çoğu kez anlayamadığımız sebeplerden, ya yüzümüze yahut üzerimize kapanan ve bizi karanlıkta bırakan, nasibimizin kesildiği kapılar vardır. Yüzümüz öylece dökülür de eşiklere, toplayan olmaz. Göğe açık avuçlarımızla dua kapılarını çalar, rahmetin eşiğine bırakırız alnımızı. ... Okul kapısında, sınıf kapısında, rüyalar aleminin önünde uyku kapısında, bir türlü kuramadığımız oyunların kapısında yoruluruz, ayaklarımız kanar. Bezirgânbaşı ya açar ya açmaz kapıları. Kapı önlerinde biz akşamı beklerken, farkına bile varmadan çocukluk kapısı kapanır ardımızdan. Arkasını bilmediğimiz kapıların önünde dolaştırıp durur bizi dünya. Aralansa da açılmayan kapıların önünde şiirler, türküler biriktirir, kendi gölgemizle cenge tutuşuruz. Boynumuzda zincir-i cünun, gözlerimiz yere çakılı, kalbimiz elimizde kim bilir kaç kez önünden geçeriz Leylâ kapısının. Gençlik kapısından ne vakit geçtiğimizi ancak ihtiyarlık kapısında fark ederiz. Ekmek kapısı, gurbet kapısı, dünya evinin kapısı peş peşe bizi içine alır. Baba evinden ayrılırken dış kapı elimize yapışır da dönemeyiz geri. O anlarda dışarıya aralanan sanki bir evin kapısı değildir, iki kalbin kapısıdır. Anne baba o kapının ardında öylece kalıverir. Gözlerimiz gözyaşlarımızla dökülür eşiklere. Döner döner geçtiğimiz eşikleri arkamızda ararız, hatıralar hayalden bir kapının ardında toplanır ve ne vakit o kapının yakınına gitsek, fanilik hazin bir şarkı olur sızar ruhumuza. Biz kırk kapılı ömür gemisinin içinde usul usul salınırken fani denizlerde, mevsimler gelir geçer kapımızdan, kimi telaşlı kimi aheste. Bir gün bahar çalar çiçekleriyle kalbimizin kapısını, bir gün serin güz rüzgârı... Yağmur incecik parmaklarını pencereler kadar kapılarımızda da dolaştırır. Bütün mevsimlerin bittiği yerde, anlarız ki aslında eşikten eşiğe savrulan mevsimler değil de bizizdir. Kâh geçeriz kapılardan, kâh kapılara çarpar eşiklerine düşeriz. Bazı eşiklerin yüzümüzdeki izini gül taşır gibi taşırız bir ömür yüzümüzde. Fırtınalı dünya denizinde birbirimizi bu izlerden tanırız. ... Yorgun ellerimiz dünyanın ellerinden kaymaya başladığında sakin bir kıyıya çekilir ve kitaplardan, hatıralardan, ümitlerden, hayallerden; yalnızca kendimizin sığabileceği dar kapılar aralarız. Eskiyen ayakkabılarımızı şiirlerin, şarkıların, kitapların, hatıraların kapısında unuturuz. Hastalıklar, kederler, ayrılıklar çoğunlukla ne zaman aralandığını fark edemediğimiz bir kapıdan sızarlar hayatımıza yahut bizi o kapıdan içeri alırlar. Bir anda müziğin sesi kesilir; çiçeklerin, gökyüzünün rengi değişir ve bütün hastane kapılarının önü dört mevsim daima soğuktur. Yalnız bizim hikâyemiz değildir kapı önlerinde başlayıp kapı önlerinde biten. Her harf bir diğerine açılan kapıdır, kelimeler ülkesi böyle böyle oluşur ve kelimeler kapılarını birbirlerine açtıkça sözden şehirler, ülkeler kurulur. Dakikalar saatlere hep aynı kapılardan geçerek kavuşur. Saatler günleri, haftaları aynı kapılardan içeri alarak biriktirir. Ağaçlar meyve kapısından, çiçekler tohum kapısından geçer ve ırmaklar kapısıdır uzak okyanusların. ... “Açıldıkça çarpar, içe dönük bir kapı” Behçet Necatigil “Kapı” der, açar açar kapatırız. Halbuki kapılar dünyaya inmişliğimizin sebebidir; uzaklarda kalan çocukluğumuzun, yeryüzünde kaybolmuşluğumuzun... Sebebidir kapılar komşuluğumuzun, dostluğumuzun. Dünyaya tahammül edebilmek, peş peşe ömrümüz içine serpiştirilen kapıların hatırınadır bazen. Yolumuz üzerinden tüm kapılar silindiğinde, karşımıza çıkan her eşik, her kapalı kapı kalbimizde küçücük ümitler yeşertir. Dünyanın kuruttuğu parmaklarımız, dönüp dolaşıp yeniden bulduğumuz, eşiğine tutunduğumuz dua kapılarının, tövbe kapılarının önünde filizlenir. Her yolun sonu bir kapıya ulaşır. Çünkü kapı, sonuna konmuş bir noktadır yolun. Eşiğinden geçtiğimiz kapılar kadar yol yürür, iz bırakırız dünyada; eşiğinde durduğumuz kapılar kadar nefes alıp veririz ki, aldığımız her nefes hem hayatın hem ölümün kapısına atılmış bir adımdır. Ayları, yılları sayarız da ardımızda bıraktığımız kapıları saymayız. Oysa yeryüzünde kaç yıl dolaşırsak dolaşalım, gördüğümüz, geçtiğimiz kapılar kadardır yaşımız. Kapı aralanır, yol görünür. Kimi karanlık kimi kıvrım kıvrım, yollar bin bir türlüdür. Hangisinde yürürsek yürüyelim, kendimizi bütün yolların sonunda buluruz ve kendimizdir aradığımız bütün kapıların ardında.
Your experience on this site will be improved by allowing cookies Cookie Policy