Aramak

MÂLÂYANI İLE İMTIHANIMIZ

Ebu Hüreyre radıyallahu anhın rivayet ettiği bir hadis-i şerifte Hz. Rasulullah sallallahu aleyhi vesellem şöyle buyurmuştur: "Kişinin mâlâyâniyi terk etmesi teslimiyetinin (müslümanlığının) güzelliğindendir." (Tirmizî, Sahih, Zühd 4/558; Kelebâzî, Bahrü’l-Fevâid, 1/272) Yazının girişindeki hadis-i şerif, İslâm’ın önemli ahlâk kural-larından birini ifade eder. Dünya ve ahiret hayatıyla ilgili dinîprensiplerin çoğunu veciz olarak özetlediği için "cevâ- mi’u’l-kelîm"den yani az sözle çok manayı dile getiren ifa- delerden sayılmıştır. Bu hadis-i şerif kimi âlimlere göre İslâm’ın üçte birini, kimilerine göre ise yarısını veya tamamını temsil eder. İnsanın Rabbi ile olan, kendisi ve başkalarıyla olan ilişkilerini düzenleyen önemli bir hadistir. Bu hadis-i şerifin gereğini yapan kimse, dünya ahiret selamete erer. Çevresini de rahatlatır, huzur verir. Hadis-i şerif, müslümanı faydalı olanla meşgul olmaya, faydasız olandan uzaklaşmaya teşvik etmektedir. Din, yapılması gerekenler ile sakınılması gerekenleri ihtiva eden kurallar bütünüdür. Bu açıdan değerlendirildiğinde hadis-i şerif, İslâm’ın tamamını özetlemektedir. Gereğini uygulayan kimse, dini bütün, ahlâkı ve teslimiyeti güzel olarak vasfedilir. Hz. Peygamber sallallahu aleyhi vesellemin en çok önem verdiği hususlardan biri güzel ahlâktır. Bütün hayatı boyunca imanın ve ibadetin yanı sıra ahlâkî meziyet ve faziletleri ile yaşamış ve yaşatmaya çalışmıştır. Ahlâkı zedeleyen kötü ve çirkin davranışlardan insanları sakındırmış, engellemeye çalışmıştır. Nefsini hayırlı işlerle meşgul etmezsen... İnsan, Allah Tealâ’nın yeryüzü kulu ve halifesidir. Asıl gayesi Cenab-ı Allah’a güzel kul olmak ve hayatını ona göre düzenlemektir. Bu sorumluluğu yerine getirecek donanıma sahiptir. Allah Tealâ bunun için insana akıl, beden, sıhhat, güç, irade, zaman gibi öyle ve özellikler bahşetmiştir ki bunların hepsi ebediyet ser- mayesidir ve boş yere tüketil- gerekir. Ancak insan çoğunlukla gafle- te düşer, sorumluluklarını unu- tur ve sermayesini fütursuzca tüketir. Faydasız işlerle uğraşıp hem dünya hem de ahiret hayatını mahveder. İnsanın bu yanlışa düşmesinin en önemli sebebi yanlış bilgi, gaflet ve nefsin ayartmasıdır. Yanlış bilgi cehaletten veya yanlış öğrenmekten, gaflet ve nefsin ayartması ise nasıl olsa mübah diye aldanıp dünya nimetlerine fazla dalmaktan kaynaklanır. Hasan-ı Basrî rah- metullahi aleyh şöyle demiştir: "Nefsini sakın boş bırakma, dikkat et! Zira sen onu hayırlı işlerle meşgul etmezsen o seni faydasız işlerle meşgul eder." (Sülemî, Uyûbü’n-Nefs ve Müdava-tühâ, s. 79) Dinin emirlerinin bir amacı, in- sanı doğruya yönlendirmek ve davranışları kontrol ve muha- sebe alışkanlığı kazandırmaktır. İnsan yapacaklarını önceden değerlendirir, niyet ve hedefle- rini belirler, getirisini ve götü- rüsünü önceden hesap eder, dine uygun olup olmadığına dikkat ederse yanlışa düşmez ve mutlu olur. Mâlâyâni nedir? Anlaşılan o ki çoğumuz, mâlâyâninin ne olduğunu, nelerin mâlâyâni sayılacağını bilmiyoruz. Yeterli bilgiye sahip olmadığımız için aldanıyor, mâlâyâniye düşüyor olabiliriz. Belki de küçük veya sıradan şeyler diye dinen mâlâyâni sayılacak davranışı hafife alıyo- ruz. Böylece farkında olmadan belki günaha giriyoruz. Mâlâyâni Arapça bir kelime. "Fuzuli, beyhude, değersiz, boş şeyler" anlamına gelir. Dinî bir terim olarak "dünya ve ahiret hayatına faydası olma- yan, lüzumsuz söz ve davranış- lar" diye tarif edilir. İmam Gazâlî rahmetullahi aleyhin mâlâyâni için koyduğu ölçüye göre mâlâyâni, yapılma- dığı veya söylenmediği takdirde herhangi bir günah (vebal) yahut zarar sözkonusu olma- yan davranışlardır. Yapıldığında veya söylendiğinde ise her- hangi bir sevap yahut faydası olmayan; tersine, zamanı ve gücü boşa harcama veba- lini yükleyen davranışlardır. Bunu şu misalle açıklar: Bir topluluk içinde, yaptığın bir geziyi, gördüğün dağları, nehirleri, giydiğin elbiseleri, ye- diğin yemekleri, görüştüğün iyi insanları ve onların yaptığı işleri anlatman, abartısız ve yalan- sız olduğu takdirde normal bir konuşmadır. Bu konuş- mayı yapmamak seni günaha sokmaz, zarara da uğratmaz. O halde bu konuşma gereksizdir, mâlâyânidir. Boşuna zamanını alır. (Gazâlî, İhyâu Ulûmi'd-Dîn 4/249) Neyin mâlâyâni olduğu, neyin olmadığı her şeyi ilmiyle kuşa- tan Yüce Allah’ın koyduğu ölçülere göre belirlenir. De- ğişken akıl ile beşerî sistem- lerin koyduğu kurallara, hâkim kültüre, güncel hayat tarzına göre mâlâyâni belirlenmez. Ölçü hak ve bâtıl ölçüsüdür. Söylenen söz, yapılan iş hak ise veya hakka götüren bir vesile ise meşrudur. Aksi halde bâtıldır. Mâlâyâni bu ikinci sınıfa girer. Ölçü belirlendikten sonra insan, aklı ve iradesi ile hak ile bâtıl, faydalı ile zararlı arasında tercihini yapar. İşte bu tercihe bağlı olarak müslümanın izzeti artar veya eksilir. Müslümanlığı güzel mi kötü mü belli olur. Sözler, işler ve müs- lüman tavrı Müslüman, dünya hayatını ahi- rete yönelik yaşar; dinin mah- zurlu gördüğü bütün davranış- lardan sakınır, dinî hükümlerin ihlal edildiği ortamlarda bulun- mamaya dikkat eder. Şüpheli şeylerden kaçınır. Faydasız ve kendisini ilgilendirmeyen işlerle uğraşmaz. Kendisine bahşedilen nimetlerin kıymetini bilir, boşa harcamaz. Faydasız söz ve davranışlardan uzak durur. Zamanı iyi değerlendirir. Başkalarının işine karışmaz, davet edilmediği yere uğramaz. Kimsenin lehinde veya aley- hinde araştırmaya girmez. Yine müslüman, dinî konularda faydasız tartışmalara girmez, bu tür tartışmaların yapıldığı ortamlardan sakınır. Allah Te- alâ’nın zatı ve sıfatları, emirleri, kazâ ve kader, uhrevî ve gayb âlemi ile ilgili konuları aklı ile çözmeye kalkışmaz. Kur’an-ı Kerim ve sünnet-i seniyye, zarardan başka getirisi olma- yan böyle lüzumsuz davranış- lar hususunda uyarmaktadır. Efendimiz sallallahu aleyhi vesellemin, ümmetini dediko- du yapmaktan, laf olsun diye soru sormaktan, malı yok yere harcayıp zayi etmekten men ettiğini; mübarek dualarında faydasız şeylerin her birin- den ayrı ayrı Cenab-ı Allah’a sığındığını gelen rivayetlerden biliyoruz. (Müslim, Sahih, Ukdiye, nr. 3339; Da’avat nr. 5028) Çağın hastalığı Bugün müslümanların, bel- ki bütün insanlığın en fazla zorlandıkları husus mâlâyâni- siz yaşamaktır. Tüm dünyada olduğu gibi sanal ortamlar ve tüketim hastalığı müslüman- ları o kadar etkisi altına almış, hayatlarını öylesine dünyevî- leştirmiş durumdadır ki ahiret kaygıları maalesef kenarda kalmıştır. Ev, iş, çarşı, okul, cami ve özellikle sosyal ağda mâlâyâni mutlak üstün- lüğünü sağlamış durumdadır. İnsan zihniyle, kalbiyle, diliyle eliyle, gözü ve kulağı ile o kadar boş ve lüzumsuz işlere dalmış durumdadır ki ancak başına bir musibet geldiğinde kim olduğunu, nereden gelip nereye gittiğini hatırlayabiliyor. Boş işlerden kurtul- mak mümkün değil mi? İslâm'ın insanlığa rahmet olma sırrı, her hal ve durumda bir çıkış yolu göstermesidir. Mâlâyâni hususunda da çözüm samimi tevbe ve değişimdir. Değişim kişinin kendisinde başlar, en yakın çevreden halka halka topluma yayılır. Nitekim yanlış hayatların içinde savrulup duran nice kişi güzel bir tevbe ile kendi hayatına müdahale etmiş, insanlara da güzel örnek olmuştur. Şu halde her müslüman kendi meş- guliyetleri içinden mâlâyâni olanları tespit edip hayatın- dan çıkarabilir, böylece gerek- siz dünya yükünden ve kasve- tinden yakasını kurtarabilir. Her davranış bir düşüncenin ürünüdür. Dindar kişi demek, sahip olduğu ilke ve de- ğerlere göre davranan kişi demektir. Müslüman, söz veya fiil, yaptığı her şeyin ön muha- sebesini yapmak zorundadır. Cenab-ı Hak’tan hiçbir şeyin gizli kalmadığı gerçeğini unut- mamalıdır. Mâlayâniden arınma hususun- da kişinin kendisine şu soruları sorarak başlaması mümkün- dür: Bu sözün, davranışın ya da işin bana veya başkalarına ne faydası var? Bunu yapma- nın veya yapmamanın bedeli nedir? Yapmasam neyi kaybe- derim, bir vebali var mıdır? Bu davranışta Rabbimin rızası var mı? O’na yakınlaştırıyor mu yoksa uzaklaştırıyor mu? Yarın hesabı sorulduğunda cevabını verebilecek miyim? Akıllı insan zarara uğramaktan kaçınır. Boş işlerin sonu zarar ve pişmanlıktır. Haram, mekruh veya mübah olsa da faydasız şeylerin hepsi mâlâyânidir , sonu pişmanlıktır. Bu bakımdan mâlâyâni sâlih amelin zıddıdır. Sâlih amel ise sırf Allah Tealâ'nın rızası için yapılan, din ve dünya hayatı için kişiye fayda sağlayan işlerdir. Dolayısıyla kişi mâlâyâniyi terk etmekle sâlih amel işle- miş olur ve güzel müslüman vasfını hak eder. Faydasız söz ve lüzumsuz işlerle uğraşması ise iyi bir müslüman olmadığına delalet eder. Kişiye de topluma da zarar Mâlâyâni söz ve işlerin fert ve toplum için zararlarını şu şekilde özetleyebiliriz: • Müslüman ilahî emirlere kayıt- sız şartsız teslim olan kimsedir. Mâlâyâni her şeyden önce İslâmî yaşantıya ters, teslimi- yete zarar veren bir davranıştır. • Mâlâyâni, hem fert hem de toplum için zamanın ve enerji- nin boşa harcanmasıdır, israftır. İnsan elindeki her imkânı yararlı işlerde kullanmalıdır. Zaman ve enerji müslümana tevdi edilmiş önemli nimetlerden- dir; bunları yok yere, faydasız işlerde kullanmaya hakkı yoktur. • Mâlâyâni ile meşguliyet ger- çek sorumluluklardan kaçmak yahut onları unutmaktır. Çünkü mâlâyâni için tüketilen vakit ve enerji, sorumlulukların hesabın- dan kesilir. • Mâlâyâni, Allah Tealâ’nın rahmetini keser. Özellikle kü- çük günahları hafife almak büyük günahlara düşme tehlikesini getirir. Kalp kararır, nefs şımarır, ibadetler ağır gelir. • Vefat anı hayatın en önemli anıdır. Kişi nasıl yaşıyorsa ona göre; hayatında en çok neyle ilgileniyorsa onu anarak ölür. • İnsan ilişkilerini zedeler, dost- ları kaçırır, nefret ve husumet tohumlarının yeşermesine sebep olur. Dünya ve ahiret hayrına olma- yan boş meşguliyetlerimizin bir çetelesini yapıp, kolay gelen- den başlayarak terk etmeyi hedefleyebiliriz. Bu noktada kazandığımız zamanı yine kolay gelenlerden başlayarak sâ- lih amelle değerlendirebiliriz. Hayırlı işlerin tadını aldıkça mâlâyâninin terki daha da kolaylaşacak; hadis-i şerifte bildiriliği üzere bir iyiliğe karşılık on mislinden yedi yüz misline kadar sevap verilecektir.
Your experience on this site will be improved by allowing cookies Cookie Policy