HAKK’IN RIZASINDAN UZAKLAŞANLAR Hüccetü’l-İslâm İmam Gazâlî rahmetullahi aleyh, Hakk’ın rızasından kopmanın sebepleri hususunda şöyle demiştir: “Bil ki, insanların Yüce Mevlâ’nın rızasından kopmalarının ve O’ndan perdelenmelerinin pek çok sebebi vardır. Bunların en başta gelenleri şunlardır: • Halka yönelmek; insanlara takılıp kalmak. • Nefs ile meşgul olmak. • Yapıp edilen işlere bakıp bunlarla aldanmak. • Sahih inançtan sapmak. • Makam, mal, dünya, mevki ve şöhret sevgisi. • Uzun yaşama arzusu ve ‘ileride yaparım’ düşüncesi. • Cimrilik. • Nefsin kötü arzularına uymak. • Kendini beğenmek. • Yiyecek, içecek ve giyeceklerin haram yoldan kazanılması. • Dünya işlerinin bozuk olması. • Nefsanî duyguların kalbe hâkim olması. • İnsanlara güzel ve şirin görünmeye çalışmak. • Kin, düşmanlık, haset, cehalet, ahmaklık, gösteriş ve ikiyüzlülük gibi kötü huylara sahip olmak. • Göz, kulak, dil, el ve ayak gibi uzuvları, Allah Tealâ’nın taati dışında kullanmak.” İmam Gazâlî, Hak Yolunun Esasları HADİS-İ ŞERİF “RAMAZAN ORUCUNU TUTAN VE BUNA ŞEVVAL AYINDA ALTI GÜN DAHA EKLEYEN KIŞI BÜTÜN SENEYI ORUÇLU GEÇIRMIŞ GIBI OLUR.” Müslim, Sıyâm, nr. 204 NE İÇİN YARATILDIN? Şâzeliye tarikatının büyüklerinden İbn Atâullah el-İskenderî kuddise sırruhû şöyle der: “Cenab-ı Hak insanı, kendisine itaat ve hizmet etmesi için yaratmıştır. Şayet insan bunu anlarsa, bu anlayış onun dünyada zâhid olmasına, ahirete yönelmesine, nefsinin arzularını önemsememesine, Rabbi’nin haklarını yerine getirmekle meşgul olmasına ve ahireti tefekkür edip onun için hazırlanmasına sebep olur. Allah Tealâ, ‘Önde olanlar; (erdem, amel ve ödülde) önde olanlar; İşte onlar nimetlerle dolu cennetlerde Allah’a en yakın olanlardır’ (Vâkıa 10-12) buyurmuştur. Böyle kimseler Allah Tealâ’nın rızasına ulaşmak için yarıştılar. Allah Tealâ da onların kalplerini mâsivâdan temizledi. Bundan dolayı engeller onları bu yarışlarından, mahlûkat da onları Allah Tealâ’dan alıkoyamamıştır. Böylece önlerinde hiçbir engel olmadan Allah Tealâ’nın rızasına koşmuşlardır.” İbn Atâullah el-İskenderî, Hikmet Tacı NİYET, İLİM, AMEL Daha çok eğitimci yönüyle tanınan ve Hanefî âlimlerinden olan Burhaneddin ez-Zernûcî rahmetullahi aleyh, Ta‘lîmü’l-Müteallim adlı eserinde şunları söyler: “İmam-ı Azam rahmetullahi aleyhin talebelerinden Abdullah b. Mübarek rahmetullahi aleyh, ilmin elde edilmesine sebep olan unsurları naklederken şöyle demiştir: ‘İlim beş şeyle elde edilir: Birincisi niyet etmektir. İkincisi okuduğunu anlamaktır. Üçüncüsü okuduğu ile amel etmektir. Dördüncüsü okuduğunu ezberlemektir. Beşincisi elde ettiği bilgileri Allah Tealâ’nın rızası için insanlara yaymaktır.’ Eski âlimlerin okuduklarını kolay ezberlemelerinin bir sebebi de okudukları ile amel etmeleri ve Allah Tealâ’ya karşı günah işlemekten sakınmaları idi.” Burhanedin ez-Zernûcî, Ta‘lîmü’l-Müteallim BİR SÖZ “EĞER KALP GÜNAH KIRLERINDEN TEMIZ OLSAYDI, KUR’AN-I KERIM OKUMAYA DOYAMAZDI.” Hz. Osman radıyallahu anh ÖDÜL MÜ CEZA MI? Büyük sûfîlerden Ebu Tâlib el-Mekkî kuddise sırruhû şöyle der: “Her günahın bir cezası vardır. Ancak Allah Tealâ’nın affettikleri hariç... Bu ceza, günahın miktarına göre ve kulun bildiği şekilde değil, Allah Tealâ’nın dilemesine ve ezeldeki takdirine göredir. Günahın cezası bazen kalpte olur. Bu, kalbin manen hasta oluşu şeklinde tezahür eder. Günahın cezası bazen de zâhirde olur. Bu ceza bazen mallarda, bazen ailede, bazen İslâm âlimlerinin ve müminlerin gözünde itibar kaybetmede kendini gösterir. Bazen ahirete bırakılır ki, bu cezaların en büyüğüdür. Bu tür ceza, tevbe etmeden ölen büyük günah sahipleriyle günahında ısrar eden, yapıp ettiklerinde kibir ve büyüklenme halinde olan kimselere mahsustur. Bil ki, dünyadan elde edemediğine üzülmek, hırs ile dünyaya yönelmek kul için bir çeşit cezadır. Aynı şekilde dininden kaybettiğine hiç aldırış etmeyerek eline geçen dünya malına sevinmek de bir tür cezadır. Bazen, isyana sebep olduğunda afiyet halinin devam etmesi ve zenginliğin artması da bir nevi cezadır. Bazen bir günahın cezası, onun gibi bir günaha yahut ondan daha büyüğüne saplanmak olur. Nitekim bir taatin sevabı da kulun bazen onun gibi bir taate, bazen de ondan daha faziletlisine ulaştırılması şeklinde ortaya çıkar.” Ebu Talib el-Mekkî, Kalplerin Azığı AÇ GÖZLÜLÜĞÜN TEDAVİSİ Büyük sûfîlerden Ebu Abdurrahman es-Sülemî kuddise sırruhû, tamah ve tedavisi hakkında şunları söylemiştir: “Nefsin kusurlarından biri de tamahtır (aç gözlülüktür). Tedavisi ise şudur: Kul, tamahkârlığın kendisini riyakâr olmaya götüreceğini ve yaptığı ibadetlerin tadını unutturacağını kesin olarak bilmelidir. Zira Allah Tealâ kendisini insanlara kul köle olmaktan uzak olarak hür bir şekilde yaratmışken, bu aç gözlülüğü onu insanlara kul köle olmaya götürür. Nitekim Allah Rasulü sallallahu aleyhi vesellem, tamahtan Allah Tealâ’ya sığınmış ve, ‘Allahım! Daha çok tamahkârlığa götüren istekten, aç gözlülükten, istenilmesi gereken şeyin dışında başka bir şeyi istemekten sana sığınırım.’ (Ahmed b. Hanbel, el-Müsned, 5/232) diye dua etmiştir.” Ebu Abdurrahman es-Sülemî, Nefs Kusurları ve Tedavileri