Hz. Peygamber sallallahu aleyhi vesellem şöyle buyurdu: “Allah bana dört kişiyi sevdiğini söyledi ve benim de onları sevmemi emretti” Ashab-ı Kiram: “Kimdir onlar ey Allah Resûlü?” diye sorunca şu isimleri saydı: “Ali b. Ebu Tâlib, Ebu Zerr, Selmân-ı Fârisî, Mikdad b. Esved.” (Tirmizî, İbn Mâce)
Mikdad radıyallahu anhu Yemen’de dünyaya geldi. Kabilesinden bir adamla kavga ederken adam ölünce intikam alınmasın diye Mekke’ye geldi. Burada Zühreoğulları kabilesinden koruma istedi. Esved isimli bir adam onu himayesine aldı. Bu sebeple asıl adı Mikdad b. Amr iken, Mikdad b. Esved olarak anılmaya başlandı.
Habeşiştan’a hicret edenler arasındadır. Bedir savaşında bineği olan tek savaşçıydı. Kaynakların aktardığına göre uzun boylu, iri yarı ve güçlü, siyah tenli, uzun saçlı biz zât idi. Gür sesliydi ve espri yapmayı severdi.
Uhud savaşında Ayneyn tepesini koruyan ve tepeyi terk etmeyen okçulardan biridir. Hz. Osman radıyallahu anhu döneminde Medine’de vefat etmiştir. Allah ondan razı olsun.
Hayatından birkaç hadiseyi sunuyoruz.
Bedir Savaşı Öncesi
Medine’ye hicretten sonra Mekkeli müşrikler Müslümanlarla savaşmak için büyük bir ordu topladı. Hem sayıca hem de teçhizat bakımından üstün olan bu ordu bazı sahabilerin endişelenmesine sebep oldu.
Hz. Peygamber sallallahu aleyhi vesellem ashabını mescide toplayıp onları savaşa teşvik ediyor, morallerini yükseltmeye çalışıyordu. O esnada ayağa kalkan Mikdad radıyallahu anhu gür sesle şöyle dedi:
– Ey Allah’ın Resûlü! Biz sana Musa aleyhisellamın kavminin dediği gibi “Sen ve Rabbin gidin savaşın! Biz burada bekleyeceğiz” demeyiz. Vallahi hepimizi sağında solunda, önünde ve arkanda canıyla başıyla savaşırken göreceksin.”
Mikdad’ın bu sözleri sahabilere de şevk vermiş, herkesin üzerindeki ağır havayı silmeye yetmişti. İbn Mes’ud radıyallahu anhu bu hadisi rivayet ederken şöyle der:
– O gün Mikdad’ın konuşmasından sonra Hz. Peygamber’in yüzü öyle ışıldadı, öyle memnun oldu ki hepimiz, Mikdad’ın yerinde ben olsaydım da O’nun bu sevincine sebep olsaydım, dedik.
Nitekim Ashab-ı Kiram, Bedir savaşında nereye baksalar Mikdad radıyallahu anhuyu savaşırken gördüklerine şahitlik etmiştir.
Üç Keçi
Mikdad b. Esved radıyallahu anhu anlatıyor:
Bir gece iki arkadaşımla birlikte dolaşıyorduk. Açlıktan düzgün göremez, duyamaz olmuştuk. Sahabilerin yanlarına gidip yiyecek bir şey sormaya başladık. Onlarda da bir şey bulamayınca Allah Resûlü sallallahu aleyhi vesellemin yanına gittik. Bizi alıp evlerinden birine götürdü. Evin önünde hane halkının sağıp sütünü içtiği üç keçi vardı. Bize şöyle söyledi:
– Bu üç keçiyi sağın, sağdığınız sütü dörde bölün. Üçünü siz için, kalanını bana ayırın.
Biz o gece ve sonraki geceler öyle yaptık. Allah Resûlü sallallahu aleyhi vesellem her gece bu vakitlerde mescide gider, gece namazını kılıp gelirdi. Biz de üç keçiyi sağıp kendi paylarımızı içer, O’nunkini ayırırdık. Namazdan sonra yanımıza gelir, uyuyanlarımızı uyandırmadan, sadece uyanık olanlarımızın duyacağı şekilde selam verir, payını içer giderdi.
Bir gece sütümüzü içmiş, uzanıyorduk. Arkadaşlarım uyumuştu ve ben kendi payımla doymamıştım. O gece şeytan bana şöyle vesvese verdi: “Allah Resûlü’ne Ensar zaten ikramlarda bulunuyor. Onun payı olan azıcık sütü de içsen ne olur ki?”
Kalkıp Allah Resulü sallallahu aleyhi vesellemin payını da içtim. Sütü içtikten sonra şeytan yine vesvese verdi: “Vay haline! Ne yaptın! Peygamber izni olmadan payını içtiğini görürse ne yapar sana? Ya beddua ederse? Helâk olursun, hem dünyanı hem âhiretini yaktın!”
Arkadaşlarımın yanına uzanıp üzerime bir örtü örttüm. Başımı kapatsam ayaklarım açıkta kalıyordu. Ayaklarımı örtsem başımı örtemiyordum. Yaptığım hatanın huzursuzluğu uykumu kaçırıyordu.
Sonra Allah Resûlü sallallahu aleyhi vesellem geldi. Her zamanki gibi uyuyanları uyandırmadan selam verdi. İçmek için sütünü aradı ama bulamadı. Başını gökyüzüne kaldırdı. Şimdi bana beddua ediyor, helâk olacağım, diye düşündüm. Sonra şöyle dua etti: “Allahım, beni doyuranı sen de doyur.”
Hemen üzerimden örtüyü attım. Allah Resûlü sallallahu aleyhi vesellemin kâsesini alıp keçilerin yanına gittim. Hangisi daha etliyse onu kesip Allah Resûlü’ne ikram edecektim. Gidince gördüm ki keçilerin her biri sütlenmiş. Allah Resûlü sallallahu aleyhi vesellemin kâsesine süt sağıp ikram edince payımızı içmediğimizi sandı ve sordu:
– Hepiniz payınızı içtiniz mi?
– Ey Allah’ın Resûlü, sen iç, dedim. Biraz içtikten sonra yine sordu. Yine;
– Ey Allah’ın Resûlü sen iç, dedim.
Kendisi içtikten sonra benim de içmem için uzattı. O’nun doyduğuna, duasının karşılık bulduğuna emin olunca sevinçten gülmeye başladım. O kadar ki gülmekten sırt üzeri uzandım. Efendimiz sallallahu aleyhi vesellem sordu:
– Yine şakalarından birini mi yaptın ey Mikdad?
Olanları bir bir anlatınca tebessüm ederek şunları söyledi:
– Vallahi bu Allah’ın sana rahmetidir. Haber verseydin arkadaşlarını da uyandırırdık, onlar da içerdi.
Ben de şöyle cevap verdim:
– Ey Allah’ın Resûlü, seni gönderene yemin olsun ki sen içtin ya, başka kimse aklıma gelmedi.
Keşke Biz de Görseydik
Tabiîn’den (sahabilerden sonraki nesilden) birkaç kişi Mikdad radıyallahu anhunun içeri girdiğini görünce ona şöyle dediler:
– Ne mutlu Allah Resûlü’nü gören şu gözlere! Keşke biz de sizin gibi O’nu görebilseydik!
Bu sözler Mikdad radıyallahu anhuyu kızdırmış, oradakiler ise sebebini anlayamamıştı. Mikdad radıyallahu anhu onlara şöyle dedi:
– Neden Allah’ın size yaşamayı takdir etmediği şeyi yaşamayı istiyorsunuz? Şayet o zamanda yaşasaydınız haliniz nasıl olurdu biliyor musunuz ki? Birçok kişi Allah Resûlü’nün o mübarek cemalini gördü de bu onların sonunu cehennem olmaktan kurtaramadı. Birçok kişi onu gördü de iman etmedi. Halinize şükretmez misiniz? Şükür ki Rabbiniz’i bilerek büyüdünüz. Allah Resûlü sallallahu aleyhi vesellemin getirdiği dini tasdik ettiniz. Neden bununla yetinmiyor, Allah’a şükretmiyorsunuz? Vallahi Allah Resûlü bütün peygamberlere kıyasla en zor şartlarda gönderildi. Öyle cahil bir topluma gönderildi ki putlara ibadet etmekten başka bir din bilmezlerdi. Allah Kur’an-ı Kerim’i verdi de Allah Resûlü onunla hakkı bâtıldan ayırdı. Halinize şükredin, o zamanları görmediniz, o sıkıntıları çekmediniz.