Aramak

Niçin Müslüman Oldum?

Artık kitleler halinde olmasa da ferdî ihtidâ hadiseleri yaşanmaya devam ediyor. Geçmişten günümüze ihtida hikâyelerindeki ortak taraf, mühtedilerin pek çok sıkıntıya göğüs germek mecburiyetinde kalması. Onlar bir taraftan yaşadıkları toplumun, yakın çevrelerinin İslâm’a bakışından kaynaklanan zorluklarla mücadele ederken, bir taraftan da İslâm’da buldukları saf güzelliği çevrelerine göstermek, İslâm’ın tertemiz yüzünü ispat etme mücadelesi veriyorlar. Bu yazı, yaklaşık bir asır önce İngiltere’de yaşanmış bir ihtida hikâyesini anlatıyor. İslâm’la şerefyâb olan Lord Headly’nin hakikati bulma yolculuğu ve özellikle Kur’an-ı Kerim üzerine anlattıkları bizim açımızdan da kymetli, ufuk açıcı. Headley’in İslâm Mecmuası’nda “Niçin Müslüman Oldum?” başlığı ile yayımlanan hikâyesini bugünün Türkçesine aktararak sunuyoruz.

İngiltere asilzadelerinden Lordlar Kamarası âzâsı Lord Headley’in İslamiyet’le müşerref olması üzerine Avrupa’da İslâmiyet için yeni ve geleceği parlak bir devre açılmıştır.

Lord Headley, kendi açıklamalarına göre yirmi seneden beri İslâmiyet’i ayrıntılı bir şekilde inceleyerek, müslümanların yazdığı kıymetli kitapları, nebevî hadisleri, Kur’an-ı Mecîd’i defalarca okumuştu. Bu kadarıyla yetinmeyip Arapçayı da öğrenmesiyle beraber aradığını bulmuştur.

Lord, çözemediği meseleleri, İngiltere’de İslâmiyet’i yaymak için uğraşan Hint ulemasından Hoca Kemaleddin Efendi’ye danışarak çözüme kavuşturmuştur. Zaten bu maksatla Islamic Review adıyla dergi çıkarmakta olan Kemaleddin Efendi, Lord’un araştırmalarına katkıda bulunmuş ve Lord, İslâm’ı kabul ettiğini alenen ilan eylemişti.

Lord Headley’in İngiltere’nin en eski ve en asil hanedanından olması sebebiyle müslüman olması, gerek İngiltere’deki gerek Avrupa’daki siyasî ve dinî çevrelerde büyük tesirler bırakmış ve Avrupa basınının gündemi haline gelmiştir. Lord’un bu kararı birçok dedikodu ve itiraza sebep olduğundan, her yönden gelen imalara ve suallere cevap olmak üzere, son sözünü ve niçin İslâmiyet’i kabul eylediğini uzun bir makale ile yayınlamaya mecbur olmuştur. Biz de bu makaleyi aynen tercüme etmeyi münasip gördük.

Lord söze şöyle başlıyor:

“Atalarımın dini olan Hıristiyanlığı birden bire terkle Avrupalılar tarafından iyi gözle bakılmayan İslâmiyet’i kabul etmem üzerine, herkesin (ve özellikle beni yakından tanıyanların) dikkatini çekmişim ki, Avrupa’nın her tarafından giderek artan mektuplar, risâleler gelmeye başladı. Yapılan itirazın sırf ayrımcılık ve cehaletten ileri geldiğini anlamakta tereddüt etmedim. Hidayet ve muvaffakiyetim hakkında kınamada bulunanların sağlam fikirli, ciddi kimseler olmadıklarını biliyordum. Çünkü bu şahısların Hıristiyanlık adı altında ahlâka sığmaz, vicdana uymaz, dinen ve aklen haram ve mekruh olan türlü düşüklük ve rezaleti yaptığını, bundan dolayı da vicdanlarının zerre kadar etkilenmediğini kendileriyle temasta bulunduğum zaman gözümle görüyordum. O sahte hıristiyanlar kadar dünyada körü körüne mutaassıp hiçbir müslüman tasavvur etmem.

Zaten ben, her şeyden yüz çevirmiş ve hiçbir şeye ihtiyacım olmadığı halde, samimi bir şekilde sadece Allah Tealâ için mukaddes İslâm diniyle şereflendim. Yirmi senelik araştırmam neticesinde İslâmiyet’in hüküm ve kanunlarıyla, delil ve burhanlarıyla, aklî ve naklî unsurlarıyla hakiki ve sağlam bir din olduğunu öğrendim. Akıl ve hikmete, bilim ve düşünceye tamamıyla uygun ve mutâbık olan bu mükemmel dinin, Cenâb-ı Hak tarafından Fahr-i Kâinat sallallahu aleyhi vesellem hazretleri vasıtasıyla insanlara ilâhî ve rahmânî bir lütuf olarak gönderildiğini tamamıyla idrak ettim. Kur’an-ı Mecîd’i bir yabancı ve itirazcı sıfatıyla okuduğumda ve her kelimesinde saatlerce düşüncelere ve incelemelere daldığımdan gayri ihtiyarî yüreğim titriyordu. Günlerce bu büyük ilâhî eseri elimden bırakmadım. Kelâmullah bana yegâne dost ve arkadaş kesilmişti. Beni kendisine çağırıyor ve çekiyordu. Bir gün ‘(Rasulüm!) Sen sevdiğini hidayete erdiremezsin; Allah dilediğine hidayet verir.’ (Kasas 56) ayet-i celîlesine geldiğim zaman kendimden geçme derecesine gelmiştim.

Hakikaten ilk başta Kur’an’ı bir itirazcı gibi okurken, sonraları dostâne, tarafsız bir yakınlaşma başlayınca hürmetim, huzur ve huşûm gittikçe artıyordu. Nihayetinde birbirimizle samimi bir arkadaş, sıcak ve şefkatli iki mümin dost olduk. Bana öyle geliyordu ki, Hazret-i Kur’an benimle konuşuyor ve sohbet ediyordu. Sonraları cehalet dönemimden tanıdığım kibirli kimselerin de bu samimi dostuma teslim olup boyun eğdiklerini hatırıma getirerek, onların nasıl müslüman olduklarını da anladım. Fesâhat ve belâgata, dil bilgisine ait her türlü Arapça düzyazı ve şiir eserlerinin asıllarını ve tercümelerini de gözden geçirdiğimde, can dostumun onlardan kat kat üstün bulunduğunu his gözüyle, kalp duygusuyla idrak ettim.

Bu meşguliyet ve muhabbet beni yakınlık duyduğum İngiliz geleneğinden ve adetlerinden, zevk ve eğlenceden, şarkı ve danstan, oyun ve eğlenceden alıkoymuştu. Gitgide benliğimden çıktım, büsbütün başkalaşmış, başka bir hüviyet ve şahsiyete dönüşmüştüm. Günbegün beden kuvvetim, ruhânî kuvvetime mağlup oluyordu. Ruhum taze açılmış bir çiçeğe dönmüştü. Uzun bir müddet de pek muhterem Peygamberimiz sallallahu aleyhi ve sellemin menkıbelerini, sefer ve fetihlerini, siyasî ve ev hayatını, sözlerini ve yapıp ettiklerini araştırmaya koyuldum. Peygamber hazretlerinin sözüyle işi arasında hiçbir tutarsızlık görmedim. Görmediğim gibi Kur’an-ı Kerim’de de ‘Ben sadece sizin gibi bir insanım.’ (Fussilet 6) ayet-i kerimesini okuduğum zaman tevazusuna hayran kaldım. Böylelikle Hazret-i Kur’an’dan sonra bir arkadaş daha bulmaya muvaffak olunca manevi saadetim dakika dakika artmaya başladı.

Bu hal senelerce devam etti. Çiftliğimde, evimde, yalnız kaldığımda bu muhterem iki dost daima benimle beraber idiler. Beni teselli edip, bana kuvvetle saadetler, bahtiyarlıklar vaad ediyorlardı. Defalarca Hazret-i Nebî sallallahu aleyhi vesellem rüyama teşrif buyurdular. Suallerime cevap verdiler. Hatta çağrılacağım ismi de söylediler. Kendileriyle ne zaman görüşmek arzusunda bulunsam derhal tenezzül buyurup bütün müşkülümü çözüyor, bozuk fikirlerimi basitçe düzeltiyorlardı. Bu derece lütufkâr, muhabbetli, lâtif bir sığınağa nail olduğumdan dolayı bende vicdan azabı, tereddüt kalmamıştı. Pek çok defa rüyada mütebessimâne bir vaziyetle beni huzuruna davet buyuran Nebiyy-i Ekrem’in ulviyeti, safiyeti apaçık oldu. Ben-sen görüşüyorduk. Hatta huzurunda edepli oturayım derken dikkatlerini çekmiş bulunduğumdan; ‘serbest ve rahat otur’ buyurdular. İşte yirmi sene sonra nuraniyetim son hadde vararak müslüman olduğumun alenen ilanını münasip gördüm ve açıktan İslâm olduğumu ilan eyledim.

Müslüman olduktan sonra, İslâmiyet’in hakikatini asla anlamayan bazı mutaassıp, bencil tanıdıklarımdan hayli mektup gelerek, İslâmiyet’in şehvet düşkünü bir din olup, Peygamber’in birçok kadınla evli bulunduklarını itiraz makamında bana yazıyorlardı. Fakat üzülerek söylemeliyim ki peygamberin niçin birçok kadın ile evli olduğunun sebebini anlamak için fikirlerini yormak istemiyorlardı.

Ben aynı zamanda birçok müslümanla da görüşmüş ve İslâmiyet hakkında bilgi almak istedim. Lakin itiraf ederim ki, onlardan da bana bir fayda dokunmadı. Ancak samimi ve muhterem dostum Hoca Kemaleddin Efendi, net açıklamalarla müslümanlığın hakikatinden bilgi verebiliyordu. Ayrıca bana hangi kitaptan araştırma yapabileceğimi nezaketle işaret ederek, beni günden güne nurlandırmaya yardım ediyordu. Hoca Kemaleddin Efendi ile Kur’an ayetlerini, nebevî hadisleri öğreniyorduk. Sohbetimiz, ilim derslerimiz ve tartışmalarımız kelâm ilmi ve mantık dairesinde vuku buluyordu. Beni açık delilleriyle ikna edinceye kadar sabır ve yumuşak huyla gayret ediyordu. Bana gereğinden fazla hürmet göstererek, bir gün benim Avrupa’da İslâm’ın geleceği için büyük bir vesile olacağımı söyledi. Günün birinde de benimle sohbet ederken;

– Lord cenapları, sana gücümün ve malumatım yettiği kadar yardım ettim. Bununla beraber senin üstünkörü bir bakışın da yok. Her şeyi bildik öğrendik, dedikten sonra kalbinden kopup gelen masum bir hal ile iki elini dua eder bir vaziyette yukarı kaldırarak;

– Rabbimden seni İslâm şerefi ile müşerref etmesini niyaz eylerim, sözlerini de ilave eylemişti ki, bu gerçekten beni tesiri altına aldı.

Derhal kendisiyle pek samimi bir surette musâfaha edip;

– Müslüman oldum, cevabını verdim.

Bu esnada benim de Hoca’nın da gözlerinden sevinç yaşları damlıyordu. Bu ağlama mübalağasız çeyrek saat devam etti. Evet, bu gözyaşları beni eski gösterişli hayatımın pisliklerinden temizledi. Kötülüklerimi iyiliğe çeviriverdi.

Araştırmalarım sırasında Hıristiyanlığın eksik bir din olduğunu ve İslâmiyet’in onun için mükemmel bir tamamlayıcı ve gaye olarak geldiğinin iyiden iyiye farkına vardım. Tabi hâlihazırda papazların eline düşen Hıristiyanlığı kastetmiyorum. Çünkü şimdiki Hıristiyanlık tamamıyla putperestlikten de aşağı bir din haline gelmiş, içinde safiyet ve hakikatten hiçbir şey kalmamıştır. Hurafelerle dolmuştur.

Bundan başka, hıristiyanların farkına varamadıkları halde İslâm ahlâkı ile ahlâklanmaya mecbur olduklarını da anladım. Birçok kadın ile birlikte olmanın ve boşanmanın Avrupa ve Amerika’da keyfî olarak tatbik edilmekte olduğunu açıkça gördüm. İslâmiyet’in fen ve tıp, temizlik ve tahârette son derece uygun bir din olduğunu da araştırmalarım neticesinde öğrendim.

Bütün bunlar üzerine itikadımı çevreme tafsilâtıyla anlattım ve açık delillerle açıkladım. Kim ne derse desin, ben bugün sağlam bir müslümanım, bununla da iftihar ederim. Zaten kimsenin lütfunu beklemediğim gibi kınanmaktan da çekinmem. Benim İslâmiyetim hakkında ne söylerlerse söylesinler, şimdilik bu kadarla yetiniyorum. İleride gerekirse yobaz, cahil, hurafeperestlere hakikati izaha çalışacağım. Yeter ki Hak benim yardımcım ve destekçim olsun. Her şey onun ihsanıyladır. ‘Allah dilediğini doğru yola iletir.’ (Nur 46)

Muhterem Lord Headley kardeşimizi nail olduğu nurâniyet ve şereften dolayı samimi bir kalple tebrik ederiz. Zaten Lord ebedi saadete nail olmuştur. Kendisiyle her müslümanın iftihar edeceği tabiidir. Avrupa’da böyle bir din kardeşine sahip olduğumuzdan dolayı kendimizi bahtiyar sayar ve inşallah onun çabalarıyla ileride daha pek çok insaf sahibi, değerli zâtın İslâmiyet’i kabul edeceklerini ümit ediyoruz. Kendilerini nurlandırmaya çalışan muhterem Hoca Kemaleddin Efendi’yi tebrik eder, cümlesinin saadet ve muvaffakiyetlerini Cenâb-ı Hak’tan istirham ederiz.

Your experience on this site will be improved by allowing cookies Cookie Policy