İnsan bir kere gönül tahtına Can Dostunu koymasın! Onun yoluna nice ekin tarlaları, nice canlar feda eder. Canan’a canlar kurban olsun. Yeter ki O razı olsun...
İman: Teslimiyet ve En Sevgili’nin muhabbeti.... Allah, kendini sevenlerden daima tek bir şey istiyor; Sevgini ispatla!.. Kulluğunu göster!..
Adem (A.S.)’in oğulları; Habil ve Kabil. Allah’a giden yolda, Peygamber ocağında iki kardeş. İkisi de aynı kızla evlenmek istiyor. Sevgilerini kurban ile göstermeleri istendiğinde, Habil kurban olarak koçu seçer, Kabil ise tarladaki ekinleri. Kurban Âlemlerin Rabbine takdim edilecektir. Allah, Habil’in kurbanını kabul eder, Kabil’inkini etmez. Allah’a kulluk yarışında kaybeden üzülür, sıkıntılara boğulur, kazanan En Yüce Sevgili’ye ulaşır: Şehid olur...
Kurbanından emindir Habil. O, Alemlerin Rabbine teslim olmuş, “kardeşim, beni öldürmek için elini uzatsan bile, ben seni öldürmek için el uzatmam. Ben Allah’tan korkarım” (Maide/28) diyerek can kurbanını da ruhen ve ceseden takdim etmiştir. En Yüce Sevgili’ye teslim olmayan, sevdiğini nasıl teslim eder?!. “Allah kurbanı ancak takva sahiplerinden kabul eder.” (Maide/27)
İnsan bir kere gönül tahtına Can Dostunu koymasın! Onun yoluna nice ekin tarlaları, nice canlar feda eder. Canan’a canlar kurban olsun. Yeter ki O razı olsun...
Kâbe kenarında evlat sevgisini bağrına basmış anneyi ve kucağındaki aziz oğlunu başbaşa bırakmış, sevdikleri arasında en sevdiği Rabbinin emrine müştak bir baba: Hz. İbrahim (A.S.)...
Zilhicce’nin onuncu günüydü. Aynı rüyayı çözmeye çalışıyordu üç gündür. En sevgili olmak Yüce Yaratıcı’nın hakkı. O’na giden yollar insanların nefesleri sayısınca. Ama en kolay yol hangisi? Teslimiyeti en güzel olan hangi yol ise, işte o yol. O yol Sevgiliye tez elden ulaştırıyor. O sebeple Hz. İbrahim (A.S.)’a girdiği yolda bir hedef tayin etti Âlemlerin Rabbi... Derdini, sevdiği oğlu İsmail’e açıyor:
“- Yavrum! Ne dersin? Rüyada seni boğazladığımı görüyorum.” (es-Saffat, 102)
Annesinin vaktiyle “bizi burada bırakmanı Allah mı emretti?” sorusuna “evet” diyerek zürriyetini Allah’a havale eden; Sevgili’nin yolunda en sevdiklerini teslimiyet libası giymiş bir gönülle bırakarak giden bir Allah Rasûlü babanın evladı, ne cevap verebilirdi bu suale? Ve yapayalnız kaldığında bir kundakla çöl ortasında, o Allah için giden kocasının ardından “öyleyse Allah bize yeter! O bizi korur, bizi bırakmaz” (Buharî, Enbiya/9) diyebilen bir annenin evladından hangi cevap beklenebilir?
O aziz evlat, ta derinlerden, teslim olmuş gönüllerden süzülen bir sözle cevap verdi babasına:
“- Babacığım! Ne ile emrolundun ise onu yap! İnşaallah benim sabredenlerden olduğumu göreceksin.” (es-Saffat, 103)
Baba oğlunu kurban etmeye hazırlanmıştı ki Cenab-ı Hak onlara, ilâhi muhabbetlerinin ve yaşadıkları zorlu imtihanın (es-Saffat/106) neticesi olmak üzere “O’na bir kurbanlık verdik” (es-Saffat/107) fermanıyla karşılık vererek yüreklerindeki cevheri tasdik ve ispat ediyordu. İşte Canan’a can arz edenlere verilen can!..
Rablerini görüyormuşcasına itaat eden, ihsan makamında (es-Saffat, 105) iki peygamberin; Hz. İbrahim ve Hz. İsmail’in teslimiyet göstergesidir kurban.
Mukaddes mekânlarda ulvî davanın nişanesi, peygamberler teslimiyeti kurbanın Muhammed Ümmetine bahşedilmesi, Âlemlerin en sevgili kulu ve En Yüce Sevgili’nin habibi Rasûlü Ekrem (A.S.)’in Medine’yi şereflendirdiğinde şu sözleriyle tescil edildi:
“Kurban, babanız İbrahim (A.S.)’in sünnetidir. (İbn-i Mace, Edâhi/3) Bunu yerine getiren bizim sünnetimizi işlemiş olur.”(Buharî, Edâhi/3)
Medine tepeciklerinde asırlar öncesini teneffüs ederek, ruhlarının derinliklerindeki ilahi aşkı “üzerimize ay doğdu, vedâ tepelerinden” güfteleriyle demet demet desteleyerek dile getiren müslümanlar, işte bu teslimiyetin ve bu aşkın günümüze uzanan temelleriydi.
Onbir aydır Rasulü Ekrem (A.S.) ile şereflenen Medine Şehri artık yepyeni bir bayrama hazırlanıyordu: Kurban Bayramı... Allah’a teslim olmanın ne demek olduğunu görenlerin artık çoğaldığı yine bir onuncu zilhicce günü, Zübeyr b. Avvam (R.A.)’ın Habeşistan’dan getirdiği mızrak Rasûl’ün önüne kondu, kıble tayin edildi ve kurban bayramı namazı kılındı. (İbn-i Saad, Tabakat, I/249)
Öyle bir cemaat ki, imamları onlara çok düşkün. Ardında saf saf el bağlayarak, boyunları kalp hizalarına eğik, gönüllerindeki teslimiyeti Rablerine sundular.
Ve sonra o aziz Peygamber, satın aldığı iki koçu kurban etmek üzere bıçağını bileyip tekbir getirdi. (Tirmizî, Edahi/22), iki beyaz koçun boyunlarının yan tarafına ayaklarını dayadığında da niyetler dualarla bütünleşti:
“Allah’ım! Bu, senin birliğine, senden bana gelenlere ve Peygamberliğime şehadet eden bütün ümmetim adınadır. Bu da Muhammed ve O’nun âl-i beyti adınadır.
“Şüphesiz ben Allah’ı bir kabul eden olarak, yüzümü o gökleri ve yeri yaratmış olan Allah’a yönelttim. Ben müşriklerden değilim. Namazım, ibadetlerim, hayatım ve ölümüm Âlemlerin Rabbi olan Allah içindir.” (En’am/162)
Medine’de, Selemoğulları mahallesinde Hz. Muaviye’nin evinin yanındaki sokakta, Rasûlullah (A.S.)’ın ümmete ilk örneğini gösterdiği kurbanın kanı aktı. (İbn-i Saad)
Medine sokaklarında Sevgili’nin muştularına çağırıyordu Rasûlullah (A.S.)... En Yüce Sevgili’ye bağışlanan kurbanlardaki hataları anlatıyordu:
Rasûlullah (A.S.) namazdan sonra, sokakta kesilmiş kurbanlar gördü. Bunların namazdan önce kesilmiş olduğunu anlayınca;
“Kim namazdan önce kurban kestiyse, O’nun yerine bir kurban daha kessin!” (Buharî, Müslim) buyurdular.
En Yüce Sevgili’yi sevenlerin arasına, merak edip katılanlar da vardı. Bu güzellik ve beraberliğe hasrettiler. Yalnızdılar. Hiç bir imkânları yoktu. Medine’deki bayram, köylerdeki yalnızlara, fakirlere yankılandı. Koşarak, yürüyerek geldiler. (Müslim) Karşılarında Âlemlerin Rabbi’ne teslim olan, aralarındaki en merhametli, en müşfik dostlarını buldular. O dost, onlara dertlerine derman olacak sözleri buyurdu:
“Ey Müslümanlar! Kurban etlerini üç gün bekletin, fazlasını Allah için tasadduk edin!...” (Müslim, Ebu Davud, Tirmizî)
“Maddi imkânı olup da kurban kesmeyen kişi, namazgâhımıza sakın yaklaşmasın!...” (İbn-i Mace, Ahmed b. Hanbel)
Zamanla zengin ve fakir, kardeşliğin hazzını yaşamaya başlayınca birlik ve beraberliklerinde ve Allah’a teslimiyetteki güzellikleri amellerine sirayet etti. Filizini yarıp çıkarmış, gittikçe kuvvetlenerek kalınlaşmış gövdesi üzerine dikilmiş bir ekine benzeyen ilahi muhabbetin güzelliği, Âlemlerin Rabbi En Sevgili’nin biriciği, Efendimiz (A.S.)’in öyle hoşuna gitmişti ki şöyle buyurdular:
“O dönemde herkes çok sıkıntı çekiyordu. Kurban etlerinin herkese ulaşmasını istediğim için kurbanlarınızı bekletip, fazlasını tasadduk etmenizi söylemiştim. Artık şimdi yiyiniz, saklayınız, tasadduk ediniz.” (Müslim, Tirmizî)
“O dönemde bizler” diyor Hz. Aişe, “koyunun paçasını bir kenarda tutar, on beş gece sonra yerdik.” (Buharî, Müslim)
Âlemlerin sevgilisi Rasulü Ekrem (A.S.)’in rızasını gösteren, bir rıza bakışı, bir muhabbet tebessümü, elbette seven ve sevdiğine teslim olan için her şeye bedeldir. Zenginlerin fakirlerini doyurması istenen, meşakkat çeken kardeşlere ikram edilecek kurban etleri, nice gönüller fethedecek, Rahman’a nice teslimiyetler sağlayacaktı....
Kurban Bayramı günü bayram namazından dönmedikçe bir şey yemeyen (İbn-i Mace) Rasulullah (A.S.), kurbanını kestikten sonra karaciğerinden yedi. (Kâmil Miras, Tecrid-i Sarih) Zira bu günler yeme, içme ve Allah-u Teâlâ’yı zikretme günleriydi.
Birlik ve beraberliğin, peygamberler teslimiyetini arzulayan gönüllerin bayramı (Ebu Davud, Nesaî) olan Kurban gününde, o güzel Medine sokaklarından yetişen ve o bayramları yaşayanlardan bizlere uyarılar da var!.. Allahu Teâlâ’ya giden yollarda, bizi uyaranlar olmasaydı bayramları yaşayabilir miydik?
Ebu Eyyub (R.A.): “Bizler kendimiz ve ailemiz için tek bir koyun kurban eder, etinden hem yer hem de başkalarına yedirirdik. Sonradan insanlar övünmeye başladılar ve kurbanlar bir övünme vasıtası oldu.” (Tirmizî, İbn Mâce, Muvatta)
Urve b. Zübeyr (R.A.): “Evlatlarım! Sakın biriniz, bir büyüğe hediye edince, utanacağı bir şeyi Allah için kurban sunmasın. Zira Allah, büyüklerinin büyüğüdür. Ve O, en seçkin olana herkesten çok layıktır.” (Muvatta)
“Onların ne etleri, ne de kanları Allah’a ulaşır. Fakat O’na sadece sizin takvanız ulaşır. Size verdiği hidayetten dolayı Allah’ı büyük tanımanız için O, bu hayvanları sizin istifadenize verdi. Ey Muhammed (A.S.) güzel davrananları müjdele!.” (Hacc/28)