Aramak

Şarkın Sevgili Sultanı Selahaddin-i Eyyubi

Kudüs, kutsal şehir... Bütün semavi din mensuplarının gönül bağı olan belde.Yahudiler, hıristiyanlar ve müslümanların, tarih boyunca uğruna savaştıkları Kudüs, 12. yüzyılda Haçlıların hakimiyetindeydi. Bu, müslümanların tahammül edebileceği bir durum değildi. Yapılan birçok savaşın ardından, 2 Ekim 1187 Cuma günü İslam ordusu haçlıları yenerek, yüzyıllık bir aradan sonra Kudüs’ü tekrar fethediyordu. Artık Kudüs, Müslümanların çoşkuyla ezanlarını okuyup, namazlarını Mescid-i Aksa’da kılabilecekleri bir şehirdi. Bu kutsal diyarı fetheden İslam ordusunun başında, Sultan Selahaddin-i Eyyubi bulunuyordu.
Selahaddin-i Eyyubi (M.1138/1193), İslam aleminin içte Şiîlik ve Batınilik mücadeleleri, dışta Haçlı seferleri ile sarsıldığı, Kudüs’ün işgal altında olduğu bir dönemde, tarihin öne çıkardığı büyüklerimizden biridir. Ortadoğu hükümdarlarından Sultan Nureddin’in veziri olarak Mısır’a gönderilmesi, onun tarih sahnesine çıkışının ilk adımı... Orada askeri ve idari sahada önemli başarılar gösterdi. Haçlılardan Dimyat, Gazze ve Akabe’yi kurtardı. Hacc yolunu emniyete aldı.   Yol emniyetini sağlaması, İslam aleminin kalbi Mekke-i Mükerreme ile irtibatı tahakkuk ettirmesi, bütün müslümanlar nezdinde ona duyulan sevginin artmasına vesile oldu. Mısır’a egemen olan Şiî hilafetine son vermesi, Ehl-i Sünnet yolunu güçlendirmesi, müslümanlar arasında itibarının artmasının ikinci önemli sebebiydi. Güçlü ve disiplinli bir ordu oluşturarak İslam alemindeki iç çalkantılara son veren Selahaddin-i Eyyubi, iç çekişmelerden ve yoğun rekabet yüzünden haçlılara direnmede güçlük çeken müslümanların maddi ve manevi açıdan güçlenmelerini sağladı. Bu sayede, III. Haçlı Seferi diye anılan, Fransa, İngiltere ve Almanya krallarının katıldığı büyük haçlı taarruzu müslümanlar lehine zaferle neticelendi.

 Gözü Yaşlı Komutan

Selahaddin Eyyubi, Hz. Ömer (R.A.) Efendimizin: “Takva, harbe en güzel hazırlıktır, en güçlü taktiktir. Askerin günahı, düşmandan daha tehlikelidir. Fazlımızla galip gelemezsek, gücümüzle düşmanı yenmemiz mümkün olmaz” sözlerini rehber edinmişti. Selahaddin-i Eyyubi kısa zamanda Ortadoğu’nun ve Kuzey Afrika’nın tek egemen sultanı olmayı başararak ününe ün katan Hittin zaferini kazandı. Hıristiyan zulmünden 90 yıldır inleyen Kudüs’ü kurtarmak için büyük gayret göstermişti. İslam’ın ilk kıblesi, Hz. İsa (A.S.)’nın doğum yeri, Fahr-ı Kainat Hz. Muhammed (A.S.)’in Mirac’a çıkarken Burak’a binek taşı olmuş mukaddes Mescid-i Aksa’nın şehri Kudüs’ün, Haçlı yönetiminde olması ona acı veriyordu. Bu yüzden hep kederli ve mahzun gezdiği, doğru dürüst yemek yiyip, uyuyamadığını tarihçiler anlatmaktadırlar. Kadı Bahaüddin b. Şeddad, Selahaddin için şunları anlatır: “O Kudüs hakkında o kadar gamlı idi ki, onun bu gam ve kederini dağlar kaldıramazdı. O, çocuğunu kaybetmiş bir ana gibi şaşırmış kalmıştı. Atını bir yerden bir yere koşturup Müslümanları Kudüs’ü kurtarmak için cihada davet ediyordu. İnsan topluluklarının arasına dalıp: “Ey Müslümanlar... İslam için, İslam için” diye bağırıyordu. Daima hüzünle gözyaşı döküyor, gözleri hiç kurumuyordu. Hele Akka’ya baktığı zaman,   kendine bir türlü hakim olamıyor, halkına yapılan zulüm ve işkenceleri hatırlamak istemiyordu. Boğazına bir türlü yemek gitmiyordu. Durmadan ilaç içip durduğu halde yemek yemiyordu. Hatta doktorlardan biri, ta cuma gününden pazar gününe kadar sadece bir öğünde bir iki lokmalık bir şey yediğini söylemişti. Onun bu hali Kudüs işgal altında olduğu içindi. O şöyle diyordu: “Kudüs şehri ve Mescid-i Aksa haçlıların işgalı altında olduğu müddetçe, ben nasıl olur da gülebilirim? Nasıl olur da sevinebilirim ve nasıl olur da istediğim gibi rahat yemek yiyebilirim? Hele gözüme nasıl uyku girebilir?!” Kerek’li komutan Renaud de Chattilon’un, esir aldığı bir grup Müslüman’a işkence ederken “Şayet Muhammed’e inanıyorsanız, haydi onu çağırın da sizi kurtarsın!” diye Hazreti Peygamber’e dil uzatmasını bir türlü hazmedemeyen Selahaddin, Kudüs’ün fethinden sonra bütün düşmanları affederken Hazreti Peygamber’e hakaret eden bu şahsı kendi eliyle öldürmüştü.

 Övgüler Sultanı

Kudüs’ün alınmasından sonra Mescid-i Aksa’ya gelen büyük sultan, haçlılar tarafından tahrip edilmiş olan İslam’ın ilk kıblegâhını elleriyle süpürerek, bizzat gül suyu ile yıkamış, mescidde kılınan ilk Cuma namazında hutbe okuma şerefini Muhyiddin Ebu’l-Meali Muhammed b. Zekiyiddin Ali el-Kuraşi’ye vermişti. El-Kuraşi okuduğu heyecan dolu beliğ hutbesinin bir yerinde şöyle dedi: “Burası ilk kıble, ikinci mescid, üçüncü haremdir. Mescid-i Haram ve Mescid-i Nebi’den sonra, Allah’a yakınlık için hicret edilecek ilk yerdir. Allah kulları arasından sizi seçmemiş olsaydı, bu fazileti kazanamazdınız. Ne mutlu size! Rasulullah’ın mucizesi Bedr vakıaları, Hz. Sıddık’ın idealleri, Hz. Ömer’in fetihleri, Hz. Osman’ın orduları, Hz. Ali’nin atılımları, Hz. Halid’in hücumları sizinle yeniden gerçekleşti! Allah Nebisi Muhammed (A.S.) sizi en güzel övgü ile övdü. Düşman içine dalarak, gösterdiğiniz kahramanlığa karşılık ecrini verdi. O’na yakınlaşmak için döktüğünüz kanları kabul etti. Size mutlu insanların karargahı olan cenneti verdi.” Babası ünlü bir kürt ailesinden gelen Necmeddin Eyyub’dan dolayı “el Kürdi” olarak da anılan Selahaddin-i Eyyubi için dönemin şairleri kasidelerinde onu övgüyle anıyorlardı: “Arap milleti Türklerin devletiyle yüceldi. Ehl-i Salibin davası Eyyub’un oğlu tarafından perişan edildi” (İbn-i Senamülk, Ebu Şame, İbn Vasıl) Namık Kemal de onun için şunları yazar: “Selahadin Eyyubi, faziletleri, siyasi ve askeri meziyetlerinin çokluğu ve çeşitliliği, akla durgunluk verecek nice üstün vasıfları kendisinde toplayan büyük bir timsal idi. Ancak bu üstün meziyetlerin en büyüğü mücahade-i nefs ile, faziletlerini ifada gösterdiği başarıdır ki, o kuvvetle dervişçe yaşayışını tamamıyla şeriata uygun bir hale çevirebilmiştir. Tavrını, hattı hareketini beşer tabiatındaki büyükleri -taklit hassasının yardımıyla- akraba ve kumandanlarına dahi tesir ettirmiş, adil idaresine boyun eğenleri her yönden bahtiyar etmiştir. Kapısındaki seyisler, müşfikçe ve eşit muamelesine nail olurken, tabii hasımlarından olan Atabek ve Selçuklular içinde, O ata binerken, büyük huşu ve tevazu ile atının dizginini tutup, kendine çeki düzen verenler bulunurdu. Ehl-i salibin mukavemetini ilk önce kendisi kırdığı için, yeryüzünde en büyük ve en sağlam değişimlerden birinin meydana gelmesine sebep olmuştur. Hal böyleyken, böyle bir büyük işi gerçekleştirmek yolunda dahi adalet ve merhametten hiç ayrılmamıştır. Bunun için de, onun büyük ismi, halâ dünyanın her tarafında insanlığa övünme vesilesi olan belli sayıdaki büyüğün şanlı isimleriyle beraber hürmet ve hayranlıkla anılır. Selahaddin Eyyubi 1193’te, 57 yaşında iken Şam’da vefat etti. Mısır seferine çıkan Yavuz Sultan Selim Han tarafından kabri ziyaret edildi ve vasiyeti gereğince kefeni bir mızrağın ucuna takılıp ölümü müslümanlara duyuruldu. Selahaddin’in kefenini halka gösteren münadi şöyle seslenmişti: “Ey Müslümanlar! İşte bunca devlet ve mülkün sahibi olan Sultan Selahaddin vefat etti. Öyleyse Allah’a kullukta gevşeklik göstermeyin!”  
Your experience on this site will be improved by allowing cookies Cookie Policy