Takvim
Arefe
9 Zilhicce 1443
8 Temmuz Cuma
Arefe günü Kurban Bayramı’nın bir gün öncesi, Zilhicce ayının 9. günüdür. Bu günü oruçlu ve ibadetle geçirmek çok faziletlidir.
“Arafat” ve “arefe” kelimeleri aynı kökten gelen kelimelerdir. Arafat, haccın şartlarından olan “vakfe”nin yapıldığı yerin adıdır. “Durmak, beklemek” gibi anlamlara gelen vakfe görevlerini yapmak için hacılar, Mekke yakınlarında tepelik bir alan olan Arafat’a gelip bir süre beklerler.
Arafat’taki bu vazifenin zamanına, yani Kurban Bayramı’nın bir gün öncesine “Yevmü’l-Arefe”, dilimize geçen haliyle de “arefe” veya “arife” denilmiştir.
Arefe günü duaların karşılık bulduğu bir gündür. Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem, arefe günü vakfe görevini yaparken en çok şöyle dua ederdi: “Allahım, yaptığımız ve yapacağımızdan daha hayırlı olan hamd sanadır. Namazlarım, ibadetlerim, hayatım ve ölümüm senin için, dönüşüm yalnız sanadır. Geriye bıraktığım yalnız senindir. Allahım, kabir azabından, göğsün vesveselerinden ve işlerin dağınıklığından sana sığınırım. Rüzgârın getirdiği hayırdan istiyor ve rüzgârın getirdiği âfetin şerrinden sana sığınıyorum.” (Tirmizî, Deavât 93)
Arefe günü orucuyla ilgili olarak da Hz. Âişe radıyallahu anhâ annemiz şu hadis-i şerifi nakletmiştir:
Bir genç vardı; söze kulak verir, dinlerdi. Zilhicce hilâlini görünce ertesi sabah oruç tutmaya başlardı. Gencin bu yaptığından Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem haberdar oldu. Onu çağırdı ve:
– Seni oruç tutmaya sevk eden nedir? diye sordu.
Genç şöyle cevap verdi:
– Anam babam sana feda olsun ey Allah’ın Resûlü! Bu günler insanların hac ve ibadet için toplandıkları günler. Belki bu ibadetimle Allah Teâlâ beni onların duaları arasına katar.
Resûl-i Ekrem sallallahu aleyhi vesellem cevaben buyurdu ki:
– “Bu günlerde tuttuğun her bir günlük oruca bin köleyi azat etme, bin deve kurban etme ve Allah yolunda cihad etmek üzere bin at verme sevabı var. Arefe günü olunca da iki bin köle azat etme, iki bin deve kurban etme ve iki bin at verme sevabı ihsan edilir.” (Tenzîhü’l-Şerîa, 2/148)
Kurban Bayramı
Kurban Bayramı’nın Birinci Günü
10 Zilhicce 1443
9 Temmuz Cumartesi
Rabbimize hamdolsun, ihsanıyla bizleri bu yıl da rahmet vesilesi olan seçilmiş bir zamana kavuşturdu. Her hususta kutlu rehberimiz olan Efendimiz aleyhissalâtu vesselam Kurban Bayramı için de ümmetine yol göstermiş, bu bereketli günlerin değerlendirilmesi hususunda yolumuzu aydınlatmıştır.
Allah Resûlü sallallahu aleyhi vesellem, Zilhicce ayının dokuzunda Sevik gazasından döndü. Ertesi gün, yani Zilhicce’nin onuncu günü sabah erkenden ashabı ile birlikte namazgâha gitti. Hz. Bilal radıyallahu anh beraberinde getirdiği mızrağı sütre olarak Resûlullah sallallahu aleyhi vesellemin önüne dikti.
Allah Resûlü sallallahu aleyhi vesellem ezansız ve kametsiz olarak iki rekât bayram namazı kıldırdı, arkasından hutbe okudu. İrad buyurduğu hutbede Müslümanlara kurban kesmelerini emretti. Kendisi de iki kurban kesti. Satın aldığı semiz, boynuzlu beyaz koçtan birini keserken;
– “Allahım! Bu, senin birliğine ve senden bana gelenlere şehadet eden bütün ümmetim adınadır”, dedi. Hayvanı boğazlarken de “Bismillahi Allahuekber” dedi.
İkincisini keserken;
– “Allahım! Bu da Muhammed ve Muhammed’in ev halkı içindir”, buyurdu ve “Bismillahi Allahuekber” dedi. Böylece onu da kendisi ve ev halkı namına kesti.
Resûl-i Ekrem sallallahu aleyhi vesellem o koçları kesmek üzere yatırırken şu mealdeki ayet-i kerimeleri okudu:
“Şüphesiz ki ben hanîf olarak yüzümü gökleri ve yeri yoktan yaratan Allah’a çevirdim ve ben müşriklerden değilim” (En’âm 79)
“Şüphesiz benim namazım, ibadetlerim, hayatım ve ölümüm de Âlemlerin Rabbi Allah içindir. O’nun ortağı yoktur. Ben bunla emredildim ve ben Müslümanların ilkiyim.” (En’âm 162-163)
Sonra; “Allahım! Bu (kurban bize) sendendir, Muhammed ve ümmetinden senin içindir, bizden kabul buyur!” deyip koçu kesti.
Böylece ilk Kurban Bayramı namazı kılındı, ilk Kurban Bayramı hutbesi verildi ve Resûlullah aleyhissalâtu vesselamın o gün kestiği kurban da ümmetinin ilk kurban oldu.
Hicrî Yılbaşı ve Muharrem Ayı
Muharrem ayı, hicrî takvimin ilk ayıdır. Hz. Ömer radıyallahu anhunun halifeliği devrinde, hicrî 17 (miladî 638) yılında Resûl-i Ekrem aleyhissalâtu vesselamın Mekke’den Medine’ye hicreti resmî takvim başlangıcı olarak kabul edilmiştir. Muharrem de hicrî yılın ilk ayı olarak belirlenmiştir.
İslâm tarihinde birçok önemli olay bu ayda meydana geldiğinden, Muharrem ayının dinî ve tarihî açıdan her zaman özel bir yeri olmuştur.
Muharrem ayı, savaşmanın haram kılındığı dört aydan biridir. Resûl-i Ekrem sallallahu aleyhi vesellem haram ayları, Zilkâde, Zilhicce, Muharrem ve Receb olarak açıklamıştır. Bu ayların özelliği sadece savaşmanın yasaklanmış olması değildir. Bu aylar içinde belirli gün ve gecelerin de kendine ait kudsiyeti vardır.
Muharrem ayı, Peygamberimiz aleyhissalâtu vesselam tarafından “Şehrullah: Allah’ın ayı” olarak nitelendirilmiş, Ramazan’dan sonra en hayırlı ve en üstün aylardan biri olarak ifade edilmiştir. Bu konuda şöyle buyurmuştur:
“Ramazan ayı dışında tutulan orucun en faziletlisi, kendisine dua ettiğiniz Allah’ın ayı olan Muharrem ayında tutulan oruçtur. Farzların dışında namazın en faziletlisi de geceleri kılınan nafile namazlardır.” (Müslim, Savm 202)