Aramak

Tartışma Programlarının Gülü

Efendim, malum televizyonlarımızda herkesler tartışıyor. Bi bakıyorsunuz köpek itlafı üzerine belediye başkanından tutun, ameliyatla köpek olmuş yurttaşlarımıza kadar ne kadar mütehassis varsa toplanmış, hep bi ağızdan sesler çıkarıyorlar. Bi bakıyorsunuz, sabah namazı vaktine ayarlı bilmem ne meydanı denen programda millet birbirine girip, ecdadımızın muharebe meydanlarındaki hatıralarını canlandırmaya kalkışıyorlar. Hakikati tartamayanlar işte böyle tartışıyorlar muhterem karîler. Geçenlerde bendeniz Kanal 97’nin bi tartışma programına davet edildi. Spiker kardeşim telefonda “aman Reha üstad, bu tartışmada mutlaka sizin de yer almanız gerek” deyince, elbette “vazife başa düştü, madem memleketin bana askerlik ve vergi haricinde böyle mukaddes bi mevzuda ihtiyacı var, hemen sarkayım” dedim. Amma, televizyoncu kerratalar başka kimin katılacağını asla söylemedikleri için ben hazırlıklı gitmeyi yeğledim. Yani, yanıma yeterince fışkırtmalı su şişesi, kaza anında müdahale için Kızılay işaretli ilk yardım kiti, kâfi miktarda kuduz aşısı aldım ve vaktinden evvel stüdyoya damladım. Efendim, meğerse tartışacağımız konu, bi şarkıcının başka bi sanatkâr kardeşimizin kedisi hakkında sarfettiği “ciğer sapığı” lafını konuşmakmış. Bendeniz haricinde programa katılanlar şöyleydi: Tartışmanın mevzuu olan tekir kedi hazretleri, kedi psikologu Muhlis Pisigiller, sanatkârın eski hizmetçisinin uzaktan akrabası bizzat, kedinin o günden evvelki ellibeş televolede görüntülerini çeken kameraman, kedinin şarkı söyler gibi hallerini bi gecede tam otuzüç kerre gösterip, şu zavallı memlekette tam kırkbeş insanın aklını zayi etmesine vesile olan muhtar adaşım, kediye hakaretin memleketimizin Evropa’yla olan münasebetlerine nasıl tesir edeceğine dair laf edecek muhterem bi monşer diplomat. Evveeet, hazirun böyle olunca, tartışma programı çok renkli ve parlak oldu. Nasıl olmasın ki, sabaha doğru dörtte stüdyodan çıkarken, hasım şarkıcı kedinin tırmalama yaralarını göstermek için bi hastaneye giderken, psikolog Pisigiller, spikeri halâ insanların kediden geldiğine ikna etmeye çalışıyordu da spiker, “valla ben maymundan geldiğimi biliyodum” diye hayretle ona laf yetiştirmeye çalışıyordu. Muhtar efendi, “bi dakka efenim, ben sizin lafınızı kestim mi ki, siz benim çaya koyduğum şeker sayısını kesiyorsunuz yani?” diyerek yaklaşık üç saatten beri çaycıya bi şeyler izah etmeye çalışıyor, diplomat monşer ise bi huşu içinde sandalyesinin üzerine çıkmış: “Kediler ölmez, Evropa bölünmez” diye bağırıyordu. Bendeniz bu uzun gecenin akabinde yorgun-argın eve vardığımda dayak yemişten beter olmuştum. Uyuyakalmışım tabi. Ertesi sabah hanıma beni o gece nasıl bulduğunu sorduğumda şöyle garip bi cevap verdi: “Reha Efendi! Hadi öbür manyakları anladım amma, senin gibi medeni bi zatın nasıl olup da o mikrofonu ısırdığını, o sünepe spikerin ağzına biber sürmeye kalkıştığını anlamadım. Ya o monşere zorla okutturduğun “Kediciiim mırnav mırnav der, kediciim benden ne ister?” şarkısı da neydi efendi? Hadi bakiim, kalk giyin, akıl doktoruna gidiyoruz, hadi seni gidinin efendisi!”    
Your experience on this site will be improved by allowing cookies Cookie Policy