Aramak

Tavan Arası: Bir Beyit Bir İzah

“Âşiyân-ı mürg-i dil zülf-i perişânındadır
Kande olsam ey peri, gönlüm senin yanındadır.”

Fuzûlî merhumun meşhur bir gazelinin ilk beyti olan bu mısraları bugünkü dile şöyle aktarabiliriz: “Gönül kuşum dağınık saçlarının arasında yuva kurdu ey sevgili. Artık nerede olursam olayım gönlüm hep senin yanındadır.”

Bir buçuk asır öncesine kadar edebiyatımızın bütün sembol ve teşbihleri tasavvufun şemsiyesi altında gelişmiştir. Zaten Selçuklu ve hemen sonrasında yaygınlaşan Farsça ve Türkçe tasavvufî edebiyatın bütün üstatları sûfî zatlardır. Dolayısıyla bizim edebiyatımızın anahtarı, tasavvufu bilmek ve anlamaktan ibarettir.

Bu beyitte de şairin maksadını bu anahtarla anlamak mümkün. “Nerede olursam olayım gönlüm hep senin yanındadır” ifadesi aslında tasavvufî bir usul olan râbıtanın çok güzel bir tarifi ve uygulamasıdır. Edebiyatımızdaki sevgilinin yüzü, gamzesi, kaşı ve zülfü de rabıtanın dile getirilişidir. Tabii zamanın kültürü ve edebiyatı çerçevesinde...

Şairler, bu ifadeleri Sadî Şirâzî, Hafız-ı Şirâzî, Hz. Mevlânâ gibi tasavvufî divan sahibi zatlardan almışlardır. Zaten erken dönemde şiirlerde anlatılan sevgili öncelikle mürşid-i kâmildir. Divanlar da tasavvuf erbabı kimselerin eserleridir. Fuzûlî gibi büyük şairlerimizin de divanlarında bolca tasavvufî anlamlı semboller kullanılmıştır. Şairlerimiz mısralarında bu kalbî rabıtayı çok güzel benzetmelerle anlatmışlardır.

Your experience on this site will be improved by allowing cookies Cookie Policy