Şeyhülislâm Ebussuud Efendi’nin Oğlu
Osmanlı’da âlimlerinin hayatlarını anlatan eserlerde hayli ilgi çekici bilgiler buluruz. Özellikle de Şakâiku’n-Numâniye’de. Bu eseri Taşköprüzâde hazretleri yazmıştır. Osman Gazi’den başlayarak 1558 yılına kadar yaşamış âlimleri yazmıştır. Daha sonra gelen müellifler de bu güzel hizmeti devam ettirmişler, bu esere zeyiller yani ekler yazmışlar. Bu zeyiller Osmanlı’nın sonuna kadar devam etmiş ve Şakâik üzerine 90 civarında zeyl yazılmış.
Bu zeyllerden biri Âşık Çelebi’nin Tetimmetü’ş-Şakâiku’n-Numâniye’sidir. Âşık Çelebi’nin vefat tarihi 1572’dir. Yani Taşköprüzâde hazretleri eserini yazdıktan sonraki on dört yıllık bir zamanda temayüz etmiş âlimler de böylece esere girmiştir. Bu âlimlerden biri de Şeyhülislâm Ebussuûd Efendi’nin oğlu Ahmed Çelebi’dir. Âşık Çelebi onunla bizzat tanışmış, pek çok defa meclisinde bulunmuş. Onun ilme başlayışını ve devamını şöyle anlatıyor:
“İlim ehlinin umumu, bu şerefli oğulun ‘Çocuk babasının sırrıdır” sözünün ispatı olduğu hususunda ittifak etti. Kur’an’ı hatmettikten sonra muhtasar eserleri okumaya başladı. Beliğ kasideler ve ilmî risaleler ezberleyip her bir kitabı dikkatle anlayarak okudu. Önemli metinleri dikkate şayan bir biçimde ezberledi. Her gün, gündüzleri babasının parlak öğrencilerinden ve ileri gelenlerden olan hocasına, gelenek üzere okunan eserleri okurdu. Geceleri de babasının yanında kalır, gece boyu ondan çokça bilinen ve dilden dile dolaşan enfes beyitler, nadir bilgiler ve zarif nükteler öğrenirdi. On yaşına geldiğinde yaşı elliye altmışa gelmiş kimselerin çoğunu zorlar hale gelmişti. Araştırmacılık bakımından geniş bir kabiliyete sahip olmasının yanında kalbi güçlü, cesur yürekli ve akıcı dilliydi. Yanında hiç kimse ilmî mesele konuşmaz oldu. Nice uzun sakallı kimseler ona boyun bükmüş, ilim mertebelerine sahip kimseler önünde birer birer devrilmişti.”
Ahmed Çelebi genç yaşta İstanbul’daki önemli medreselerden birine müderris olur. Daha sonra Süleymaniye Medresesi’ne, ondan sonra da Sahn-ı Seman’a müderris tayin edilir. Ancak bu büyük âlim henüz yirmi altı yaşında iken vefat etmiştir. Âşık Çelebi şöyle anlatıyor:
“Pek çok defa onu gördüm ve meclisinde bulundum. Kur’an’dan bir aşrı tek sefer dinlemeyle ezberlediğini gördüm. Aynı şekilde altı, yedi hatta on beyti de tek seferde ezberlediğine şahit oldum. Mesela hiç düşünmeden, irticalî olarak sâd kafiyeli benzeri görülmemiş harika bir şiir yazabilir, bu şiirini mesela ayn kafiyesine dönüştürmesi istendiğinde olabilecek en kısa sürede bahrini, ilk muzarisini ve anlamını değiştirmeden bu dönüşümü yapabilirdi. Sohbet meclisinde hangi ilme dair bir mesele gündeme getirilse öncesini ve sonrasını söyleyecek şekilde çok sayıda kitaptan bir veya birkaç sayfa bilgi verirdi. Tarih, nâdirât ve muhâdarât konularında oldukça derinlik sahibiydi. Çok güzel şiirleri ve beliğ münşeâtı vardı.”
(Âşık Çelebi, Tetimmetü’ş-Şekâiku’n-Numâniyye, Çev., Muhammet Hekimoğlu, Türkiye Yazma Eserler Kurumu Başkanlığı Yay., İstanbul, 2022, s. 70-72)
Ayın Kelimesi: Mevlid
Dilimize Arapçadan girmiş olan “mevlid” kelimesini ve kardeşlerini günlük hayatımızda çokça kullanırız. Gelin manasını ve kardeşlerini bir hatırlayalım:
- Veled: 1. Çocuk. 2. Oğul. 3. Afacan, yaramaz çocuk.
- Velâdet / Vilâdet: Dünyaya gelme, doğma, doğum, doğuş.
- Evlâd: 1. Bir anne baba için kendi oğulları veya kızları. 2. Birinin soyundan gelen kimseler, soy sop, sülâle, zürriyet. 3. Varlığına, yetişmesine sebep olunan kimse(ler). 4. Yaşı daha küçük olanlara karşı kullanılan hitap sözü.
- Mevlûd: 1. Doğmuş. 2. Yeni doğmuş çocuk, bebek. 3. Mevlid kelimesinin halk ağzındaki şekli.
- Mevlid: 1. Doğma, doğuş. 2. Doğum yeri. 3. Doğum zamânı. Özellikle Hz. Muhammed sallallahu aleyhi veselemin dünyaya geldiği zaman. 4. Hz. Muhammed sallallahu aleyhi veselemin dünyaya gelişini ve onun hayatındaki peygamber olma, miraca çıkma gibi önemli olayları anlatan manzum eser; özellikle Süleyman Çelebi’nin asıl adı Vesîletü’n-Necât olan eseri. 5. Süleyman Çelebi tarafından yazılan ve “Mevlid” adıyla meşhur olan manzum eserden bazı bölümlerin okunmasıyla yapılan dinî merasim.
- Tevlid: 1. Doğurma. 2. Meydana getirme, sebep olma, yol açma.
Bir Beyit Bir İzah
“Kanda kim ol sultân-ı kevneyn ola yâd
Düşe her hüsn ehline anda kesâd.”
Bu beyit, Şemseddin Sivâsî hazretlerinin Mevlid’inde geçiyor. Sivâsî hazretleri beyitte; “Her nerede iki cihan sultanı Peygamber Efendimiz sallallahu aleyhi vesellem anılsa, o anda diğer bütün güzel(lik)ler kaybolur gider.” diyor.
Mevlid-i Şerif dediğimiz eserler Efendimiz sallallahu aleyhi vesellemin faziletini ve üstünlüğünü ikrar için yazılmıştır. Bu eserler Osmanlı’ya mahsus da değildir. Asr-ı Saadet’e kadar geri gider. Mesela 1296’da vefat eden İmam Busîrî hazretlerinin Kaside-i Bürde’si asırlardır elden düşmemiştir. Bu kasidede Efendimiz’in âlemlere rahmet olarak yaratıldığı, bütün peygamberlerden üstün olduğu, insanlığın ona muhtaç bulunduğu çok veciz beyitlerle ifade edilmiştir. Bizde mevlid denilince ilk akla gelen eser ise Süleyman Çelebi hazretlerinin Vesîletü’n-Necât’ıdır. Bu eserin yazılış hikâyesi de ilginçtir:
İranlı bir vaiz, Bursa Ulu Cami’de bütün peygamberlerin eşit olduğunu, Efendimiz’in bir üstünlüğünün bulunmadığını iddia eder. Arap bir âlim adama cevap verir fakat dinleyenlerin kafası karışmıştır. Caminin imamı olan Süleyman Çelebi hazretleri orada bir beyitle cevap verir, sonra da bu eseri yazar. Vesîletü’n-Necat isimli bu manzum eser o kadar çok sevilir, o kadar çok okunur ki başka zatlar da bu sevaptan pay almak isterler. Bu yüzden Türkçede iki yüzden fazla Mevlid-i Şerif yazılmıştır. Yukarıdaki beyit de Şemseddin Sivâsî hazretlerinin mevlidindendir.
Bir Söz
“Mevlid-i Şerif’te, bir araya gelen insanların Kur’an-ı Kerim okumasından, nübüvvetin başlangıcının ve Efendimiz’in doğumundaki mucizelerle ilgili hadis-i şeriflerin rivayetini dinlenmesinden ve sonrasında kurulan sofralarda yemek yenip kalkılmasından ibaret olan mevlid, güzel adettir. Mevlidi kutlayan, Efendimiz sallallahu aleyhi vesellemi övüp doğumuyla mutluluğunu izhar ettiği için sevap kazanır.”
İmam Süyûtî, kuddise sırruhû