Aramak

Telkâri

Günümüzün seri üretim anlayışı, birçok klasik el sanatımızı unutturmuş bulunuyor. Oysa klasik sanatlarımız, yüzyılların süzgecinde el emeği göz nuru ile yoğrulurken, medeniyetimizin ruhunu da yeni yüzyıllara taşıyıp aktarmakta.
Eski sanatkârlarımız, bugün bütün dünyanın hayranlığını kazanan eserlerini meydana getirirken, inançları ve dünya görüşleri sebebiyle yaptıklarıyla gururlanıp, yazıya dökmemişlerdir. İşte bu sebeple, günümüz araştırmacıları, klasik İslâm sanatları ile ilgili bilgileri, artık sayıları iyice azalmış ustalardan alabiliyorlar. O ustalar da olmasa, bu sanatlardan yeni nesillerin bihaber olması işten bile değildi. Klasik sanatlarımıza ait çoğu eserlerin, bugünün teknolojisiyle yapılması imkansız denecek kadar zor. Her bir parçasında sabır, emek... zerafet, incelik... ve en önemlisi, çok özel bir anlayış ve ruh. Böyle nadide eserleri, ancak kolleksiyoncularda, müzelerde, ya da aile yadigarı diyerek evinde muhafaza edenlerde görebiliyoruz artık. Bu yazımızda işte böyle bir sanatımızdan, “Telkari İşi”nden söz ediyoruz. Telkariye aynı zamanda ‘vav’ harfi biçimindeki motifinden dolayı “vav işi” de denir. Ayrıca bu sanatta, işin yapımında parçalar teker teker, bir çift cımbız gibi ince bir araç ile bir araya getirildiğinden “çift işi” adıyla da bilinir. Birçok sanatımızda olduğu gibi, telkaride kullanılan malzemeyi ustanın kendisi yapar. Bu iş için yarım santimlik gümüş çubuklar haddeden geçirilerek 1 mm’lik tel haline getirilir ve usta yapacağı işin, kağıt üzerinde tasarımını yaparak işe koyulur. Telkari işi iki ana kısımdan meydana gelir. Birincisi muhtaç denilen iskelet kısmı, ikincisi de bu iskeletin içine yerleştirilmiş, “vav”, “kake”, “duday”, “gül”, “tırtıl”, “güverse” gibi adlar alan motiflerdir. İşe ilk önce iskelet kısmı oluşturularak başlanır. Bu iskelette kullanılan telin kalınlığı motiflerin tel kalınlığının iki katıdır. Muhtaç’tan sonra ara boşluklar teker teker büyük bir titizlikle motiflerle doldurulur. Telkari işinde parçalar ana iskelete kaynak yapılır, eski tekniği bilmeyen günümüz ustalarından bazıları lehimle onarım yaparak işi bozdukları gibi, onarılamaz bir duruma da getirmişlerdir. Çünkü lehim yapılan bir işe bir daha kaynak yapılmaz. Milimetrik tellerin kaynak yapılması çok güçtür. Isı biraz fazla kaçarsa telin kendisi erir. Bunun için ayarı belli ölçüde düşürülen gümüş, bir güderi parçası içine eğelenerek küçücük tanecikler halinde toplanır. Küçük gümüş tanecikleri toz boraks ile karıştırılır, işin birleşecek yerlerine eklenir. Kaynak için, içinde zeytinyağı, gazyağı kullanılan koni şeklinde, içine fitil yerleştirilmiş bir ocak kullanılır. Bu ocağın fitilinin ucundaki alevi kontrol etmek için de, bir üfleme borusu kullanılır. Yapılan iş, bir ceviz ağacından yapılmış levha üzerine konulur, aleve yakın hizaya kaldırılıp üfleme borusundan hava üflenir. Üflenen hava, alevi işin üzerine yayar ve böylece kaynak işi bitmiş olur. İskeletin yapımından sonra motifleri yerleştirme işi de aynı şekilde devam eder. Tüm bu çalışmalar bittikten sonra, eserin cinsine göre gerekli yerlerine pul, güverse gibi süs unsurları koyularak iş bitirilir. Hacimli eserler de ise, madenden veya sert ağaçlardan kalıplar kullanılır. Telkariden sayılamayacak kadar çok çeşitte eserler yapılmıştır. Sık rastlananlar, tütün kutusu, fincan zarfları, tepsiler, aynalar, kemerler, tepelikler ve sigara ağızlıklarıdır. Yurdumuzda telkâri işinin en önemli merkezi Mardin’in Midyat ilçesidir. Buranın işleri son derece zarif ve kıymetlidir. Ayrıca Sivas, Edirne, Diyarbakır, Elazığ, Trabzon, Bursa ve Beypazarı da telkarinin yapıldığı yörelerdir. Bunun yanısıra Avrupa’daki Osmanlı topraklarında da bu sanat  yaygınlaşmıştır. Eski telkâri ustalarından pek azının ismi biliniyor. Bunun sebebi, telkâri işi üzerine imza ve tarih yazmanın çok güç olmasıdır. Bu kısa bilgiden sonra, telkâri işiyle yapılmış eşyalara daha bir dikkatle bakacağınızı ve onun her bir parçasının uzun bir zaman diliminde, meşakkatle yapıldığını hatırlayacağınızı umuyoruz. Kimbilir belki günün birinde elinize telkâri işiyle yapılmış güzel bir eser geçer. Her ne olursa olsun yapmamız gereken, medeniyetimizin sabır ve zerafet ruhunu taşıyan bu güzel eserleri koruyup, bizden sonrakilere taşımak!
Your experience on this site will be improved by allowing cookies Cookie Policy