Aramak

TENCERE

Eril Enerji Yetmezliği

Yıllardır yazıp duruyorum. Kadın ve erkek eşit değildir, diyorum. Rabbim kadına ayrı erkeğe ayrı donanımlar yüklemiş, her iki cinse de bu çapta sorumluluklar vermiştir diyorum. Son yüzyılda kadın ve erkek eşittir nârâları atanlar, eşitliğin adalet anlamına gelmediğini bir türlü öğrenemediler diyorum. Ama kime diyorum!

Eşitlik diye diye erkeğe kadın işlerini yüklemeye çalıştıklarından beri ne erkeklerde huzur kaldı ne de kadınlarda. Yolun başında bu mesele kadınların lehineymiş gibi görünse de işin nihayetinde gelinen nokta onları da mutsuz ediyor. Çünkü kadınların alması gereken sorumlulukları biraz fazlaca alan erkeklerin de eril enerjisi gitgide düşüyor ve finalde büründükleri rol kadının fıtratını memnun etmiyor.

Sonra yetinmiyor, derdimi daha açık izah edebilmek için somut örnekler veriyorum. Eğer 8 yaşındaki bir çocuğa ve 35 yaşındaki bir adama 19’luk damacanayı verip, hadi bakalım sırtlanın ve şurdan şuraya kadar taşıyın derseniz, bu durum şartlar bakımından eşitliktir. Ama adaletli değildir.

Ara sıra böyle uzun uzun anlatıp örnekler vermek dışında yapmak istediğim şeyler de oluyor, yalan yok. Örneğin kadın erkek eşittir diye tepinen bazı kadınları maden ocağında çalıştırasım ya da komando eğitimine gönderip sırtlarında 30 kiloluk çantayla dağ bayır gezdiresim de geliyor. Belki o zaman anlarlar diyorum, kadının kadın erkeğin erkek sorumluluklarıyla yetinmesinin en fıtrî ve doğru yol olduğunu.

– Ne iyi ettiniz de geldiniz bacanak! Kaç zamandır görüşemiyorduk.

– Öyle valla abi. Biz de kaçtır gelelim gelelim diyoruz, bir türlü nasip olmuyordu. Lâf aramızda senin baldızla biraz limoniydik kaç gündür. Hadi gidelim sen de ablanı gör, iyi olur açılırsın dedim, çıktık geldik.

– Hayırdır bacanak? Bi tatsızlık mı var?

– Aslında her zamanki şeyler. Ne yapsam yaranamıyorum abi. Vay ince ruhlu değilki-lermişim, yok efendim özel günleri unutuyormuşum da bilmem ne!

– Oooo, ihale büyük desene! Ne yaptın, evlilik yıldönümünüzü unuttum deme sakın!

– Yok abi, onu unutmak ne haddime! Ne evlilik yıldönümümüzü unuturum ne doğum gününü ne de başka önemli günleri. Geçenlerde bunu istemeye gittiğimiz günün sene-i devriyesiymiş, onu unuttum. O gün de yoğunduk şirkette, insanlık hâli işte, iş güç derken çıkıvermiş aklımdan. Sen misin unutan! Ne duygusuzluğum kaldı ne odunluğum.

– E, sen de ayıp etmişsin ama. İsteme günü unutulur mu yahu! Onu eskisi gibi sevmediğini düşünmüştür kızcağız.

– Nerden bildin?! Aynen böyle söyledi zaten. İlk yıllarda unutmazmışım da, sevgim azalmış da, aldı bir kavga ki sorma!

– Nerden bilecem, ben de bi model üstüyle evliyim ordan biliyorum. Kusura bakma ama seninki de kabalık. Ne yaptın, gönlünü aldı mı bari hatanı anlayınca?

– Neresi hata bunun abicim, bari sen yapma! Gören duyan da insanlık suçu işledim zannedecek!

– Aaaa, öyle deme. Yapmışsın bi hata, delikanlı gibi arkasında duracaksın. Bak şimdi bunlar içerde ablasıyla sohbet muhabbet derken morali biraz düzelmiş olur. Buradan çıkınca da alıyorsun hanımını, doğruca açık bi kuyumcu buluyosun. Hata büyük, özrü de büyük olmalı!

– Ne yapacağım çeyrek altın mı takacağım özür için?

– Dalga geçme oğlum, bi bileklik bi yüzük, ne bileyim ben, seçersin işte kafana göre bi şeyler. Ordan evinize gidince de başköşeye oturtup kahvesini yapıyosun. Yanında muhakkak çikolatası lokumu falan olsun. O kahvesini içerken sen de hemen banyoya koşup çamaşır varsa makinaya atıyosun, onlar yıkanana kadar ütüye girişiyosun. Çocukların ödevlerini kontrol edip yatmadan yarınki yemeği de bi zahmet yapıyosun. Başka türlü düzelmez aranız.

– Şaka yapıyor olduğuna inanmak istiyorum şu an.

– Ne şakası, şaka yapılacak hâlimiz mi kalmış bizim?! Bak bana... Siz gelmeden önce camları sildim. Şu yediğin kurabiyeleri ben yaptım. Yalnız bunun üzümlüsü efsane oluyo bacanak, hatırlat, giderken tarifini vereyim. Altını hafif yaktım gibi ama güzel olmuş yine de de mi?

– Abi?!.

– Perdeleri de astım, yarına hiç işim kalmadı çok şükür. Siz gittikten sonra çocukların banyosunu da yaptırdım mı ohh değmeyin keyfime, rahat rahat uyurum artık bugün. Eee, malum, sabah mesai erken benim. Sen abi sözü dinle, bak dediğimi tut, pişman olmazsın.

– Ama… yani… sen baya baya ciddisin?

– Ciddiyim tabii. Sen bu evlilik bunca yıl nasıl devam etti zannediyosun? Madem ki evlenmeye cüret ettik, o hâlde bunları yapmaya mecburuz. Yapma da gör bakalım, bir gram huzurun kalıyo mu? Ben bugün bu işleri yapmasaydım biz de kavga ederdik, ama ben naaptım? Akıllı davranıp tedbirimi aldım. Gerçi belim kırıldı ama olsun, kavga etmekten iyidir. Hadi sen çık yavaştan, kuyumcular kapanmadan yola düş. Bak yabancı değilsin diye böyle rahatça git diyorum ha, yoksa ev senin evin biliyosun. Aaa kurabiyenin tarifini unutuyodum az daha! Nerdeydi benim defterim? Hanıııım? Sana zahmet ordan benim tarif defterimi getirir misin? Bulaşık önlüklerimi koyduğum çekmecede olacaktı hayatım...

Sizi bilmem ama ben belinde fistolu mutfak önlüğüyle mantı açan bir baba modeli görmek istemem evimde. Elbette hastalık, yorgunluk durumlarında beyler bize destek verecek. Zaten eşine yardım etmek sünnettir. Fakat bu mesele rutine biner, dahası onların görevi hâline gelmeye başlarsa işte orda hem aile düzeni için, hem de kaçınılmaz olarak ümmetin geleceği için büyük sıkıntılar doğar. Nasıl ki biz gün içinde bulaşığımıza mola verip gidip adamların çalıştığı inşaattaki kumu karmaya yardım etmiyorsak, ne bileyim çalıştığı lokantasında servis yapmıyor, şirketlerine gidip hesaplarını kontrol etmiyorsak; onlardan da düzenli olarak her gün bizim sorumlu olduğumuz işleri yapmalarını bekleyemeyiz.

Aksi hâlde rol modellerini elinde toz beziyle görerek büyüyen erkek evlatların cam silmeye, oyuncak bebeklere kıyafet dikmeye, örgü örmeye falan merak salması yakındır, benden söylemesi!

Your experience on this site will be improved by allowing cookies Cookie Policy