Tarih kitapları ne derler bilmem ama bana kalırsa parayı Lidya’lılar, onu harcamayı ise kadınlar bulmuştur.
İnsanoğlunun para harcama ile ilişkisinin detayları her devirde değişkenlik gösterse de değişmeyen tek şey vardır. O da kadınlarla alışveriş arasında, erkeklere göre çok daha derin bağların olduğu hakikatidir.
Erkek ırkı parayı kadınlar harcasın diye kazanır. Onlara kalsa hayatta kalacak kadar yiyecek, içecek ve barınma ihtiyaçlarını gidermek minimum seviyede halledilebilecek bir meseledir. İşin detayları, estetiği, diğer tüketicilerle olan mukayeseler gibi mevzular çok daha geri planda yer alır. Ama kadınlar, ihtiyaçla lüks arasındaki dengeyi tutturmakta çoğu zaman zorlanır.
Dikkat ederseniz çağlar boyunca erkeklerin verdiği dünya malı mücadelesi hep hanımların gönlünü hoş etmek için olmuştur. Onlar memnun olsun diye avlanır, toprağı ekip biçer, denizlerin dibine dalıp inciler çıkarır, olmadı savaş çıkarır, ganimetleri ve altınları finalde kadınlara sunar! Hülasa, hemen her borçlu erkeğin arkasında bir türlü memnun olmayan bir kadın vardır.
Bu genellemelere itiraz edip “ama hepsi aynı değil” diyenleriniz olacak, biliyorum. Elbette sözüm yeryüzündeki tüm kadınlara değil. Fakat istisnaların kaideyi bozmadığı şeklindeki o veciz gerçek beni doğrulayacaktır.
. . .
– Amma da söylendin yâhu! Alt tarafı bi’ düdüklü almamız gerek dedim, ne dedim sanki? Düdüklü emekliye ayrılalı iki sene oldu da ben idare ediyodum! Geçenki kuru fasulyeyi tam dört kere pişirdim. Yenisini almak için tavanda fasulye desenleri görmeyi mi bekleseydim yani?
– Tamam tamam, bi’ şey demedim! Bir söyle bin işit... alacağız artık çare yok!
– Savaşa girmişiz gibi konuşma Salih bey! Bak mağaza personelinin yanında da böyle bıdır bıdır söylenip durma, rezil etme beni... Meraba canım, düdüklü bakacaktık biz...
– Buyrun hoş geldiniz, tabi bakalım. Şunlar yeni geldi, şunlar da bir önceki modeller. Ama en çok satan modelimiz şunlar. Bu yedi litre alıyo, kilit sistemi çok sağlam. Kullanımı da rahat.
– Ayyy, yedi litre olanlardan istiyorum ben zaten. Haşlama yaparken o kemikler sığmıyodu eskisinin içine. Şu takım kaç parça? Şu üstünde kampanya yazan?..
– 124 parça. Eğer düşünürseniz şu an çok uygun fiyatı. Yarın kampanya süremiz sona eriyor, ihtiyacınız varsa kaçırmayın derim.
– Aslında var, evdeki yemek takımının kâselerinin çoğu kırıldı. İki misafir gelince cam kâselere koyuyodum çorbaları. Salih Bey bi’ baksana şunlara? Hazır indirimdeyken alsak mı bi’ yemek takımı? Bak kampanya yarın bitiyomuş, kaçırmayalım.
– Nasıl alacağız hanım, çok taksidimiz var sen de biliyosun. Düdüklüyü bile zorlanarak alacağız, öbür taksitler bitmeden kıpırdayamam.
– Hallolur hallolur onlar, dur sen. Şu yanındaki çaydanlık nedir, hediyesi mi?
– Hediyesi değil de biz set olarak kampanya yaptık onları. Kahvaltı takımı, tencere takımı, kaşık çatal seti, cezveler, düdüklü ve çaydanlık hepsi içinde. Düğün seti kampanyamız. Bakın eğer o şekilde düşünürseniz çok daha avantajlı olur sizin için. Bunun da kampanyası bu akşam bitiyo, hatta bitmiş bile olabilir şu dakika.
– Hii! Duydun mu Salih Bey, kampanya her an bitebilirmiş, bak çabuk karar vermemiz lazım! Evdeki çaydanlığın kulpu sallanıp duruyodu zaten. Tencereler desen artık kalay tutmuyo, çarşıdaki kalaycı da kapandı. Şimdi almasak bir iki ay sonra zaten alacaktık, hiç değilse indirimli almış oluruz?
– Hanım, tamam da bak kızcağızın yanında konuşturuyosun beni, başka takside girecek imkânım yok diyorum. En azından yaza kadar...
– Hallolur hallolur. Önümüzdeki ay altın günü bende nasıl olsa. Olmadı bi’ kaç çeyrek bozdurur buraya veririz. Şu düğün setini alırsak kahvaltı takımını değiştirebiliyo muyuz peki? Desenini pek beğenmedim de.
– Tabii ki değiştiririz, yeter ki alın... yani yeter ki isteyin. Şöyle kare olanı var, şu pudra renklerden var... Bu arada eğer pike ihtiyacınız varsa çift kişilik pike takımlarımız da kampanyada şu an. Eğer alacaksanız kampanyamız tam kırk beş saniye sonra bitiyor.
– Saalih beeeeey! Kooooş! Kırk beş saniye diyoo! Misafir pikelerinin iplikleri ayrıldı tel tel oldu, sermeye utanıyo insan. Kampanya bitmemişken alıverelim şurdan iki takım daha, yavaş yavaş öderiz!
– Yahu ben Sankritçe mi konuşuyorum burda! Alamam diyorum, alamam! Takside makside giremem! Geldiğime geleceğime pişman oldum yine!
– Öderiz Salihim öderiz, borç yiğidin kamçısıdır, öderiz yiğidim benim... Hadi ama bak otuzyedi saniye kaldı kampanyanın bitmesine! Otuz altı... otuz beş... oturz dört...
– Hanım alıyosan al şu düdüklüyü çıkalım! Yoksa Yaradan’a sığınıp kapacam şu düğün setindeki servis çatalını, dalacam gümüş çay setine!
– Öderiz diyorum, altın günü bende. Canım sen sar bize şu düğün paketini hemen, kahvaltı takımını da şu pudra olanından koy, içine de iki takım, yok yok üç takım pike atıver, birisi tek kişilik olsun. Ben düdüklüyü arabaya götürüyorum arkamdan çaydanlıkları getiriver ablacım. Hadi bak adam züccaciyeye doğru koşuyo çabuk ol!
. . .
Bizim ruhumuz estetiğe, süsleyip püslemeye, her şeyi en güzel şekilde sunmaya yatkındır, kabul. Erkekler gibi bir şeyin yalnızca fonksiyonuna değil bir sürü detayına bakarız, o da kabul. Ama bazen bunun hudutlarını zorlayınca hayatı hem kendimize hem de beylere dar ediyoruz, siz de bunu kabul edin!
Kendimizi, yuvamızı, eşyalarımızı ille de diğer Âdemoğullarıyla mukayese edeceksek başka meselelerde mukayese edelim. Daha iyi bir kul olmaya, hanelerimizi daha huzurlu bir yuva haline getirmeye, yavrularımızı daha şuurlu ve özenli yetiştirmeye harcayalım bu enerjimizi.
İmkânımız varsa, elbette canımızın istediğini alalım; elbette en güzel eşyalar, takılar bizim olsun. Müminlere her şeyin en güzeli yakışır. Ama eğer imkânlar kısıtlı ise de ne kendimizi ne de eşlerimizi, babalarımızı, oğullarımızı darlamayalım. Evimize gelen misafirler güler yüzümüzle, tatlı dilimizle değil de pikenin iplikleriyle ilgilenecek kadar gönlümüze uzak iseler zaten yatıya gelmezler emin olun. E, bir de bizim beğenmediğimizi eline geçirecek olsa bayram edecek nice garip gurebâ olduğunu hatırlayalım. İnfak lüksten hayırlıdır, unutmayalım. Haydi kalın sağlıcakla..