Aramak

Ümmetin Miracı Seyr u Süluk

Geçtiğimiz ay Mirac gecesini idrak ettik. Bu vesile ile Mirac mucizesi üzerine düşünme fırsatı bulduk. Mirac mucizesine Allah Rasulü’nün (A.S.) bize anlattığı şekilde iman ediyoruz. Peki bu mucizeden bize kalan, sadece ona iman edip, gelecek Receb ayının 27. gecesini beklemek mi? Elbette hayır. Hiç şüphesiz Mirac, dünyada sadece Hz. Rasulullah (A.S.) Efendimiz’e nasib oldu. Ancak, bu manevi yakınlığın değişik şekilde ümmet tarafından yaşanması da mümkün. Rasulullah (A.S.) Efendimiz’e verilen Kur’an mucizesi ve yeni bir din getirme yetkisinin dışındaki mucizelere, onun ümmetinin salihleri de vâris olabilirler. Bu, onlar için bir “keramet” veya “meunet (ilahi yardım)” olur. Ayrıca Mirac mucizesi, Allahu Tealâ’ya yakınlaşmanın hangi boyutlarda mümkün olabileceğini de ortaya koyuyor. Allah’ın huzuruna ve rızasına doğru yapılan manevi yolculuğa, tasavvuf diliyle “takarrub” (Allah’a yaklaşma), “seyr u süluk” (engelleri aşıp Allah’a gitme), “vuslat” (Allah’a kavuşma) denir. Böyle bir yolculuğu Allahu Tealâ bizden istiyor. Şöyle ki: Yüce Rabbimiz, “Hepiniz Allah’a koşun” (Zariyat/50) emrini vermiş ve: “Kim Rabbine kavuşmak istiyorsa, salih amel işlesin ve ibadetinde hiç kimseyi ortak koşmasın” (Kehf/110), “Bizim uğrumuzda mücahede edenleri elbette (bize kavuşturacak) yollarımıza ulaştırırız. Hiç şüphesiz Allah, ihsan sahipleriyle beraberdir.”  buyurmuştur. (Ankebut/69) Allahu Tealâ, rıza ve sevgisine ancak peygamberine uyularak ulaşılacağını, başka yolların  ise ancak azaba götüreceğini de bildiriyor. (Al-i İmran/31-32) Bir kudsi hadiste de Yüce Allah: “Ben kuluma bana karşı kalbinde sakladığı inanç ve niyete göre muamele ederim. Kulum beni zikrettiğinde ben onunla beraber olurum. O beni gizlice içinde zikrederse, ben de onu hususi olarak zatımla zikrederim. Kulum bana bir karış yaklaşırsa, ben ona bir zira’ (el üzeriyle dirsek arasındaki mesafe) yaklaşırım. O bana bir zira’ yaklaşırsa ben ona bir kulaç yaklaşırım. Kulum bana yürüyerek gelirse, ben ona koşarak gelirim.” diyor. (Buhari, Müslim) Hiç şüphesiz Allah’a yaklaşma mekân ve yer ölçüleriyle değil, kalp ve ruhla olmakta. Ancak bu vuslat, hadiste maddi ölçülerle temsil edilerek anlatılıyor. Hadis-i şeriflerde zikredilen Allah’a hicret etmek, nefsi terbiye edip haramlardan kaçınmak, kalbi zikirle diriltmek, Allahu Tealâ’yı sevmek ve kalble onu görme derecesinde yüksek bir hale erişmek, hep bu manevi yolculuğun amelleri ve neticeleridir. İşte başından sonuna kadar bu yolculuğa tasavvufta “seyr u süluk” adı verilir. Buna “manevi sefer” de denir. Bu seferde, mülk aleminden melekut alemine, ilme’l-yakinden ayne’l-yakin mertebesine, kötü huyları bırakıp iyi huylarla süslenmeye, gafletten zikre, kafir, gafil, fasık, hasta ve katılaşmış bir kalpten, uyanık, sağlam ve Allah ile huzur bulmuş bir kalbe geçiş yapılır. Bütün mürşidler, bu yolculuğun ancak yolu bilen bir rehberle alınabileceğini söylemişlerdir. Bu rehberin, alim, arif, müttaki, kâmil ve Allah tarafından irşada ehil ve     kendisine irşad izni verilmiş olması gibi şartlara sahip olması gerekiyor. Arifler, insanın kendi başına veya ehil olmayan birisiyle bu yolu katetmesinin imkansız denecek kadar zor olduğunu söylüyorlar. Bu, zor olduğu kadar tehlikelidir de. Hiç şüphesiz, insanın nefsini terbiye etmesi, çirkin huylarından arınıp, kalbini zikir ve fikirle uyandırması, Kur’an ve hadiste övülen yüksek hallere ve üstün ahlaka ulaşması; kısacası kulun Allah’ın rızasını bulması, dünyada en büyük maksat ve en mühim iştir. Şimdi, Cibril-i Emin rehberliğinde gerçekleşen Mirac’la, bir emin mürşid rehberliğinde gerçekleşen seyr-u süluku karşılaştıracağız. Edeb Peygamberi Hz. Rasulullah (A.S.) Efendimizin yüksek edeb ve güzel hallerinden örnekler verip, ariflerin tespitleriyle Hak yolcusuna gereken iki önemli edebi hatırlatacağız.

 Güven ve Teslimiyet

Öncelikle, hak yolcusunun kendisinin manen hasta ve yardıma muhtaç, mürşidinin de bu işte ehil olduğuna inanması gerekir. Kâmil mürşid, manevi terbiyesine aldığı müridin kalbindeki samimiyetine önem verir. Mürşid, müridin acı ve tatlı hallerinde, dar ve sıkıntılı anlarında, zenginlik ve fakirlik, sıhhat ve hastalık zamanlarında, insanlar tarafından ayıplandığında, en yakınları tarafından horlandığında, hatta kendisinin müride sert davrandığında ne yaptığına, nasıl davrandığına bakar. Müridinin, Allah Rasulü’nün (A.S.) miraçtan önce çektiği sıkıntılı hallerden bir nebze tattığında ne yaptığını görmek ister. Çünkü Allahu Tealâ, kendi yolunda çekilecek çile, kıtlık, yalnızlık, hakarete uğramak ve benzeri durumlarda nasıl sabır gösterileceğini bizzat habibi Hz. Muhammed (A.S.) üzerinde göstermiş ve sonra gelen Hak yolcularına sadakat, sabır ve metanet örneği vermiştir. Bu ölçme ve tanıma bazen de bol nimet ve servet ile olur. Hak yolcusu, dünyanın en zengin insanı da olsa, mürşid-i kâmildeki marifet ve ilahi muhabbetin fakiri olduğunu, ona muhtaç bulunduğunu bilip, ‘kurtuluş reçetem onun elindedir’ demelidir. İyi ve kötü her durumda, girdiği hak yola inancını ve bu  yolda elinden tuttuğu mürşidine bağlılığını korursa, manevi yolculukta sağlam adımlarla ilerler. Bu durumda mürşidi ona, o da mürşidine güvenir.

 Kalp Temizliği

İlahi huzurda kabul görmek ve Allah tarafından sevilmek, kalbin küfür, nifak, isyan, gaflet ve kötü huylardan temizlenmesine bağlıdır. Kalbinde kibir, riya, haset, dünya sevgisi, makam hırsı, gaflet, ihanet gibi şeytani özellikler bulunan kimse, Allah yolunda bir kâmil mürşidin elinden tuttuğu zaman, mürşidin ilk işi kalbin bu kötülüklerden temizlenmesidir. Peşinden güzel ahlak ile donatılmak gelir. Manevi seyir ve ilahi huzurda kabul, ancak bundan sonra olur. Allah Rasulü (A.S.) miraca çıkarken kalb-i şerifleri, her türlü kötülükten temiz olmasına rağmen, Cebrail Aleyhisselam tarafından yarılıp, nur ile yıkandı ve tekrar saadetli göğsüne kondu. O güzel ve özel yolculuk ondan sonra başladı. Böyle bir hedefe yönelen hak yolcusunu büyük arif İmam Gazali (Rh.A.) şöyle uyarıyor: “Uzuvlarını günahlardan, nefsini alıştığı boş adet ve işlerden, kalbini karanlık ve katılıktan, sırrını kirlerden, ruhunu hissî perdelerden, aklını hayalî ve boş düşüncelerden arındırmadıkça, Allahu Tealâ’nın huzuruna ulaşamazsın.” Hak yolcusunun kalbinin temizlenmesi için en tesirli ilaç, Peygamber varisi kâmil mürşidin nazarı ve onun nezareti altında yapılan zikirdir. Bütün arifler, kalbi ve bütün vücudu saracak zikrin en önemli ilaç olduğunu belirtiyorlar. Yukarıda zikrettiğimiz kudsi hadiste belirtildiği gibi gafletten uzak yapılan zikir, zikreden kimseyi Allah’a yaklaştırır. Ayrıca, kulun göklerde anılmasını ve melekler tarafından tanınmasını da sağlar. Allahu Tealâ’nın şu sözü zikrin faziletini anlatmaya ve ona sımsıkı sarılmaya yeterli: “Kulum beni zikrettiğinde ben onunla beraberim, ben de onu zikrederim”
Your experience on this site will be improved by allowing cookies Cookie Policy