Aramak

Vakit

Sözlüklerde “zaman; zamanın belli bir parçası” anlamalarına gelen “vakit” tasavvufî bir kavram olarak dervişin içinde bulunduğu zamanı ve üzerinde hâkim olan manevi hali ifade eder. Ebu Ali Dekkâk kuddise sırruhû hazretleri der ki: “Vakit, içinde bulunduğun hâldir. Sen dünyada isen vaktin dünya, ahirette isen vaktin âhirettir. Neşeli isen vaktin neşe, üzüntülü isen vaktin üzüntüdür.”

Bu ifadeler sûfîlerin vakit anlayışının özeti gibidir. Bu anlayışın dikkat çeken tarafı, vaktin insanın dışında bir gerçeklik olarak görülmesi yerine kişinin kendi içindeki süreç olarak tanımlanmasıdır. Yani sûfîler “hâli” ve “vakt”i bir arada, bir bütün olarak ele alırlar.

Allah Tealâ’nın kullarına bahşettiği en büyük nimetlerden biri vakittir. Bir Arap atasözünde “Vakit iki tarafı keskin kılıç gibidir, sen onu kesmezsen o seni keser” denilir. Sûfîler ısrarla “vaktin muhafaza edilmesi” meselesinden bahsedeler. Vaktin muhafazası, geçmiş ve gelecek ile meşgul olmayı bırakıp, içinde bulunulan anı, şimdiyi en iyi şekilde değerlendirmektir. Yani Hak yolcusu şu anda yapması gereken, yapabileceği en hayırlı amel ve iş ne ise onu yerine getirir. Yanlış, gereksiz, boş işlerden uzak durarak vaktini muhafaza eder.

Amr b. Osman el-Mekkî kuddise sırruhû hazretlerine tasavvufun tarifi sorulduğunda şöyle demiştir: “Tasavvuf, kulun içinde bulunduğu vaktin gereğine göre o an ne yapılması gerekiyorsa onu yapmaktır.”

Aynı şekilde Şihâbeddin Sühreverdî kuddise sırruhû hazretleri de; “Vakt ile anlatılmak istenen, kula gâlip olan hâldir. Kula en fazla gâlip gelen şey onun vaktidir. Vakit kılıç gibidir. Hükmüyle uğrayıp geçer ve keser atar.” der.

İmam Şâfiî rahmetullahi aleyh hazretleri demiştir ki: “Sûfîlerle olan sohbetimde en çok onların şu sözünden istifade ettim: ‘Vakit bir kılıçtır. Sen onu kesmezsen o seni keser. Nefsini Hak ile meşgul etmezsen, nefsin seni bâtıl şeylerle meşgul eder.’”

Tasavvuf ehli “insan ömrü üç gündür” der ve şöyle açıklar: “Dün içindekilerle birlikte geçip gitti. Yarın ise yalnızca bir ümit, bir emeldir. Eğer yarına çıkarsan zaten o sana bütün imkânlarıyla beraber gelecektir. Fakat şimdi, geçip giden dünden sonra, gelmeyen yarından önce elinde bugün var. Senin zamanın bugündür; onu düşünmek, değerlendirmek gerekir.”

Peygamber Efendimiz sallallahu aleyhi vesellemin “İki günü aynı olan zarardadır.” hadis-i şerifini şiar edinen sûfîler, içinde bulundukları her anı bir imkân olarak görmüş ve bu sebeple en hayırlı şekilde vakitlerini değerlendirmeye çalışmışlardır. Sehl et-Tüsterî kuddise sırruhû hazretleri “Vakit en değerli şeydir, onu zikir ile geçir” buyurarak vaktin hakkının nasıl verileceğini açıklar. Çünkü kalbî veya kavlî zikirle geçirilen her an Allah Tealâ’ya bir tür miraç halidir. Dolayısıyla bir dakikanın bile büyük değeri vardır, zayi etmemek gerekir.

Mevlâna Celâleddin Rûmî kuddise sırruhû hazretleri der ki: “Sûfî geçmişte kalan şeyleri anmaz, onlar hakkında konuşmaz. Çünkü o her zaman bir hamle halindedir. Yaşadığın anın fırsatını kaçırmadıysan vaktin genci de yaşlısı da sensin.” Bu söz, içinde bulunduğu anın hakkını veren kişinin, gençlik çağının ertelemelerine ve ihtiyarlığın pişmanlığına uğramaksızın kazançlı olacağını anlatır.

Yine Mevlâna hazretleri şöyle der: “Acele et, vakit keskin bir kılıçtır. Ey yoldaş! Sûfî ibnü’l-vakttir (vaktin oğludur). Senin ‘yarın’ sözün tarikatta yoktur.” Bu söz, bugünün işini yarına bırakmamanın ve elden kaçan her vaktin kayıp olduğunun altını çizer.

Hak yolcusu, Allah Tealâ’ya yakınlık kazanmasına sebep olacak bir ameli yapmaya başladığında, ondan sonra başka bir amel daha yapacak kadar yaşayacağını aklına bile getirmez. Var gücüyle elindeki vakti en iyi şekilde değerlendirmeye çalışır. Cüneyd-i Bağdâdî kuddise sırruhû hazretleri “Tasavvufun başlangıcı vakti bilmektir.” der. Çünkü vaktin değerini bilmeyen insan ya geçmişle ya gelecekle uğraşır ki, bu aslında şimdinin heba edilmesidir.

Yukarıda geçtiği üzere tasavvuf ehli “vakt” meselesini açıklarken “ibnü’l-vakt” kavramını kullanır. “Vaktin oğlu” demek olan bu kavram, içinde bulunduğu vaktin hakkını veren kişiyi tarif eder. Necmeddîn Kübrâ kuddise sırruhû hazretleri; “Sûfî ibnü’l-vakttir; geçmişe de geleceğe de bakmaz. Onun geçmişe veya geleceğe bakması şimdiki vaktinin zâyi olmasına sebep olur.” der.

Your experience on this site will be improved by allowing cookies Cookie Policy