Aramak

ZORLUKLA GELEN KOLAYLIK

Cenab-ı Mevlâ Müberra kitabımız Kur’an-ıKerim’de mealen şöyle buyuruyor: “Andolsun ki sizi biraz korku ve açlık; mallardan, canlardan ve ürünlerden biraz azaltma ile imtihan ederiz. Sabredenleri müjdele! O sabredenler kendilerine bir belâ geldiği zaman, ‘Biz şüphesiz Allah’a aidiz ve O’na döneceğiz’ derler. İşte Rableri katından rahmet ve merhamet onlaradır. Doğru yolu bulanlar da onlardır.” (Bakara, 155-157) Belâ; denemek, sınamak, imtihan etmek manasına gelen bir kelimedir. İptilâ ve müptelâ gibi kelimeler de bu kelime ile aynı kökten gelir. Her ne kadar günümüzde bu kelimeler, sadece olumsuz manada kullanılsa da, aslında Cenab-ı Mevlâ’nın imtihanı, bizleri denemesi demektir, ki neticesi hayra da çıkabilir. İtikadımız böyledir. Yukarıdaki ayet-i kerimede de belâ kelimesini kullanarak Rabbimiz “sizi çeşitli sıkıntılarla deneyeceğiz, imtihan edeceğiz” buyuruyor. İmtihan dünya hayatının gereğidir, dünyaya gönderilişimiz imtihan olunmak içindir. Fakat bu imtihanların sadece sıkıntı ve yoklukla olmadığını hatırlamak gerekir. Bolluk, refah, genişlik de bir imtihandır ve ancak hakkının verilmesiyle kazanılır. Nimetin hakkını vermek ise onu lütfedeni bilmek, şükretmek, dinin o nimetle alakalı emir ve yasaklara riayet etmek demektir. Birkaç aydır bütün dünyada ve ülkemizde bir salgın ile karşı karşıyayız. Tedbiri elden bırakmadan hayatımıza izin verildiği ölçüde devam etmemiz gerekiyor. Eğer bu salgın günlerini itikadımızı, amelimizi, ahlâkımızı güzelleştirmeye vesile yapabilirsek sabrımız da artacak, pek çok manevi fayda elde etmiş olacağız inşallah. Fahr-i Kâinat Efendimiz sallallahu aleyhi vesellemin de bu hususta birçok nasihati vardır. Bunlardan birkaçını hatırlayalım: Adamın biri Allah Rasulü sallallahu aleyhi vesellemin yanına geldi ve; – Ey Allah’ın Rasulü! Malım mülküm gitti, sağlığımı da kaybettim, dedi. Allah Rasulü sallallahu aleyhi vesellem adama buyurdu ki; – Malı eksilmeyen ve hiç hasta olmayan kulda hayır yoktur. Allah Tealâ bir kulunu sevdiği zaman ona bazı sıkıntı ve musibetler verir. Sıkıntı ve musibet verdiğinde de onu sabrettirir.”(Münâvî, Feyzü’lKadîr, 6/426) Muaz b. Cebel radıyallahu anh Medine dışında iken oğlu vefat eder. Allah Rasulü sallallahu aleyhi ve sellem ona bir mektup yazarak hem nezaketin zirvesi bir üslupla durumu haber verir hem sabır tavsiye eder. Mektup şöyledir: “Rahman ve Rahim olan Allah’ın adıyla... Allah’ın Rasulü Muhammed’den, Muaz b. Cebel’e... Allah’ın selamı üzerine olsun. Kendisinden başka ilah bulunmayan Allah’a hamdediyorum. Allah Tealâ ecrini artırsın, buna karşılık sana büyük mükâfatlar ihsan etsin ve sabretme gücü versin. Bizi ve seni şükrüyle rızıklandırsın. Sonra bilmelisin ki, bizim canlarımız ve mallarımız, evlâd ü iyâlimiz Allah’ın hediyesi ve emanetidir. O bize, verdiği şeylerden dolayı şükretmemizi, başımıza bir musibet geldiğinde de sabretmemizi farz kılmıştır. Senin oğlun da Allah Tealâ’nın bir hediyesi ve emanetiydi. O seni neşe ve sevinçle bu nimetten faydalandırdı. Sonra onu büyük bir ecir karşılığında senden tekrar geri aldı. Eğer sabreder ve mükâfatını beklersen senin için güzel karşılıklar vardır. Ey Muaz! Acın seni Allah’ın vereceği karşılığı ve sevabı yok edecek hareketlerde bulunmaya sevk etmesin. Yoksa kaybettiklerine pişman olursun. Eğer bu musibet karşılığında elde ettiğin sevabı bir bilseydin, o musibetin bunun yanında küçük kaldığını görecektin. Bilesin ki ağlayıp sızlamak öleni geri getirmez, üzüntüyü de gidermez. Sana da gelmesi muhakkak olan ölümü hatırla ki üzüntün gitsin. Allah’ın selamı üzerine olsun.” (Ebu Nuaym, Hilyetü’l-Evliyâ, 1/243; Heysemî, Mecmau’z-Zevâid, 3/3; Hâkim, el- Müstedrek, 3/274) Fahr-i Kâinat Efendimiz sallallahu aleyhi ve sellem, imtihan karşısında kalbin uyanık olması gerektiğini emir buyurmuş, sabrın da musibetin ilk geldiği anda gösterilmesi gerektiğini hatırlatmıştır. Ayet-i kerimede “O sabredenler kendilerine bir belâ geldiği zaman, ‘Biz şüphesiz Allah’a aidiz ve O’na döneceğiz’ derler.” buyrulduğu üzere her türlü sıkıntı karşısında böyle denilmesini emir buyurmuştur. Ülkemizde genellikle vefat haberi verirken ve alırken söylenen “innâ lillâhi ve innâ ileyhi râciûn” ifadesi, ayet-i kerimede emir buyurulan ifadedir ve sadece vefatta değil her sıkıntıda söylenmelidir. Buna “istircâ” denir. Allah Rasulü sallallahu aleyhi vesellem şöyle buyurmuştur: “Birinizin ayakkabısının bağı koptuğu zaman bile Allah Tealâ’ya istircâ ederek dua etsin, zira bu da musibetin bir çeşididir.” (Deylemî, Müsnedü’l-Firdevs, nr. 1307; İbn Sinnî, Amelü’l-Yevmi ve’l-Leyle, nr. 352) Bu hadis-i şeriften anlıyoruz ki, istircâ ederek daima tefekkür etmiş, her türlü musibeti imtihan dünyasında olduğumuz idrakiyle karşılamış oluruz. Abdullah ibn Abbas radıyallahu anhümâ anlatıyor: “Bir gün Allah Rasulü sallallahu aleyhi vesellemin terkisinde bulunuyordum. Bana: – Oğulcağız! Allah Tealâ’nın onlarla sana fayda vereceği bazı şeyler öğreteyim mi, dedi. – Olur ya Rasulallah, dedim. Şöyle buyurdu: – Allah’ın hakkını koru ki, O da seni gözetip korusun. Eğer sen Allah’ın hakkını korursan O’nun yardımını devamlı yanında bulursun. Genişlik ve rahatlık halinde Allah’ı hatırından çıkarma ki, O da seni darlık ve sıkıntı anında hatırlasın. Bir şey isteyeceğin zaman Allah’tan iste. Yardım dileyeceksen, Allah’tan dile! Bil ki bütün yaratılmışlar toplanıp, Allah’ın senin için takdir etmediği bir hususta sana yardım etmek isteseler, buna güç yetiremezler. Yine eğer bütün mahlûkât, sana zarar vermeye kalksalar, sadece Allah’ın senin hakkında takdir ettiği zararı verebilirler. Çünkü artık kaderi yazan kalem yazmaz olmuş, yazıları değişmeyecek şekilde kesinleşmiştir. Şükür ve yakîn haliyle Allah için çalış. Şunu kesinlikle bil ki, hoşlanmadığın bir şeye sabır göstermede birçok hayır vardır. Allah Tealâ’nın yardımı sabırla birlikte gelir. Sıkıntı çekmeden rahatlık ve kurtuluş olmaz. Her zorlukla birlikte bir kolaylık vardır.” (Tirmizî, nr. 2516; Ahmed bin Hanbel, el-Müsned, 1/293, 307) Rabbimizin tevfik ve inayetiyle...
Your experience on this site will be improved by allowing cookies Cookie Policy