Hükm-i İlâhîye Teslim Olan
Hindistan’da yeni bir din ihdas etmeye çalışıp kendisini de peygamber ilan ederek büyük fitnelere, zulümlere sebep olan Ekber Şah döneminde İmam-ı Rabbânî kuddise sırruhû sahih itikadı canlandırma, Müslümanları bilinçlendirme, yani İslâm’ı hayata hakim kılma yolunda büyük bir mücadele içindeydi.
Ekber Şah’ın ölümünden sonra yerine oğlu Cihangir Şah geçti. O da zamanla babası gibi Müslümanlara zulmetmeye başladı. Etrafını saran bid’at ehlinin yönlendirmeleriyle çok hatalı icraatlar yaptı.
Cihangir Şah, İmam-ı Rabbânî hazretlerini hapse atmaya karar verdi. Onu huzuruna çağırıp İslâm’a uymayan fikirler yaymakla suçladı. İmam-ı Rabbânî kuddise sırruhû bu suçlamaları reddedince Cihangir Şah ondan önünde yere kapanarak bir tür secde etmesini emretti. Fakat İmam-ı Rabbânî kuddise sırruhû bunu şiddetle reddetti. Bunun üzerine Cihangir, İmam-ı Rabbânî kuddise sırruhûyu Gevaliyar Kalesi’ne hapsetti. Evine, kitaplarına, bahçesine el konuldu, ailesi başka bir yere nakledildi.
İşte bu dönemde İmam-ı Rabbânî hazretleri oğlu Muhammed Masum kuddise sırruhûya bir mektup yazarak şu nasihatlerde bulundu:
Sevinç ve üzüntü, kolaylık ve zorluk, bolluk ve darlık, rahmet ve zahmet, rahatlık ve sıkıntı, bela ve ikram hallerinde her daim Âlemlerin Rabbi olan Allah’a hamdolsun. Hiçbir nebînin çekmediği eziyeti çeken, hiçbir resûlün imtihan edilmediği belalarla imtihan edilen Peygamberimiz’e salât ve selam olsun. Nitekim o bu sebeple âlemlere rahmet olmuş, öncekilerin ve sonrakilerin efendisi olmuştur.
Kıymetli evladım! Belalarla imtihan olma vakti her ne kadar çetin bir vakit olsa da fırsat ganimettir. Size bu fırsat bahşedilmiştir. Allah Teâlâ’ya hamdetmeli, bir an bile boşa vakit geçirmeden işinize dönmelisiniz. Vaktinizi mutlaka şu üç şeyden biriyle geçirmelisiniz: Kur’an okumak, kıraati uzun tutarak namaz kılmak ve kelime-i tevhidi tekrar etmek. Kelime-i tevhidi tekrar ederken “lâ” kelimesiyle nefsin arzularının altında bulunan bâtıl ilâhları reddetmeli, bütün arzu ve amaçları bir tarafa atmalı. İnsanın arzularının gerçekleşmesini istemesi onun ilâhlık davasında bulunması anlamına gelir. Bu bakımdan gönülde nefsimizin arzusu adına hiçbir şey bırakılmamalı, hayalde hiçbir hevese yer verilmemelidir. Kulluğun hakikatine ancak bu yolla ulaşılır.
Kulun kendi muradının olmasını istemesi, Mevlâ’sının muradına razı gelmemesi ve Rabbi’ne karşı koyması gibi manalar çağrıştırır. Bu da Mevlâsı’nı reddetmesi ve kendisini Mevlâ edinmesi anlamına gelir. Şu halde bunun ne kadar çirkin bir şey olduğunu anlamalı ve ilâhlık iddiasını terk edip Mevlâmız’ın istekleri dışında hiçbir arzu ve amaç kalmayıncaya kadar uğraşmalıyız.
Belalara maruz kaldığınız şu dönemde, Allah Teâlâ lütfederse kolaylıkla bu kıvama gelebileceğinizi umuyoruz. Fakat diğer zamanlarda nefsimizin istek ve amaçları Ye’cüc-Me’cüc seddi gibi aşılması çok zor bir engel olarak karşımızda durmaktadır. Bu vakitleri fırsat bilerek tekkeye çekilip daima anlattığım kıvama gelmek için uğraşmalıyız. Fırsat bir ganimettir.
Fitne günlerinde yapılan az iş diğer günlerde yapılan çok işe denktir. Şu halde bol bol mücahede ve riyazetle meşgul olmalı. Benden söylemesi! Bundan sonra kavuşup kavuşamayacağımız belli değil. Sana nasihatim, içinde hiçbir istek ve heves bırakmamandır. Bu hususta annenizi de uyarın ve kendisine bunun önemini anlatın.
Burada değişen bir şey yok; önceden ne ise şimdi de öyle. Bilmem ki buralardan size ne anlatayım?
Çocuklara şefkatli olun ve onları Kur’an okumaya teşvik edin. Üzerimizde hakkı olan kimseleri bizim adımıza razı etmeye çalışın. İman selametimiz için dua ederek bize yardımcı olun. Bakın, tekrar tekrar yazıyorum; sakın vaktinizi boş şeylerle geçirmeyin. Kitap mütalaa etmek ve talebe okutmak bile olsa Allah’ın zikrinden başka hiçbir şeyle meşgul olmayın. Çünkü zaman zikir zamanıdır. Bütün nefsanî isteklerinizi “lâ” kelimesinin içine koyun ki onları kökünden yok edip geriye hiçbir arzu ve amaç bırakmayın. Hatta çok istediğinizi biliyorum ama benim (hapishaneden) kurtulmamı bile istemeyin. Allah’ın takdirine razı olun.
Kelime-i tevhid zikri esnasında “illallah” (sadece Allah) sözüne geldiğiniz vakit kalbinize, Allah Teâlâ’nın kudretinden başka bir şey gelmesin. Evler, köşkler, çeşmeler, bahçeler, kitaplar ve diğer şeyler kolayca akla gelir. Halinize bunlardan hiçbirinin karışmasına müsaade etmeyin. Ayrıca Cenâb-ı Hakk’ın razı olduğu şeylerden başka hiçbir şeyden razı olmayın, onları istemeyin. Bunlar bizim bu dünyadan çekip gitmemizle sona ereceğine göre şimdiden onları terk edelim. Bunları gözümüzde büyütmeyelim. Allah dostları bunları kendi arzularıyla terk ederler. Gelin biz de bunları Yüce Mevlâ’nın takdiriyle terk etmiş olalım ve bu nimetleri elimizden aldığı için kendisine şükredelim. Belki bu yolla “muhlas” (Allah tarafından ihlâsa erdirilmiş) kullardan oluruz. Oturduğunuz her yeri kendinize vatan kabul edin. Her nerede geçerse geçsin, şu birkaç günlük ömrümüzü zikirle geçirelim. Çünkü dünya işleri kolaydır. Asıl âhiret işlerine yönelmek gerekir.
Annenizi teselli edin ve kendisini âhiret hayatına teşvik edin. Eğer Allah Teâlâ dünyada tekrar karşılaşmamızı takdir ettiyse kimse bunun önüne geçemez. Şayet takdir etmediyse başımıza gelene razı olup takdire teslim olmalı ve dünyadaki karşılaşmamızı âhirete bırakarak Rabbü’l-Âlemîn’in bizleri cennette bir araya getirmesi için dua etmeliyiz.
Her halde ve durumda Allah Teâlâ’ya hamdolsun.