Onun bizzat kurulmasına öncülük ettiği ve faaliyetlerini yakından takip ettiği başlıca hizmet kurumlarını kısaca tanıyalım.
Hâlidî Maarif Kurumları
Gavs-ı Sânî kuddise sırruhû hizmetlerin kurumsallaşmasını vakıf ile başlatmış olsa bile onun ilk ve en önemli hizmet kurumu medresedir. Çünkü medrese Nakşibendî-Hâlidî yolunda vazgeçilmez bir müessesedir.
Sâdât-ı Kiram medreseyi asla ihmal etmez, irşadın aslî unsuru olarak görür. Tasavvufun gayesi İslâm’ın güzelce yaşanmasından ibaret olduğu için Nakşibendîlik’te ilimsiz irşad olmaz. Şeyh Muhammed Diyâuddin kuddise sırruhû hazretlerinin Birinci Dünya Savaşı’nda Ruslarla ve Ermenilerle savaşırken cephede dahi dersleri devam ettirmesi ve; “İlim olmadıktan sonra savaşmanın ne anlamı var?” buyurması meşhur bir rivayettir.
Meşhur “tevhid-i tedrisat” kanununa göre medreseler yasaklanmış, kanunla belirlenmiş ölçülerde dinî eğitime ise müsaade edilmiştir. Bu nedenle günümüzdeki İslâmî eğitim kurumlarına resmî olarak “medrese” denilmesi yasaktır. Fakat bin yılı aşkın Türk-İslâm tarihinde eğitim kurumlarının adı medresedir ve medrese “ders yapılan yer, yani okul” demektir. Ayrıca sosyal ve kültürel kimliğin aslî unsurlarının yasalarla ortadan kaldırılamayacağı hemen hemen her milletin tecrübesinde sabittir.
Hâlidî Maarif Kurumları’nın bünyesinde devam eden klasik usulde tedrisat özü, gayesi ve işlevi itibarıyla Ashâb-ı Suffe’den günümüze gelen, inşallah kıyamete kadar da devam edecek olan ilim geleneğimizin bugünkü temsilcileridir. Bu açıdan dönemimizin medreseleri olarak isimlendirilmeleri veya bazen “medrese” diye anılmaları tabiidir. Ayrıca hukukî statüleri ve resmî isimleri yürürlükteki kanunlara uygundur.
28 Şubat 1997’de Türkiye, dinî eğitim bakımından çok zor bir döneme girmişti. Şeyh Seyyid Abdülbâkî el-Hüseynî kuddise sırruhû bu dönemde bile bütün kısıtlamalara, baskılara rağmen ilim tahsilinin devam etmesine büyük önem verdi. Şartlar değiştikçe de dinî eğitim kurumlarının sayısını ve imkânlarını artırdı.
2007’den itibaren klasik usulde İslâmî eğitimin daha sistemli ve prestijli hale gelmesi için çeşitli düzenlemeler yapıldı. Bu düzenlemelerin asıl amacı öze dönüş ve geleneği muhafaza etmekti. Çünkü uzun yıllara yayılan baskı döneminde ilim müesseselerinin imkânları son derece kısıtlı kalmıştı. Şartlar ve imkânlar geliştikçe medeniyetimizde medreselere verilen değeri günümüze yansıtacak bazı iyileştirmelere, geliştirmelere ihtiyaç duyuldu ve önemli adımlar atıldı.
Bu süreçte Hâlidî Maarif Kurumları’nda fizikî şartların geliştirilmesinin yanında ilimde edebin muhafazasına azami özen gösterildi. Nitekim Şeyh Seyyid Abdülbâkî el-Hüseynî kuddise sırruhû, el-Minhâcü’s-Senî Âdâb-ı Şeyh Seyyid Abdülhakîm el-Hüseynî isimli eserinde müridin kendisinden ilim öğreneceği zâtta bulunması gereken özellikleri şöyle sıralar:
“Tasavvuf ehli, mütevazı, halim, yumuşak kalpli, sâlih, ilmi ile amel eden bir âlim bulup ondan ilim öğrenir.”
Bu temel ilkeler ışığında ve Gavs-ı Sânî hazretlerinin gözetiminde İslâmî eğitim kurumlarına maddi manevi büyük yatırımlar yapıldı. Menzil’in iktisadî işleyişine insaflı bir gözle bakan herkes, en fazla harcamanın hiçbir kâr amacı güdülmeyen ilim kurumlarına yapıldığını kabul eder. Bu durum “ticarîleşme” ithamlarını da anlamsız kılar. Çünkü para kazanmayı gaye edinen bir yapının, varını yoğunu para kazanamayacağı bir yere sarf etmesi akıl kârı değildir.
Şeyh Seyyid Abdülbâkî el-Hüseynî kuddise sırruhû binlerce talebe okutmayı, bunun için Menzil’e büyük bir medrese inşa etmeyi hayal ediyordu. Bütün sofilere ilmihal bilgilerini öğretebilecek ve bütün hizmetlerin İslâm’a uygun bir şekilde ifa edilmesine rehberlik edebilecek sayıda ve yetkinlikte hocalar yetiştirmeyi, istihdam etmeyi istiyordu. Allah Teâlâ onun bu hayallerini gerçekleştirdi.
2015’te Menzil’deki Seyyid Abdülhakîm el-Hüseynî Külliyesi’nin “Râşidiyye” ve “Hüseyniyye” binaları tamamlandı. 2016’da Hâlidî Maarif Kurumları kuruldu. 2017’de Seyyid Abdülhakîm el-Hüseynî Külliyesi’nin “Bâkiyye” binası tamamlandı.
Türkiye, Avrupa, Ürdün ve Kırgızistan’daki yaklaşık otuz kurum, iki bin talebe, bin mezunuyla Hâlidî Maarif Kurumları bugün ilim geleneğimizi dünya standartlarında bir eğitim sistemiyle sürdürmektedir. Kolejlere, üniversitelere mahsus olduğu düşünülen pek çok imkânı İslâmî eğitimin hizmetine sunmaktadır.
Hâlidî Maarif Kurumları 2023 İcazet Merasimi
Menzil
Semerkand Vakfı
Gavs-ı Sânî kuddise sırruhû irşadının ilk döneminde, 1990’ların ortalarında vakıf çalışmalarına başlamıştır. Vakfı kurma sebebini ve vakfın gayesini şöyle açıklamıştır:
“Biz yanlışlıkları ortadan kaldırabilmek için vakfı kurduk. Bunları önlemek için bu çalışmayı başlattık. İstişare yaptık, istihâre yaptık, vakıfları kurduk. Vakıf kuruldu, maddi ve manevi çok faydasını gördük. Çok memnunuz, bizi sevindirdi. Allah razı olsun. Resmî, kanunî yönden de uygun oldu.
Bu vakfın gayesi tasavvuftur. İsminin vakıf olması önemli değildir. Aslı tasavvuftur. Tasavvuf ise Kur’an-ı Kerim ve Sünnet-i Seniyye’nin kendisidir. Tasavvuf, Allah’ın emirlerine uymak ve yasaklarından sakınmaktır. Öyle günahlar vardır ki ateşin odunu yakıp kül ettiği gibi amelleri yer bitirir.
Vakfın amacı Ümmet-i Muhammed’e hizmet etmektir. Bunları size söylemekteki maksadım niyetlerinizi düzeltmenizdir.”
Gavs-ı Sânî hazretlerinin kurduğu ve gayesini izah ettiği bu vakıf çeşitli isimler altında faaliyet gösterdikten sonra en son Semerkand Vakfı ismini almıştır.
Semerkand Vakfı dergâhlara öncelik vermiştir. 1990’lı yıllarda çoğunlukla olumsuz şartlar altında faaliyet gösteren dergâhların imkânlarını ve sayılarını artırmıştır. Bununla birlikte dergâhlarda görevlendirilen hocalar vesilesiyle büyük bir ilim seferberliği başlatılmıştır. Nitekim Gavs-ı Sânî kuddise sırruhû şöyle buyurmuştur:
“Medreseler olmadıkça kurduğunuz dergâhlar buz üzerine bina edilmiş gibi olur.”
Dergâh hizmetleriyle ve ilim seferberliğiyle yoluna devam eden Semerkand Vakfı, çeşitli birimleriyle ve kardeş kuruluşlarıyla önemli hizmetlere vesile oldu. Semerkand Medya Grubu’nun bütün yayıncılık faaliyetlerine destek verdi. Beşir Derneği’nin insanî yardım kampanyalarının en büyük destekçisi oldu. Nakış Gıda gibi bazı kardeş kurumlarla iş birliği yaparak kumanya, gıda hizmetleri yürüttü. Düğün, cenaze ve hastalık gibi durumlarda müminlerin birbirleri üzerindeki haklarını ifa etmeye yardımcı oldu. Semerşah Turizm’in hac ve umre hizmetlerine katkıda bulundu. Hayır çarşılarıyla her yönden bereketli ve kazançlı alışverişlere zemin hazırladı. Anaokulundan lisansüstü eğitime kadar her aşamadaki pek çok öğrencinin ihtiyaçlarıyla ilgilendi. Kurban bayramlarını birer hizmet şenliğine dönüştürdü. Zekât, fitre, bağış çalışmalarıyla büyük hayırlara vesile oldu.
Semerkand Medya Grubu
Gavs-ı Sânî hazretleri el-Minhâcü’s-Senî Âdâb-ı Şeyh Seyyid Abdülhakîm el-Hüseynî isimli bir eser telif etmiştir ve bu eser Semerkand Yayınları’ndan çıkmıştır. Semerkand Medya Grubu’nun yayınlarını daima takip etmiş, çeşitli vesilelerle memnuniyetlerini dile getirmiştir. Bir yanlışlık gördüğünde yetkilileri uyarmış, yayıncılık faaliyetlerinin hizmet âdâbına uygun bir şekilde ifa edilmesine rehberlik etmiştir. Buna örnek olarak, 2003 yılında yayın hayatına başlayan Radyo Onbeş’in 2012 yılındaki isim ve yayın politikası değişikliği Gavs-ı Sânî hazretlerinin talimatları üzerine gerçekleşmiştir.
Şeyh Seyyid Abdülbâkî el-Hüseynî kuddise sırruhû Semerkand Dergisi hakkında şöyle buyurmuştur:
“Biz bu dergiyi Din-i İslâm için, insanların eğitimi için ve dergâhın ihtiyaçlarını karşılamak için çıkarıyoruz. Sofiler geliyor; çorba lazım, ekmek lazım, yatak lazım; bunlar için kaynak lazım. Parasız olmuyor, dünya için de çalışmak gerek, hizmetin devamı için de paraya ihtiyaç vardır; bu şekilde dünya için çalışmak amel-i sâlihtir. Yoksa bize para lazım değil. Biz malımızı, canımızı sofilerin ayaklarının altına sermişiz. Bu Tarik-i Âliyye’nin gayesi hizmettir. Peygamber sallallahu aleyhi vesellemin yolunda çalışıyoruz, siz de bizim dergimiz için çalışıyorsunuz. Biz sizden memnunuz.”
Gavs-ı Sânî kuddise sırruhû 2010’da yayın hayatına başlayan Semerkand TV hakkında ise şöyle buyurmuştur:
“Eskiden hizmet sadece Menzil’de ve belirli zamanlarda olurdu. Şimdi hamd olsun, hizmetlerimiz çeşitlendi, çoğaldı. Şu televizyon hizmeti yedi gün yirmi dört saat dünyanın her yerinden izlenebilmektedir. Sürekli irşada vesile olmaktadır. Âhirette size sevaplar getirecekler; siz diyeceksiniz ki; ‘Biz böyle bir sevap işlemedik, böyle bir hayrımız yoktu’ şaşıracaksınız. İşte size ihsan edilecek o sevaplar bu yayınların sevabıdır.”
Gavs-ı Sânî hazretlerinin bu nasihatleri ve rehberliği ışığında yayın hayatını sürdüren Semerkand Medya Grubu’nun yayıncılık serüveninde Semerkand Dergisi’nin özel bir yeri vardır.
Semerkand Dergisi’nin ilk sayısı 1999 yılının Ocak ayında çıktı. Böylece Semerkand Medya Grubu’nun taşıyıcı yayını ve isim babası okurlarıyla buluşmuş oldu. Semerkand Dergisi’nin sade, anlaşılır, vaaz etmek yerine muhabbet eden üslubu geniş kitlelerce büyük beğeni gördü. Bu üslup, tasavvufî yayıncılığın hangi dili kullanması gerektiği konusunda önemli bir örnek teşkil ettiği gibi, Semerkand Medya Grubu’nun bütün yayınları tarafından takip edildi.
Semerkand Dergisi’ne 2005 yılında Mostar Dergisi katıldı. Kültür-aktüalite dergisi olarak yayın hayatına başlayan Mostar Dergisi yıllar içinde çeşitli konseptler deneyerek yoluna devam etti. Pek çok üniversite öğrencisi tarafından o kadar benimsendi ki Mostar Gençlik adı altında bir öğrenci organizasyonu kuruldu.
Semerkand Aile Dergisi’nin 2005, Gençokur Dergisi’nin 2013, Mavi Fidan Dergisi’nin 2018, Şeker Ağacı Dergisi’nin 2020 yılında yayın hayatına başlamasıyla Semerkand Dergi Ailesi meydana geldi. Arapça, İngilizce, Almanca, Boşnakça, Felemenkçe ve Fransızca Semerkand dergileri de bu aileye katıldı.
Ayrıca Semerkand Yayınları bünyesinde Hacegân, Mostar, Eşik gibi birçok yayın markası Semerkand Yayınları’na katılmıştır.
Semerkand Takvimi yıllarca duvarları süslemiş, zamanla dijital uygulamaya dönüşerek akıllı telefonlardaki yerini almıştır.
Semerkand Medya Grubu, 2020’li yıllarda Dergilik, Neşeli Petek, Nida, Seyir gibi uygulama ve platformlarıyla ciddi bir dijital yayıncılık hamlesi de başlatmıştır.
Semerkand Merkez Binası
İstanbul
Beşir Derneği
Gavs-ı Sânî hazretleri sevenlerini her zaman birlik ve beraberlik içinde olmaya, kardeşçe yardımlaşmaya teşvik etmiştir. Ülkemizdeki ve dünyadaki âfetlerde mağdur olanlara el uzatılmasına vesile olmuştur. En son 2023 Kahramanmaraş Depremleri’nde Menzil’in bütün imkânlarını depremzedeler için seferber etmiştir. Öncülük ettiği bütün hizmet kurumlarını depremzedelere yardım etmeye teşvik etmiştir. Bu depremlerde arama kurtarma, beslenme, barınma gibi yardımlarıyla halkımızın gönlünde taht kuran Beşir Derneği de Gavs-ı Sânî hazretlerinin öncülüğünde kurulan ve yine onun rehberliğinde faaliyet gösteren hizmet kurumlarından biridir.
2011’de kurulan Beşir Derneği on iki yılda 70 milyondan fazla ihtiyaç sahibine yardım etmiş, 63 milyondan fazla gıda ve 55 milyondan fazla kıyafet yardımında bulunmuş, 14 milyondan fazla sıcak yemek dağıtmış, bir milyondan fazla insanın ihtiyacını karşılayacak sayıda su kuyusu açmış, 64 binden fazla yakacak yardımı yapmış, 10 binden fazla briket ev kurmuş, 8 bin kişilik bambu kent inşa etmiş ve daha pek çok iyiliklere vesile olmuştur.
Gavs-ı Sânî hazretlerinin şu sözleri, Beşir Derneği gönüllülerinin ihtiyaç sahiplerine duyduğu sevginin sebebini çok güzel ifade etmektedir:
“Rabbü’l-Âlemîn, fakirlerle düşkünlerle beraberdir. Rabbü’l-Âlemîn kendini beğenmiş, zorba, zalim olan bahtsızlardan hoşlanmaz. İnsan ne kadar fakir ne kadar mazlum ne kadar nefsini yenmiş ve bedenini hizmete adamış olursa, Rabbü’l-Âlemîn katında o kadar makbul, o kadar sevgili olur.”
Beşir Derneği dünya genelinde yardım faaliyetleri yürütmektedir.
Gençkon
Şeyh Seyyid Abdülbâkî el-Hüseynî kuddise sırruhû öğrencilerle çok ilgilenirdi. Derslerine güzel çalışmalarını, kariyer planlarını iyi yapmalarını isterdi. Bir öğrenci yanına geldiğinde notlarını sorar, dua eder, çalışmaya teşvik ederdi. Eğitim hizmetlerinden sorumlu görevlilere şöyle sohbet etmiştir:
“Gavs-ı Kasrevî hazretleri filizden örnek verirdi. Bir ağaç filizken yaş olur, şekil vermek istediğinizde şekil alır. Büyüdükten sonra şekil vermesi zor olur. Siz de gençlerle ilgileniyorsunuz, gençlik çağlarında onlara güzelce şekil verebilirsiniz.”
1993 yılından önce de bazı öğrenci hizmetleri yapılıyordu. Gavs-ı Sânî hazretleri bütün hizmetler gibi öğrenci hizmetlerini de vakıf çatısı altında topladı. Öğrenci evlerinde, yurtlarda önemli eğitim hizmetleri gerçekleştirildi. Özellikle öğrencilerin akademik başarısının yanı sıra ilmihal öğrenmelerine ağırlık verildi. Öğrenci evlerinde ve yurtlarda kalan talebeler düzenli olarak temel din eğitimi görüyordu. Ancak diğer öğrencilere de temel din eğitimi verilmesi kaçınılmaz bir gereklilikti. Bunun için yaz tatillerinde temel din eğitimi faaliyetleri yapıldı. Zamanla bu faaliyetlerin sadece yaz mevsimiyle sınırlı kalmaması için projeler geliştirildi.
Aradan yıllar geçtikçe öğrenci evlerine eğitim kurumları eklendi. 2008 yılından itibaren gençlik kulüpleri açılmaya başlandı ve bu kulüplerde izcilik faaliyetlerine önem verildi. Ne var ki izcilik faaliyetlerini garip karşılayanlar, anlamakta zorlananlar oldu. Gavs-ı Sânî hazretleri ise izciliğin ne olduğu, hangi faaliyetleri kapsadığı kendisine arz edildiğinde; “Hoştur, yapabilirsiniz, izin veriyorum” buyurmuştur. Kutsal topraklarda ziyaretçilere hizmet eden bazı izci gençleri gördüğünde ise dua etmiştir. Ayrıca gençlik kulüplerinin resmî kurumlarla koordinasyon içinde hareket etmesini tavsiye etmiştir.
Semerşah Turizm
Kardeş kuruluşlarıyla birlikte hac ve umre ziyaretleri başta olmak üzere çeşitli seyahat hizmetleri veren Semerşah Turizm, 1999 yılında kurulmuştur.
Gavs-ı Sânî hazretleri sohbetlerinde, Semerşah Turizm’in sofilerin hac ve umre ziyaretlerini daha güzel yapabilmeleri, mübarek topraklarda amellerini aksatmadan ifa edebilmeleri için kurulduğunu beyan etmiştir. Hac ve umre hizmetlerinin önemi hakkında şöyle buyurmuştur:
“Mekke-i Mükerreme’de ve Medine-i Münevvere’de insanlar Allah’ın ve Resûlü’nün misafirleridir. Hacılara hizmet, Allah Teâlâ’ya ve Resûl-i Ekrem sallallahu aleyhi veselleme hizmettir. Hacda insanlara hizmet etmek çok önemlidir. Allah Teâlâ ‘Bir adım gelene on adım gelirim’ diyor. Medine-i Münevvere’de bin adım, Mekke-i Mükerreme’de yüz bin adım gelir.”
Gavs-ı Sânî hazretlerinin rehberliğinde kurulan ve mübarek beldelere yaptığı ziyaretlerde ona hizmet etmekle şereflenen Semerşah Turizm, hac ve umre seyahatlerinde Diyanet İşleri Başkanlığı ile iş birliği içinde önemli bir görevi ifa etmeye devam etmektedir.
GENÇKON gençlerin doğayla iç içe, çeşitli bilgi ve beceriler kazanmasını sağlayan izcilik faaliyetlerine önem vermektedir.
Buhara Evleri
Gavs-ı Sânî hazretleri, sofilerine evlatları gibi değer verdiğini beyan etmiştir. Geceleri bütün misafirlerin rahat edip etmediklerini görevlilere sık sık sorduğu bilinmektedir. Bütün Sâdât-ı Kiram aynı şekilde müridlerini severler, misafirleriyle de çok büyük bir hassasiyetle ilgilenirler.
Şâh-ı Hazne kuddise sırruhû bu konuda şöyle buyurmuştur:
“Misafirlerimizin ağırlanmasında eksikler gördükçe saçlarıma aklar düştüğünü zannediyorum. Onlara kendi ellerimle ikram etmek isterim, ama buna izin vermiyorlar. Vallahi onlara bir baba şefkatiyle kendi ellerimle ikram etmek isterdim. Çünkü Allah Teâlâ ve kullar nezdinde en önemli iftihar kaynağı, kişinin misafirine ilgi göstermesidir.”
Buhara Evleri’nin kuruluşundaki hikmet, Sâdât-ı Kiram’ın misafirlerine düşkünlüğüdür. Onlar daima sofileri en güzel şekilde ağırlamak istediklerini belirtmiştir.
Pandemi sürecinde en çok gündeme gelen konulardan biri de eğitim öğretimin şekli ve devamlılığı olmuştur. Menzil de ilim merkezlerine ev sahipliği yapmaktadır. Tabii olarak buradaki talebelerin ilim tahsiline nasıl devam edeceği sorunu ortaya çıkmıştır. Hastalığın yaygın, kuralların katı olduğu dönemlerde ilim tahsiline ara verilmiştir. Kuralların hafiflediği, şartların müsaade ettiği dönemlerde ise Buhara Evleri bin daire kapasitesi ile kapılarını ilim talebelerine açmış, mesafe ve temizlik gibi konularda hiçbir sorun yaşanmadan ilim tahsilinin devamı sağlanmıştır.
Buhara Evleri’nin ne kadar faydalı olduğunu gösteren bu gelişmeler sadece salgın hastalık şartlarıyla ilgili değildir. Akla gelebilecek başka pek çok olağan dışı durum vardır. Bayramlar, taziyeler, doğal âfetler bunlara örnek olarak sayılabilir. Bunların her biri detaylıca düşünüldüğünde, Menzil gibi yoğun ziyaret edilen bir beldede bir konaklama tesisinin bulunmasının ne kadar önemli olduğu daha iyi anlaşılabilir.
Buhara Evleri, Kahramanmaraş depremlerinin ilk anından itibaren civar beldelerden gelen afetzedelerin istifadesine sunulmuştur. Tesislerde konaklayan binlerce depremzedeye sadece tam pansiyon konaklama hizmeti verilmekle kalınmamış, sosyal marketten bebek ürünleri, kıyafet, hijyen malzemeleri gibi yardımlarda bulunulmuştur. Çocuklar için özel aktiviteler düzenlenmiştir. Buhara Evleri’nin anlayışlı ve yardımsever kooperatif üyeleri konaklama haklarını afetzedelere devretmiştir.
Menzil
Bir beldede ne kadar sâlih zat bulunursa, ne kadar sâlih amel işlenirse o belde o kadar şereflenir. Bir mahalleyi bir şehri mamur etmek istiyorsak binalardan evvel iman, ilim, amel ve ahlâk temellerini yükseltmeliyiz. Bir yolun kenarına fidanlar dikiliyorsa, bir yoldaki taşlar dikenler kaldırılıyorsa, bir yoldan geçenler selamlaşıyor ve birbirlerine gülümsüyorlarsa o yol elbette güzel bir menzile varır.
Nakşibendî büyükleri ilimle irfanın, dergâhla medresenin bir arada olmasına büyük önem vermiştir. Hatta Sâdât-ı Kiram efendilerimiz söz konusu olduğunda ilmi irfandan ayırmak mümkün değildir. Bu Tarik-i Âlî’de cami, medrese, dergâh hep iç içe olmuş, aslında bütünleşmiştir. Özellikle cami ile dergâhı ayırt etmek çok zordur. Nitekim Gavs-ı Kasrevî Şeyh Seyyid Abdülhakîm el-Hüseynî hazretlerinin 1970’li yılların başında bu köye taşınmasından günümüze kadar Menzil’in merkezinde cami vardır. Bu güzel köye ziyarete gelenlerin ilk uğradıkları, asıl ulaştıkları ve hatta konakladıkları mekân camidir. Tevbe, biat, intisap âdâbı, hatm-i hacegân, râbıta, vird gibi tasavvufî amellerin, yani bir manada dergâh faaliyetlerinin tamamı camide ifa edilir.
Menzil köyü 1970’li yılların başından beri bir ziyaret beldesidir. Ziyaret beldesi olduğu ilk günden günümüze, burada her zaman cami merkezli bir hayat yaşanmıştır. Her ezan sesiyle camide buluşulmuş, bütün işler namaz vakitlerine göre ayarlanmıştır. Her zaman ilim talebeleri ehil hocalarından ders almışlardır. Her zaman misafirler ağırlanmış, ekmek ve çorba ikram edilmiştir. Ziyaretçi sayısı arttıkça ve imkânlar geliştikçe bu faaliyetlerin uygulanma şekilleri de zâhiren değişmiş, fakat muhtevası ve gayesi aynen muhafaza edilmiştir. Menzil Camii’nin ilk mütevazı hali de, bugün tam anlamıyla bir külliyeye dönüşmüş hali de hep aynı vazifeleri ifa etmiştir, etmektedir.
Menzil’de 2019 yılında başlatılan imar faaliyeti, 2020 yılında başlayan kovid salgınında ziyaretlerin azalmasından istifade ile hızlandırılarak hayata geçirilmiştir. Bu projeyle Menzil’in ziyaret alanı “külliye” geleneğimizin yaşayan bir temsilcisi haline gelmiştir. Cami, merkad, avlu, misafirhane ve çorbahane büyütülmüştür. Bedesten, ilim meydanı ve ilim meclisi, cümle kapısı inşa edilmiştir. Hanımlar bölümü yeni imkânlarla donatılmış ve “gül yolu”, “merkad yolu”, kütüphane gibi mimarî yapılarla zenginleştirilmiştir.
Menzil’deki 2019 – 2023 imar faaliyetlerinin fikir sahibi ve icra heyeti reisi Gavs-ı Sânî Şeyh Seyyid Abdülbâkî el-Hüseynî hazretleridir. O, yarım asrı aşkın bir süredir ziyaret beldesi olan Menzil’in bütün bu süreçteki imar, inşa ve ihyâ faaliyetlerinde bizzat yer almış, yapılanları denetlemiştir.
TÜMSİAD
Nakşibendî yolunda “halvet der encümen” yani halk içinde Hak ile beraber olmak esastır. Şâh-ı Nakşibend kuddise sırruhû; “Yolumuz sohbet yoludur, halvette şöhret, şöhrette afet vardır” buyurmuştur. Bu nasihatteki sohbet kelimesi “yakınlık, insanların içine karışmak” anlamındadır.
Nitekim tarih boyunca Nakşibendîler daima hayatın her alanında bulunmuşlardır Bunu tarikatın âdâbından saymışlardır. Her işin gönülden yapılmasına büyük önem vermişlerdir. Şâh-ı Nakşibend kuddise sırruhû gönülsüz pişirilen yemekleri yememiş, gönülsüz taşınan odunları hanesine kabul etmemiştir.
Bu düsturdan hareketle Nakşibendîler mesleklerini samimiyetle, muhabbetle icra ederler ki ürettikleri ürünlerden, verdikleri hizmetlerden istifade edecek insanlar madden ve manen fayda görsünler.
Gavs-ı Sânî hazretleri de sevenlerine her zaman dünyayı gönüllerine koymamalarını, ama Allah rızası için, insanlara faydalı olmak için dünya işlerini en güzel şekilde yapmalarını öğütlemiştir. Gavs-ı Kasrevî hazretlerinden naklettiği şu sohbeti çeşitli vesilelerle, sık sık tekrar etmiştir:
“İnsanın sabahleyin kalkarken, elbisesini giyerken bir iki dakika kalbinden Allah rızası için çalışmaya niyet etmesi şarttır. Bir insanın gidip çalışması lazımdır. Dünya işi de şarttır. Allah Teâlâ şart koşmuş. Fakat hayır yollarında; şer yollarında değil. Şer yolunda çalışıyorsa insan mahvolur, zarar görür, felaket olur. İşte hayır yollarında çalışmak lazım, niyet de lazım. Rızkın kefili Allah Teâlâ’dır. Biz, O çalışmamızı emrettiği için çalışacağız.”
Bu ilkeler ışığında 2005 yılında kurulan TÜMSİAD, meslek ahlâkını önceleyen bir kuruluştur. Kurulduğu günden itibaren Türkiye’nin büyümesine ve kalkınmasına katkıda bulunmak için büyük gayretler göstermiştir.
Yurt Dışı Hizmetleri
Gavs-ı Sânî hazretlerinin, “Yedi milyar insana tâlibiz” sözü meşhurdur. Bu söz söylendiğinde dünya nüfusu yedi milyar olarak hesaplanıyordu; asıl maksat bütün insanlıktır.
Bütün mürşid-i kâmiller insanların tamamını irşad etmek isterler. Doğruyu, iyiyi, güzeli öğrenmek ve uygulamak isteyen hiç kimseyi geri çevirmezler. Bu hususta insanlar arasında asla ayrımcılık yapmazlar. Üstünlüğün takvada olduğunu bilirler. Irkına, rengine, diline, dinine bakmadan herkesi Hakk’a ve hakikate davet ederler.
Şeyh Seyyid Abdülbâkî el-Hüseynî hazretlerinin dünyanın her yerinden sofileri, sevenleri vardı. Kutuplarda buzdan evler içinde bile hatme-i hacegân yapılıyordu. Yedi kıtaya yayılan bu büyük irşadın temelinde Gavs-ı Sânî hazretlerinin Ümmet-i Muhammed’e şefkati, merhameti, düşkünlüğü yatmaktadır. Pek çok sohbetinde bu konu üzerinde hassasiyetle durmuştur. Bütün insanların kötülükleri terk etmeleri, iyiliklere yönelmeleri için müminleri gece gündüz hizmet etmeye teşvik etmiştir.
Gavs-ı Sânî hazretlerinin rehberliğinde yürütülen yurt dışı hizmetleriyle Avrupa’da neredeyse Türkiye’deki hizmetleri aratmayacak seviyede faaliyetler yürütülmüştür. Almanya’da, Fransa’da, Belçika’da, Ürdün’de ve Kırgızistan’da Hâlidî Maarif Kurumları’na bağlı ilim yuvaları açılmıştır. Yine Hâlidî Maarif Kurumları’ndan mezun olan hocalar dünyanın çeşitli ülkelerine düzenli ziyaretlerde bulunmuşlardır. Gavs-ı Sânî hazretlerinin “istişare ve istihâreyle kurduk” dediği vakıf sisteminin işlevini yürütecek çeşitli kurumlar aracılığıyla Türkiye’deki sağlıklı koordinasyonun dünya genelinde tesis edilmesi sağlanmıştır.
Özetle denilebilir ki:
Gavs-ı Sânî hazretleri, Tarik-i Nakşibendiyye’deki “insanlara hizmet” düsturunu, zamanın gereklerini dikkate alarak pek çok alanda somut icraatlarla hayata geçirmiştir.
Tasavvufu dünyadan el etek çekmek olarak gören anlayışa karşı, tasavvufun insanın iç dünyasına olduğu kadar zâhir hayata da müdahale eden bir terbiye yolu olduğunu ispat etmiştir.
Onun öncülük ettiği hizmet anlayışı kapalı, dışlayıcı, muhatap seçen bir anlayış değildir. Aksine, olabildiğince kuşatıcı ve kapsayıcıdır. Hedef bütün insanlıktır.
Onun hizmet modeli koordinasyonu esas alır, kaynak israfına sebep olan dağınıklık yoktur.
Hizmetin yürütüldüğü ülkelerdeki hukukî mevzuata göre çalışmak esastır.
Bütün hizmet faaliyetleri şeffaftır; tek amaç insanların maslahatı ve Allah rızasıdır. Asla gizli saklı siyasî ya da sosyal bir niyet yoktur.
Buhara Evleri Menzil