Menzil’in cümle kapısının üzerinde “Sâdât-ı Kasrevî’nin dergâhıdır bu Menzil” yazmaktadır. Çünkü Menzil köyü, Şeyh Seyyid Abdülhakîm el-Hüseynî (Gavs-ı Kasrevî) hazretlerinin 1971 baharında buraya yerleşmesiyle bir ziyaret beldesi ve irşad merkezi haline gelmiştir. Gavs-ı Kasrevî hazretleri bu köye yerleştikten bir yıl sonra âhirete irtihâl etmiştir. Bu bir yıllık zamanda, Menzil köyünün halen üzerine yükseldiği zâhir ve bâtın temellerini atmıştır.
Gavs-ı Kasrevî hazretlerinin vefatından sonra Seydâ Muhammed Râşid hazretleri irşad vazifesini üstlenmiş, o da Menzil’de irşada devam etmiştir. 1970’li yılların politik çatışma ortamında birbirlerinin canlarına kastetmiş insanları bir safta, bir sofrada buluşturmuştur. Onun dergâhına gelenler, Menzil’de onu ziyaret edenler, en keskin ayrılıkları, husumetleri ve ön yargıları bir anda unutuvermiştir. Bu büyük velî, birbirlerinin dilini dahi bilmeyen çok farklı kültürlere mensup kimseleri o sessiz irşadıyla kaynaştırıvermiştir.
1993 yılında Seydâ hazretlerinin vefatından sonra irşad vazifesini devralan kardeşi Şeyh Seyyid Abdülbâkî (Gavs-ı Sânî) hazretleri de, irşadının büyük kısmını Menzil’de yapmış; sadece Türkiye değil, dünyanın birçok yerinden gelen insanları Menzil’de buluşturmuştur. Hastalığında dahi ayrı düştüğü Menzil’i sormuş, Menzil’e çok önem vermiştir. Ayrıca irşad döneminde mimarî bakımdan da klasik dergâh geleneğini Menzil mimarisine uygulamış, cami merkezli şehir planlamasına uygun bir belde bırakmıştır.
Dolayısıyla Menzil, manevi havasıyla, muhabbetiyle, çorbasıyla sevenlerinin gönlünde ayrı bir yer tutar. Orayı bir kez görenler çok büyük ihtimalle özler, tekrar gitmek ister.
Menzil Dergâhı
İrşad başta olmak üzere tasavvufî faaliyetlerin yürütüldüğü yapılara, mekânlara “dergâh” denir. Esasında dergâhın mutlaka bir yapısı, çatısı olması gerekmez. Bütün yaratılmışların Allah Teâlâ’yı zikrettiği düşünüldüğünde her yer bir zikir meclisidir. Dağlar, ovalar, denizler, hatta gökyüzü birer zikir meclisidir. İnsanın gönlü de bir dergâhtır.
Ancak tarihimizde tasavvufî maksatlarla kullanılan yapılara bir isim vermek gerektiğinden dergâh ismi tercih edilmiştir. Dergâh kelimesiyle birlikte tekke, zâviye, âsitâne, hankâh, ribat gibi birçok isim de aynı amaçla ve yakın anlamda kullanılmıştır.
İslâm tarihindeki ilk medrese Mescid-i Nebevî olduğu gibi ilk dergâh da odur. Çünkü bugün tasavvufî ameller kapsamında sayılan zikir, sohbet, itikâf, nefs muhasebesi ve murâkabesi gibi ameller Mescid-i Nebevî’de yapılıyordu. Dolayısıyla bütün mescidler doğal birer dergâhtır. Zaten pek çok mürşid irşad vazifesini camilerde sürdürmüştür. Nakşibendî Sâdât-ı Kiramı’nın çoğu da ayrı bir mekân inşa etmek yerine camileri tercih etmiştir.
Bu açıdan bakıldığında Menzil köyü bir bütün olarak dergâhtır. Bu yüzden Sâdât-ı Kiram, Menzil’de yukarıda saydığımız ameller için ayrıca bir dergâh binası inşa etmemişler, cami merkez olmak üzere irşadlarını bir bütün olarak köyde yürütmüşlerdir.
Günümüzde Menzil Dergâhı Nakşibendiyye - Hâlidiyye kolunu temsil etmektedir. Âdâp, usul ve erkânı bu yola aittir.
Nakşibendiyye tarikatının Hâlidiyye kolu Mevlânâ Hâlid Bağdâdî kuddise sırruhûdan gelmiştir. Mevlânâ Hâlid hazretleri Irak - Süleymaniye’lidir. 1779 tarihinde doğmuş, 1827’de vefat etmiştir. Devrinin en meşhur, irşadı en geniş sûfî âlimlerindendir. Hindistan’a giderek Abdullah Dihlevî hazretlerinden halifelik almış, böylece Nakşibendiyye tarikatının altın silsilesini Osmanlı topraklarına taşımıştır. Pîri olduğu Hâlidiyye kolu Osmanlı coğrafyasıyla sınırlı kalmamış ve bütün dünyaya yayılmıştır. Günümüzde Müslümanlar arasında en çok mensubu olan tarikat Nakşibendiyye-Hâlidiyye’dir.
Menzil’i imar ve ihyâ eden Şeyh Seyyid Abdülhakîm el-Hüseynî hazretlerinin silsilesinde, kendisinden itibaren Mevlânâ Hâlid Bağdâdî hazretlerine kadar şu zâtlar bulunur:
Seyyid Abdullah Hakkârî, Seyyid Tâhâ Hakkârî, Seyyid Sıbgatullah Arvâsî, Abdurrahmân-ı Tâhî, Fethullah Verkânisî, Muhammed Diyâuddin, Ahmed Haznevî. Mevlâ Teâlâ cümlesinin sırrını mukaddes kılsın.
Gavs-ı Kasrevî’nin Menzil’e Gelişi
Gavs-ı Kasrevî Şeyh Seyyid Abdülhakîm el-Hüseynî hazretleri, Şâh-ı Hazne’den halifelik alarak uzun süre Kasrik ve Gadir köylerinde irşad yapmıştır. Mürşidi Şâh-ı Hazne’ye aşırı bağlılığı ve muhabbeti vardı. Sürekli ondan bahseder, ona mutabaat etmeye büyük hassasiyet gösterirdi.
Şeyh Ahmed Haznevî hazretleri âhirete irtihâl ettiğinde Seyyid Abdülhakîm el-Hüseynî hazretleri Taruni köyünde irşad vazifesini yürütüyordu. Ziyaretçilerinin ve müridlerinin sayısı her geçen gün artıyordu. Sadece halk değil, âlimler, şeyhler, dervişler de ona intisap ediyordu.
Gavs-ı Kasrevî hazretleri Taruni köyünde uzun süre kalmıştır. Buradan Bilvânis’e taşınmış, sonra da Kasrik köyüne yerleşmiştir. Buraları birer ilim ve irfan membaı haline getirdikten sonra vefatına yakın bir zamanda Menzil köyüne yerleşmiştir.
Şeyh Seyyid Abdülhakîm el-Hüseynî hazretlerinin Menzil’de yaptığı ilk iş bir cami ve o günün şartlarında bir medrese inşa etmek ve su çıkarmak olmuştur. Menzil Camii, mevcut köyün eski ve küçük kerpiç camisinin yerine yapılmıştır. Hemen yanında da bir medrese inşa ettirmiştir. Daha önce defalarca su aranmış ve bulunamamış bir yerde de su aranmasını istemiştir.
Köyün en önemli sorunu susuzluk ve kuraklıktır. Dervişlerin işaret ettiği yerde su bulunmadığını söylemeleri üzerine Gavs-ı Kasrevî hazretleri tekrar aramalarını söyleyince yeniden kuyu vurulmuş ve bu defa su bulunmuştur.
Şeyh Seyyid Abdülhakîm el-Hüseynî hazretleri Menzil köyünde yapılan hizmetlere bizzat nezaret etmiştir. Daha sonra üzerine merkad inşa edilecek meşe ağacının gölgesinde dinlenmiş, “Bu ağacın gölgesini dünyalara değişmem” buyurmuştur.
Seydâ Hazretleri Döneminde Menzil
Seydâ hazretleri, 1972’de babası Şeyh Seyyid Abdülhakîm el-Hüseynî hazretlerinin vefatından sonra kendi vefat tarihi olan 1993’e kadar Menzil köyünde irşada devam etmiştir.
Seydâ hazretlerinin de gençliği ilimle ve babasının dergâhında hizmetle geçti. 1968’de kendisinden halifelik aldığı Gavs-ı Kasrevî hazretlerinin âhirete irtihâlinden sonra artık Seydâ ve Menzil bir arada anılmaya başlandı. 70’li yılların siyasî kargaşa ve çatışma ortamında Türkiye’nin dört bir yanından insanı bir tekkede, bir sofrada, bir safta buluşturdu. İrşadı sınırları aşarak dünyaya yayıldı. Müridleri, sevenleri, ziyaretçileri her geçen gün çoğaldı. 12 Eylül askerî darbesinden sonra 1983-1986 yılları arasında önce Gökçeada’da daha sonra Ankara’da zorunlu ikâmete tâbi tutuldu. 1986’da Menzil’e döndü ve irşada devam etti. 22 Ekim 1993 Cuma günü Ankara’da Hacettepe Tıp Fakültesi Hastanesi’nde vefat etti. Menzil köyüne, babası Gavs-ı Kasrevî hazretlerinin yanına defnedildi.
Seydâ Muhammed Râşid hazretleri döneminde inşa edilen tek minare, günümüzde daha sonra inşa edilen diğer iki uzun minareyle birlikte Menzil Camii’nde yer almaktadır. Bu üç minare 6 Şubat 2023 Kahramanmaraş depremlerinde yıkılmıştır, tamiratları devam etmektedir.
Seydâ Muhammed Râşid el-Hüseynî hazretleri ilim tahsilinden ve askerlikten sonra babasının dergâhında hizmete yönelmiştir. Babasıyla birlikte 1971 baharında Menzil köyüne yerleştikten sonra başlatılan imar ve inşa faaliyetlerinde ön safta yer almış, gayret ve fedakârlığı ile dikkat çekmiştir. Babası, Menzil köyünde yapılacak işlerde onun tercihlerine öncelik verilmesini istemiş, “Muhammed Râşid nasıl diyorsa öyle yapın” buyurmuştu. Şeyh Seyyid Abdülhakîm el-Hüseynî hazretlerinin bu sözünü, dönemin şahitlerinden pek çok kişi farklı farklı işler için nakletmiştir.
Böylece Seydâ Muhammed Râşid hazretleri, 1972-1993 tarihleri arasında yirmi bir yıl boyunca irşad vazifesi yapacağı Menzil köyünü bizzat imar etme imkânı bulmuştur. Hatta mimarların ve mühendislerin bazı projelerini, yine babasının müsaadesiyle ve takdiriyle değiştirmiştir. Bu değişikliklerin hikmeti de zamanla anlaşılmıştır. Menzil’e gelen ziyaretçilerin tahmin edilenden çok daha fazla olacağı gibi hususları Seydâ hazretleri ferasetiyle öngörmüştür.
Gavs Hazretleri Döneminde Menzil
Gavs-ı Sânî Şeyh Seyyid Abdülbâkî el-Hüseynî hazretleri, hayatı boyunca Sâdât-ı Kiram’a, özellikle mürşidi ağabeyine ve babasına mutabaata çok önem vermiştir. Sohbetlerinde sık sık onlardan bahsetmiş, kendisine ziyarete gelenlere dahi, “Bizim için değil, Sâdât-ı Kiram’ı ziyaret için gelin” demiştir. Seydâ Muhammed Râşid hazretlerinden devraldığı imar ve inşa faaliyetlerini bambaşka bir boyuta taşımıştır. Menzil büyük bir yenilenme geçirmiş, bir köyden ziyade klasik külliye mimarisinin yeni bir örneğine dönüşmüştür.
Gavs-ı Sânî hazretleri Merkad-ı Şerif’i ve Menzil Camii’ni birkaç defa genişletmiştir. Bugün ziyaretçileri hayran bırakan Seyyid Abdülhakîm el-Hüseynî Külliyesi’ni inşa ettirmiştir. Bu külliye medrese olarak hizmet vermektedir. 2019-2023 yılları arasını kapsayan bu büyük imar faaliyetiyle Menzil bugünkü haline kavuşmuştur.
Ziyaret Beldesi Menzil
Menzil bir ziyaret beldesidir. Bu köye yarım asırdır Türkiye’nin ve dünyanın dört bir yanından misafirler gelmektedir. Şeyh Seyyid Abdülhakîm el-Hüseynî hazretlerinin buraya yerleşmesinden itibaren Menzil, ziyaret ve ziyaretçiler için düzenlenmiştir.
Menzil’de neler var diye kısaca bakarsak, önce merkezde camiyi görürüz. Merkad, misafirhane, abdesthaneler, ilim meydanı, çorbahane, bedesten, avlu, dernek binası, cümle kapısı, kadınlar bölümü aslî unsurlardır. Bunların tamamını içine alan bölüme ziyaret alanı denir. Menzil’deki ziyaret bu alanda gerçekleşir.
Cami
Menzil Camii Kışlık ve Yazlık olmak üzere iki ayrı bölümden oluşur. Caminin bu şekilde ayrılması Seydâ Muhammed Râşid hazretleri zamanındaki bir bölümlemeden kaynaklanır. 1970’li yıllarda kışın camiyi ısıtmak zor oluyordu. İmkânlar kısıtlı olduğundan cami ikiye bölündü. Kapalı kalan kısımda kışın soba yakılıyor, açıkta kalan kısım ise yazın kullanılıyordu. Böylece “Kışlık Cami” ve “Yazlık Cami” adlandırması ortaya çıkmış oldu. Sonradan yapılan inşaat ve geliştirmelerde imkânların artmasına rağmen kışlık-yazlık cami tasnifi muhafaza edildi.
Kışlık Cami, Yazlık Cami’ye bitişik nizamdadır. İç avlusu revaklarla çevrilidir. Dış avlusu ilim meydanına, bedestene ve taç kapıya açılmaktadır. Yazlık Cami’nin avlusu ise Kışlık Cami’nin avlusuna açılır. Kubbelerinin tamamı Kışlık Cami’ye uygun yapılmıştır. Bir büyük, dört küçük ahşap kubbesi bulunur. Bu ahşap kubbeler uzaktan kumandayla açılıp kapatılabilmektedir.
Bu açma kapama sistemi dünya camileri ve mescidleri içerisinde sadece Mescid-i Nebevî’de ve Menzil Yazlık Cami’de bulunmaktadır. Safların kolonlarla bölünmemesi için kubbeleri taşıyan iç ana kolonlar yerine caminin kolona dönüştürülmüş duvarlarından destek alınmıştır. Bu kolonlar devasa kirişlerle birbirine bağlanmış, kubbeler ve tavan bu kirişlerin üzerine oturtulmuştur. Bütün bu işlemler Şeyh Seyyid Abdülbâkî el-Hüseynî hazretlerinin mimarlardan safların bölünmemesini özel olarak rica etmesi üzerine gerçekleşmiştir. Uygulamanın sağlamlığı ise 6 Şubat 2023 depreminde tescil olmuştur.
Medrese
Şeyh Seyyid Abdülhakîm el-Hüseynî hazretleri, ikâmet ettiği her yerde bir ilim meclisinin bulunmasına özen göstermiştir. Pek çok medresenin imar ve ihyâsıyla ilgilenmiştir. Bu büyük velînin ilim mirasına hizmet etmek gayesiyle; Seyyid Abdülhakîm el-Hüseynî Külliyesi’nin Râşidiyye ve Hüseyniyye binalarının inşaatı 2015 yılında, Bâkiyye binasının inşaatı ise 2017 yılında tamamlanmıştır. Seyyid Abdülhakîm el-Hüseynî Külliyesi, medrese mimarî geleneğimizin özellikle Mâverâünnehir ve Anadolu coğrafyasındaki temsilcilerinden esinlenerek tasarlanmıştır. Bununla birlikte günümüz mimarî yaklaşımları, Menzil’in genel mimarî dokusu, ilmî faaliyetlerin güncel gereklilikleri gibi hususlar göz önünde bulundurularak özgün ve yeni bir üslupla inşa edilmiştir.
Nizâmiye medreselerinden beri; medreselerin büyük taç kapılarının yanındaki iki minare, Ehl-i Sünnet ve’l-Cemaat itikadının iki büyük mezhebi olan Eş’arîliği ve Matüridîliği temsil etmektedir.
Ayrıca Külliye’nin büyük kubbesi tevhidi, mescid üzerindeki ortanca kubbe Peygamber Efendimiz sallallahu aleyhi vesellemi, büyük kubbenin dört köşesindeki kubbeler dört halifeyi ve dört mezhebi, on beş küçük kubbe Sâdât-ı Kiram’ı, avluyu çevreleyen on iki küçük kubbe on iki ilmi temsil etmektedir. Ayrıca Râşidiyye binasının kuş bakışı görünümü, kıble yönünde secde eden bir insana benzemektedir.
Merkad
Menzil’in bânisi olan Gavs-ı Kasrevî hazretleri 1972’de vefat ettiğinde nereye defnedileceği konusu gündeme gelmiştir. Çünkü Menzil’in birçok yerine defnedilmesi mümkündür. Bunun üzerine Seydâ Muhammed Râşid hazretleri merkadin nereye yapılacağı hususunda bir işaret olup olmadığını sorar. Gavs-ı Kasrevî hazretlerin köydeki bir meşe ağacından bahisle “Bu ağacın gölgesini dünyalara değişmem” dediğini öğrenince merkadin meşe ağacının yanında olmasına karar verilir. Bu meşe ağacı eski fotoğraflarda görülmektedir. Ancak zamanla kurumuştur. Günümüzde merkadin en iç kısmında, merkad tacının yanında bu ağacın tohumlarından büyüyen yeni meşe ağaçları bulunmaktadır.
Menzil’in ilk kubbesi 1993- 1995 tarihlerinde merkad müştemilâtındaki yenilemede inşa edilmiştir. Bu zamana kadar caminin kubbesi olmadığı gibi köyde başka bir kubbe de yoktur. Merkad tacı ise ilk yapısıyla birlikte muhafaza edilmiş ancak zamanla onarılmış ve üzerindeki süslemeler yenilenmiştir. Merkad binası 2010-2013 tarihlerinde büyütülmüş son imar sırasında da girişine kubbeli bir taç kapı eklenmiştir.
Bedesten
Mimarî geleneğimizde külliyeler içerisinde bedesten de bulundururdu. Bedestenler çoğunlukla bağlı bulundukları külliyenin ihtiyaçlarını karşılamak için vakfedilmiş kiralık dükkânlardan oluşur. Bu vesileyle daha baştan, niyet itibarıyla bereketlidirler. Çünkü hayra ortaktırlar. Bu geleneğe bağlı olarak Menzil’de de bir bedesten inşa edilmiştir.
Menzil Bedesteni’nde taç kapı karşılıklı dörder revaklı küçük bir koridor oluşturur. Merdivenlerden çıktıktan sonra bu koridordan geçip bedestene girilir. Burada ziyaretçilerin ihtiyaçlarını karşılayabileceği ve hediye edebilecekleri ürünlerin satıldığı dükkânlar vardır. Ayrıca lokanta, pastahane ve çay evi bulunur.
Buhara Evleri
Menzil köyü yarım asırdan uzun bir süredir ziyaret edilmektedir. Bu sürede tevbe, intisap âdâbı, mürşid ziyareti gibi aslî unsurlar daima muhafaza edilmiştir. Ziyaret şartları ve Menzil’de sunulan imkânlar ise yıllar geçtikçe tabii olarak değişmiştir. Bu değişimlerden biri de 2018 yılında Buhara Evleri’nin faaliyete geçmesidir.
Buhara Evleri’nin kuruluş gayesi, Menzil ziyaretçilerinin konaklamasını kolaylaştırmaktır. Özellikle ailece yapılan ziyaretleri. Menzil Camii’nin alt katlarında bulunan misafirhane zaten bilâ-bedel konaklama hizmeti vermektedir. Aynı şartlar hanımlar bölümünde de bulunmaktadır. Fakat ailece gelen misafirlerin bir arada konaklama taleplerini karşılamak için Buhara Evleri inşa edilmiştir.
Devre mülk esasına göre hizmet veren Buhara Evleri’nde 2+1 ve 3+1 daire seçenekleri bulunmaktadır. Devre mülk sahipleri kendilerine ait dönemlerde bu dairelerde konaklamaktadır. Devre mülk sahibi olmayan veya farklı bir dönemde konaklamak isteyenler ise günlük, haftalık gibi farklı sürelerde daire kiralayabilmektedir. Burada çocukların ve hanımların rahat etmeleri, vakit geçirmeleri için pek çok imkân sunulmaktadır. Tesisten Menzil’e, namaz vakitleri başta olmak üzere sık sık ücretsiz servis hizmeti verilmektedir.
Menzil, günümüzde tasavvufu yaşatan ve sevdiren bir dergâh, gelenlerin tazelenip yenilendiği bir ziyaretgâhtır.