Aramak

Başyazı

İlimle Kazanılan Üstünlük

Allah Teâlâ müberra kitabımız Kur’an-ı Kerim’de, kendi zâtını şöyle tanıtıyor: “O Allah ki O’ndan başka ilâh yoktur. Görülmeyeni ve görüleni bilendir. O esirgeyen, bağışlayandır.” (Haşr 22)

İlim Allah Teâlâ’nın bir sıfatıdır. O, el-Alîm’dir. Her şeyi bilir, ilmi ezelî ve ebedîdir.

Allah Teâlâ ilim sıfatından insana da bahşetmiş, böylece insanı diğer yaratılanlardan ayırmıştır. İnsanın üstünlüğüne melekler hayret ettiklerinde Allah Teâlâ; “Ben sizin bilmediklerinizi bilirim” (Bakara 30) buyurmuş ve Hz. Âdem aleyhisselamın diğer yaratılanlardan farkının ilim olduğunu, bu yüzden üstün kılındığını haber vermiştir.

Allah Teâlâ Hz. Âdem aleyhisselama bütün isimleri öğretti, onu ilimle müzeyyen kıldı. Meleklere o ilimlerden sordu, melekler ise “senin öğrettiğin ilimden başka bir şey bilmiyoruz(Bakara 32) dedi. Sonra Hz. Âdem’e meleklerin bilemediği o şeyleri haber vermesini istedi. O haber verince melekler acziyetlerini itiraf ettiler. Bunun üzerine Allah Teâlâ, “Size, ‘Göklerin ve yerin gaybını ben bilirim; ayrıca sizin açıkladığınızı da gizlediğinizi de bilirim’ dememiş miydim?” (Bakara 33) buyurarak hem kendisinin her şeyi bildiğini hem de Hz. Âdem aleyhisselamı ilimle mücehhez kıldığını bildirdi. (Bkz: Bakara 30-33)

Bu sebeple insanlık tarihi boyunca gelip geçen nebîler hem ilâhî ilimle donatılmış, hem kendileri ilme sarılmış ve ilim için gayret sarf etmişlerdir.

Hz. Musa aleyhisselam “Allahım, cahillerden olmaktan sana sığınırım” (Bakara 67) diye dua etmiştir. Kendisi peygamberlerin büyüklerinden idi. Âsâsının ejderhaya dönüşebilmesi, denizi yarması, kavmini Firavun’un zulmünden kurtarması gibi büyük mucizelere sahip kılınmasına rağmen Hz. Hızır aleyhisselamdan ilim öğrenmek için yollara düşmüştü. Bilmediği ilimleri öğrenmeye tâlip olmuştu. Onun bu gayreti ve ilim yolculuğu Kur’an-ı Kerim’de teferruatı ile haber verilmiştir. (Bkz: Kehf 60-82)

Efendimiz sallallahu aleyhi vesellemin, Bedir gazvesinde esir alınan Mekkeli müşriklerin, Ensar çocuklarından on kişiye okuma yazma öğretmeleri karşılığında serbest kalmaları kararı da O’nun ilme verdiği değeri gösterir. Ashabının ilim öğrenmesi yönünde çok gayret ediyordu. Mescid-i Nebevî’nin bir köşesinde, gölgelik altında kurulan ilk kurumsal yapı, Ashab-ı Suffe’nin ders gördüğü Suffe Medresesi’dir. Bugün dinimizin büyük bölümünü, o merkezde yetişen sahabilerin aktardığı ilimler sayesinde bilmekteyiz.

İnsan için en kıymetli ve şerefli husus, Rabbi’ni bilmesi, dinini yaşaması, ibadetlerini yerine getirmesi, kulluk mükellefiyetlerini ifa etmesidir. Bu ise ancak ilimle mümkündür. Bilmeyen neyi yaşayabilir? Efendimiz sallallahu aleyhi vesellem “İlim talep etmek her Müslümana farzdır” (İbn Mâce, Mukaddime, 17) buyurarak ilmihal bilecek kadar ilim öğrenmenin zaruretini ifade etmektedir.

İlim herkese lazımdır. Ülke idarecisine de, aile reisine de, amire memura, esnafa, tüccara da. Özellikle idareciler ilim ehli olmalıdır ki Allah’ın razı olmadığı şeyler yapmasınlar, halka zulmetmesinler.

Yavrularımızı küçük yaştan itibaren terbiye ettiğimizde onlara öğrettiğimiz ilk şey iman, namaz, abdest, gusül, teyemmüm, güzel ahlâktır. Fatihâ’yı, İhlâs’ı, Tahiyyât’ı okuturuz. Kelime-i Şehadeti, Tevhid’i söyletiriz. Bunları okuduğunda onları sevindirir, teşvik eder, hediyeler veririz. Çünkü küçük yaştan itibaren Rabbi’ni tanımalı, ibadetini, ilmihalini bilmelidir.

Büyüklerimiz de “Din ancak ilimle kaim olur. İlim olmadan İslâm’ı yaşamak, buzun üzerine bina yapmak gibidir” diyerek ilme, âlime, medreselere her asırda büyük önem vermiştir.

İslâm tarihinde yüz yıl, bin yıl öncesine de baksak âlimleri, eserlerini ve inşa ettikleri medreseleri görürüz. Geçmişten günümüze miras kalan eserlerin başında medreseler gelir. Anadolu’nun her köşesinde ve Müslümanların bir süreliğine de olsa ikamet ettiği dünyanın herhangi bir yerinde medreseler inşa edilmiş, bunların bir kısmı günümüze kadar ulaşmıştır. Onlar insanın var olduğu her yere medrese inşa ederek halkı ilimle irtibatlı tutmuş, cahil kalmalarını önlemek istemişlerdir.

Bugün İslâm’ı yaşıyor, Kur’an okuyor, ibadet ediyor, ezan nidaları duyuyorsak bu ancak ilim yoluyla İslâm’ın nesilden nesile aktarılması ile mümkün olmuştur. Bundan sonra da kıyamete kadar yine ilimle var olacaktır.

İlmin insanı hakikate bağlaması için faydalı ilmin öğrenilmesi gerekir. Efendimiz sallallahu aleyhi vesellem dualarında fayda vermeyen ilimden Allah Teâlâ’ya sığınmış, “Allahım bana öğrettiklerinle beni menfaatlendir, bana fayda verecek olan ilmi öğret ve ilmimi artır(Tirmizi 3599) buyurmuştur. Fayda vermeyen ilim, zarar veren ilimdir. Her türlü kötülük de bu yolla işlenmektedir. Çirkin, zararlı işler de önce öğrenilir, sonra yapılır.

İlmin fayda sağlamasının çok önemli bir şartı da onunla amel edilmesidir. İlacı çok iyi bilip kullanmayan kişi şifa bulamayacağı gibi, dini bilip de amel etmeyen de fayda görmez. Kur’an-ı Kerim’de geçmiş ümmetlerin bu hali haber verilerek müminler sakındırılmıştır. Mealen buyurulur ki: “İnsanlara iyiliği emredersiniz de kendi nefslerinizi unutur musunuz? Halbuki siz kitabı okursunuz, hiç düşünmez misiniz?” (Bakara 44)

İlim kıymetli olduğu gibi ona sahip olan âlimler de kıymetlidir. Dinimiz âlimlere büyük değer atfetmiştir. Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem, “Allah kimin hakkında hayır murad ederse o kimseyi fakih/din hususunda sahih anlayış sahibi kılar” (Buhârî, İlim 10) buyurarak, ilim ehlinin seçkin ve hayırlı kimseler olduğunu bildirmiştir.

Allah’tan ancak âlimler korkar”, (Fâtır 28) “Hiç bilenlerle bilmeyenler bir olur mu” (Zümer 9) ayetleri de bilmek ile bilmemek arasındaki büyük farkı hatırlatır.

Hz. Câbir radıyallahu anhu naklediyor: 

“Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem Uhud şehitlerinin defni sırasında, ‘hangisi Kur’an’ı daha iyi biliyordu’ diye sorar, işaret edilen kimseyi diğerinden önce kabre koyardı.” (Buhârî, Cenâiz, 73, 79) Şehitlerin defnedildiği, bu ayrıntıya dikkat edilemeyecek kadar yorgun o günde, “bunun ne önemi var” denilmemiş, ilmin faziletine dikkat edilmiştir.

Her birimiz sorumluluk sahibiyiz. Bir taraftan kendi eksiklerimizi giderip gerekenlerden bilmediklerimizi öğrenmeli, bir taraftan da ilim ehli neslin yetişmesi için çaba sarf etmeliyiz. Unutmayalım, ilmi yücelteni Allah Teâlâ da yüceltir.

Rabbim bilmediklerimizi öğrenmeyi, bildiklerimiz ile amel etmeyi nasip eylesin.

Tevfik ve inayeti ile...




Your experience on this site will be improved by allowing cookies Cookie Policy