Aramak

Dünya Hali

Onca Manipülasyona
Rağmen

Artık her alanda vazgeçilmez hale gelen teknoloji, yalnızca kişisel hayatımızı değil, toplumsal ve siyasal dinamikleri de etkiliyor. Mesela sosyal medya toplumun siyasî tercihlerinde önemli bir belirleyici konumunda, tercihleri şekillendirebiliyor. Yine de her nedenin her zaman aynı sonucu doğuracağı söylenemez. Çünkü toplumsal hadiseleri tek bir yönlendirici etken üzerinden izah etmek mümkün değil. Gerçi uzman kimlikleriyle ekranlarda görüp durduğumuz yüzlerin pek çoğu bu tuzağa düşüyor fakat diğer değişkenler bazen bambaşka neticeler ortaya çıkarabiliyor. Tıpkı 14 Mayıs 2023’te yapılan seçimlerin sonuçları gibi. Her iki aday da yüzde 50+1 sınırını geçemediği için 28 Mayıs’ta yeniden sandığa gitmiş olacağız. Türkiye’nin gelecek beş yılını yönetecek kadroları belirleyeceğimiz bu seçimin sonuçlarını önümüzdeki ay değerlendireceğiz. Ancak 14 Mayıs’ın öncesi ve sonrasıyla siyasî tarihimize geçecek seçimlerden biri olduğunu söylememiz gerekiyor. 

Her yerde olduğu gibi Türkiye’de de seçmenlerin beklentileri, dünyaya bakışları, etkilenme alanları, öncelikleri ve değerleri seçimlerin sonuçlarının aşağı yukarı ne olacağına dair fikir verir. Ancak toplumsal dinamiklerden habersiz kimi siyasîler ve onların destekçileri, sosyal medya manipülasyonlarıyla, takiyye ile birbirine tamamen zıt çizgilerde bulunan herkese mavi boncuk dağıtarak netice alabileceklerini zannediyorlar. Oysa vatandaş söylemden çok icraata bakıyor. 

Bir süredir dünyanın tamamını ilgilendiren bazı sebeplerle dönemsel krizler yaşadığımız doğru. Ancak millet şunu biliyor: Mevcut krizleri de bugün söylediğini yarın inkâr edenler; geleceğe dair ortaya somut, gerçekçi, makul ve mantıklı yol haritası koyamayanlar çözemez. Verdiği sözde duran, yaptıkları yapacaklarının teminatı olan liderlerle Türkiye yine aşılmaz denilen engelleri geride bırakabilir. 28 Mayıs’ta yapılacak seçimlerin sonuçlarını buradan bakarak şimdiden kestirmek mümkün. Vatandaş, sorumluluk bilinciyle onca manipülasyona rağmen sözünü 14 Mayıs’ta söyledi. İnşallah 28 Mayıs’ta yeniden söyleyecek. 

‘Karabağ Azerbaycan’dır’

Ermenistan ile Azerbaycan arasında Karabağ nedeniyle yaşanan gerilim, 2020’de yaşanan 2. Karabağ Savaşı’nda Azerbaycan’ın zaferiyle sonuçlanmıştı. Ermenistan’ın işgalci ve saldırgan tutumu nedeniyle 1988’de başlayan gerilim 1994’e kadar sürmüş, Hocalı başta olmak üzere Malıbeyli, Kuşçular ve Maragha Katliamlarında binlerce masum hayatını kaybetmiş ve Dağlık Karabağ hukuksuz bir şekilde Ermenilerin güdümündeki “özerk” bir yapıya dönüşmüştü. 2020’ye gelindiğinde bölgede yaşanan kriz farklı bir boyuta ulaştı. 1994’ten sonra bölgenin en güçlü devletlerinden birine dönüşen Azerbaycan, bu kez Ermenilerin saldırılarına boyun eğmeyerek karşılık verdi ve Türk SİHA’larının da marifetiyle büyük bir zafer kazandı. Dağlık Karabağ çevresinde bulunan ve Ermenilerin işgal ettiği topraklarını geri aldı. Ermeniler, uzun süre unutamayacakları bozgunun etkilerini iç kamuoyunda hayli derinden hissettiler. Yaşanan hezimet hâlâ unutulamadı, kolay kolay da unutulmaz.

Geçtiğimiz günlerde İzlanda’nın başkenti Reykjavik’te gerçekleştirilen Avrupa Konseyi Zirvesi’ne katılan Ermenistan Başbakanı Nikol Paşinyan şöyle dedi: “Üç gün önce Avrupa Konseyi Başkanı’nın arabuluculuğunda ileriye doğru bir adım daha attık ve Ermenistan’ın Azerbaycan’ın toprak bütünlüğünü 86 bin 600 metrekare dahilinde, Azerbaycan’ın Ermenistan’ın toprak bütünlüğünü 29 bin 800 metrekare dahilinde tanıdığının altını çizdik” Böylece Azerbaycan’ın toprak bütünlüğünü tanıdığını açıklamış oldu. 

Ancak, tıpkı Türkiye’ye gelip barış mesajları verdikten sonra Birleşmiş Milletler Zirvesi’nde Türkiye’yi şikâyet eden Yunanistan Başbakanı Miçotakis gibi Paşinyan da bu açıklamaların daha mürekkebi kurumadan Azerbaycan mevzilerine saldırı emri verdi. Ermenistan neye güveniyorsa cüssesinin çok ötesinde işler yapmaya çalışıyor. Tarih tekerrürden ibaret. 2. Karabağ Savaşı’nın üzerinden çok geçmeden yapılan böyle bir hamle Ermenistan’ı daha büyük bir külfetin altına sokacak. Çünkü Azerbaycan, eski Azerbaycan değil. 

Türkiye Yine Kilit Ülke

Rusya-Ukrayna krizi, dünyayı Kovid salgınının etkisinden henüz çıkmamışken daha geniş kapsamlı bir krize soktu. Enerji kartını elinde bulunduran Rusya, bu mücadelede Ukrayna’yı destekleyen Avrupa ülkelerinin adeta ipini çekti. Başta Almanya ve Fransa olmak üzere Avrupa’da pek çok devlet doğalgaza ulaşmada ciddi sıkıntı yaşadı. Bu durum elbette ekonomiye de yansımış durumda. Çetin kış atlatılmış gibi görünse de enerji krizinin ekonomideki etkileri uzun süre hissedilecek. Tahıl krizi de böyle. Savaş nedeniyle tahıl yüklü gemilerin Ukrayna limanlarından ayrılamaması, uluslararası piyasalarda gıda fiyatlarını doğrudan etkiledi. Çünkü Rusya ve Ukrayna temel tahıl ürünlerinin ihracatında dünya lideri ülkeler. Hal böyle olunca birilerinin devreye girip sorunu çözmesi gerekiyordu. Türkiye, Rusya-Ukrayna geriliminde yürüttüğü dış politika stratejisiyle bu anlamda öncü oldu. 

Cumhurbaşkanı Erdoğan, yaptığı ikili görüşmelerle Rusya’yı Ukrayna gemilerinin Karadeniz’den geçmesi hususunda ikna etti. Bir koridor açıldı ve tahıl yüklü gemiler güvenli bir şekilde Karadeniz’den geçerek dünyaya ulaştı. Kurulan müşterek koordinasyon merkezi bu süreci yönetti ve ilk iki haftada 800 bin ton tahıl taşındı. 22 Temmuz 2022’de İstanbul’da imzalanan anlaşmanın süresi uzatılarak devam ediyordu. Geçtiğimiz günlerde ise sürenin yeniden dolacak olması sebebiyle Türkiye tekrar devreye girdi ve süre yeniden uzatıldı. Hem de deprem ve seçim gibi gündemler konuşulmaya devam ederken. 

Türkiye, tahıl krizini çözmede üstlendiği kilit rolle sadece bölgesel açıdan değil, uluslararası alanda da ne kadar güçlü ve kritik bir devlet olduğunu gösterdi. Şüphesiz güçlü liderliğin buradaki hakkını vermek lazım. Önümüzdeki dönemde daha keskin dönemeçleri aşmada daha büyük kilit role sahip olmak için güçlü liderliğin devam etmesi gerekiyor.


 


Your experience on this site will be improved by allowing cookies Cookie Policy