Fetih ve İrşad Yolunda
Mevlânâ Hâlid-i Bağdâdî kuddise sırruhû hakkında önemli bilgiler veren “Şemsu’ş-Şumûs” adlı değerli eserde şöyle anlatılır:
Şeyh Abdullah Dihlevî hazretleri bir gün Mevlânâ Hâlid-i Bağdâdî kuddise sırruhûya;
– Ey Hâlid, şimdi memleketin Bağdat’a dön ve hal sahibi âşıkları ve iyi kalpli kimseleri irşad et. Sâlikleri terbiye ve sülûk ile dosta ulaştır, buyurdular. Bunun üzerine Mevlânâ Hâlid kuddise sırruhû;
– Ey efendim, mürşidim! O beldelerde Haydariyye ve Berzenciyye yolundan birçok büyük kimse var. Böyle bir durumda orada nasıl irşadla meşgul olabilirim? Çünkü onlar şöhret ve itibar sahibi, âlimlerin başvurduğu kimseler. İnsanlar bizi engeller ve ben bundan dolayı gücenirim, buyurdu. Bunun üzerine tevhid bahçesinin bülbülü Abdullah Dihlevî kuddise sırruhû buyurdu ki:
– Ey Hâlid, sen ikametgâhına gidip irşada başla. Oranın bütün önde gelenleri senin ayağının tozuna yüz sürerler, sana hizmetçi olurlar. Bugün ne istersen (Allah’ın izniyle) vereyim, iste ey Hâlid!
Mevlânâ Hâlid kuddise sırruhû;
– Dini ve dinin kuvvet bulması için dünyayı da isterim, dedi. Bunun üzerine Şeyh Dihlevî kuddise sırruhû;
– Git ey Hâlid, (Allah’ın izniyle) istediklerinin hepsine kavuşacaksın, buyurdu.
Yine Abdullah Dihlevî kuddise sırruhû Mevlâna Hâlid’e; “Yolunun üzerinde Hindistan’ın filan beldesinde evliyanın büyüklerinden, iki seneden beri yiyip içmeyen, konuşmayan, ölü gibi yaşayan, Hakk’ın murâkabesinde kaybolan şerefli bir zât var. Ona git, selamımızı ilet, hayır duasını al ve elini öp. Üzerindeki celâl halinin şiddetinden dolayı komşuları perişan olmuş, ayrılmışlar. Orada kendisinden başka kimse kalmamıştır” buyurdular.
Mevlânâ Hâlid kuddise sırruhû Cihanâbâd’dan ayrıldığında, Şah Dihlevî kuddise sırruhû hazretleri bütün halifeleri, arkadaşları ve müridleri ile beraber 6 buçuk km kadar kendilerine eşlik edip yolcu etmiş ve “Halid alacağını aldı” buyurmuştur.
Mevlânâ Hâlid kuddise sırruhû işaret edilen beldeye ulaştığında o zâtı sordu. İnsanlar yerini uzaktan gösterdiler. Mevlânâ Hâlid kuddise sırruhû gösterilen yere doğru adım atıp yaklaştığında içinde tuhaf bir korku meydana gelmiş ve bir müddet duraksamıştı. Bunun üzerine hemen şeyhine râbıta yapıp o hal kendisinden gittiğinde yürümüş ve o zâtın evine girmişti. Eve girdiğinde başucuna gelip Şah Dihlevî kuddise sırruhûnun selâmını ilettiğinde o zat murâkabeden kafasını kaldırdı ve Farsça olarak “Sana ve ona selam olsun” diyerek selamı aldı. Sonra Mevlânâ Hâlid kuddise sırruhûya hitaben; “Ey Hâlid, senin fütuhâtının ve irşadının yayılması Bağdat’ta olacaktır” buyurarak tekrar murâkabeye daldı.
Mevlânâ Hâlid kuddise sırruhû, bu velîyi Muhammedî nisbet denizine dalmış, feyz nurlarına gark olmuş, Hakk’ın cemâlini müşahededen ve yârin murakabesinden bir an olsun ayrılmıyor görünce çok hayret etmiş ve Bender adlı kasabaya gelinceye kadar elli-altmış gün bir şey yiyip içmemiştir. Sonra Şîraz’a, oradan İsfahan’a, ardından da Hemedan’a ulaşmıştır.
Yüce velîlik meşrebinden dolayı hangi beldeyi teşrif buyursalar Allah Teâlâ’nın emrettiklerini emreder, nehyettiklerinden de sakındırırdı. Zikri geçen beldelerden birinde adetleri olan vaaz ve nasihatten sonra bir grup Râfizî kendisine suikast girişiminde bulunmuş, fakat onun heybetinden korkarak Cenâb-ı Hakk’ın korumasıyla buna muvaffak olamamışlardır.
Mevlânâ Hâlid hazretleri daha sonra Senendec’e gitti. Oradan da 1811 senesinde vatanı olan Süleymaniye’ye döndü. Bütün âlimler, fazilet ehli kimseler, talebeler, halkın ileri gelenleri, avam ve havas herkes sevinçle kendisini karşılamaya çıkıp, ayağının tozuna yüz sürmek istediler. O gün bir bayram sevinci yaşanmıştı.
Mevlânâ Hâlid kuddise sırruhû orada kısa bir müddet kaldı. Ancak irşad için geldiğini açıklamadı. Daha sonra Şah Dihlevî kuddise sırruhûdan aldığı bâtınî bir işaretle, kâmil velîlerin kabrini ziyaret etmek maksadıyla Bağdat’ı teşrif edip, Gavsü’l-Azam Seyyid Abdülkadir Geylânî kuddise sırruhûnun zâviyesine yerleşti. O sırada merhum Süleyman Paşa’nın oğlu Said Paşa vezirdi. Velîlerin kabrini ziyaret edip beş ay kadar irşadla meşgul olduktan sonra şeyhinin ve Bağdat velîlerinin manevi işaretleriyle Süleymaniye’ye geldi.
Burada irşada başladığında Berzenciyye tarikatından bazı hasetçi kimseler ile birtakım münkirler Mevlânâ Hâlid kuddise sırruhûyu kötüleyen risaleler yazarak türlü iftira, yalan ve karalamalarda bulundular. Mevlânâ Hâlid kendilerine nasihat etti ise de, “Onlar sağır, dilsiz ve kördürler. Bu sebeple geri dönemezler” (Bakara 18) ayet-i kerimesinin sırrınca görüp işitemediler. Buna rağmen Mevlânâ Hâlid kuddise sırruhû onlar için hayır dua ederdi. Nitekim Peygamber Efendimiz sallallahu aleyhi vesellem de iman etmeyen sapmış topluluk hakkında: “Allahım, kavmime hidayet ver. Çünkü onlar bilmiyorlar” diye duada bulunmuştu. (Buhârî, Enbiyâ 54)
Mevlânâ Hâlid kuddise sırruhû ikinci defa Bağdat’a hicret etti. Avam ve havas kendisinden feyzlenmeye ve tevbe etmeye koştular. İrşad nuru ve velâyet-i kübrâsı gün gibi parlamış, en büyük âlimlerin ve avamın kendisine uyduğu biri olmuştu.