Gaflet
Gaflet, sözlüklerde gerekli bir şeyi terk etmek, önemsememek, ihmal etmek, önemsiz şeylerle uğraşmak, dalgınlık, bir şeyin gerekliliği ortada iken bunu idrak edememek gibi anlamlara gelir.
Dinî bir terim olarak kulun Allah Teâlâ’yı, Kur’an-ı Kerim’deki emirleri, âhiret hayatını düşünmeksizin yaşamasıdır ki böyle kişilere “gâfil” denir. Gâfil, Allah’ın her an kendini gördüğü gerçeğini unutarak günlerini geçirir. Bu halden uyanmazsa nihayetinde kalbi mühürlenir. İhmalkâr, aymaz ve tedbirsizdir.
Allah Teâlâ Kur’an-ı Kerim’de gâfillerle ilgili mealen şöyle buyurur:
“İşte onlar, Allah’ın kalplerini, kulaklarını ve gözlerini mühürlediği kimselerdir. İşte onlar gâfillerin ta kendileridir.” (Nahl 108)
“Onların kalpleri vardır, fakat onlarla gerçeği anlamazlar. Gözleri vardır, fakat onlarla (Hakk’ın delillerini) görmezler. Kulakları vardır, fakat onlarla (hak sözü) işitmezler. Onlar hayvanlar gibidir, hatta daha da şaşkın ve aşağı haldedirler. İşte onlar, gerçekten gâfil kimselerdir.” (A’râf 179)
Bu ayet-i kerimeler gafletin insanı, insanlık derecesinden aşağı indirdiğine ve kalplerini Hakk’a kapatanları büyük bir pişmanlığın beklediğine dikkat çekmektedir. İmam Taberî rahmetullahi aleyh tefsirinde şöyle der:
“Allah Teâlâ bunların kalplerinin anlamaz, gözlerinin görmez ve kulaklarının işitmez olduklarını beyan etmektedir. Aslında bunlar maddî olarak anlamayan, görmeyen ve işitmeyen kişiler değildir. Dünya ve âhirette kendilerine faydalı olacak şeyleri idrak etmeyen, görmeyen ve anlamayan kimselerdir. Çünkü bu duyu organları maddi şeylerin gerçeğini idrak etmek için bir vasıta olduğu gibi, manevi şeylerin bilinmesi ve hidayete erişilmesi için de birer vasıtadırlar.
Bunlar sadece madde için kullananlar, ayet-i kerimenin de ifade buyurduğu gibi insanlık mertebesine ulaşamayıp, hayvanlık derecesinde kalan kimselerdir.”
A’raf suresi 179. ayetle ilgili İbn Acîbe rahmetullahi aleyh hazretleri şöyle demektedir:
“Maddi cennet bedenler için, manevi cennet ise ruhlar içindir. Maddi ateş (cehennem) bilinmektedir. Manevi ateş ise kalbin Cenâb-ı Hak’tan bağının kesilmesi ve manevi perdelenme elemi içinde kalmasıdır. Bu halde olanlar gaflet ehli kimselerdir. Cinlerden ve insanlardan böyle olanlar çoktur. Onların tevhidin manalarına dalan bir kalpleri, ibret nazarıyla bakan gözleri, öğüt ve uyarıları işitecek kulakları yoktur.”
“Kulun Allah’ı unutarak yaşamaya devam etmesi, kâinatın Allah’ın isim ve sıfatlarının bir tecellisi olduğunun farkında olmadan hareket etmesi, kendisine ve âleme bakarken ibret almaması” olarak tanımlanan gaflet hakkında sûfîler sürekli uyarılarda bulunmuş ve gafletin manevi bir kir olduğunu söylemişlerdir. Mesela Sehl b. Abdullah Tüsterî kuddise sırruhû şöyle der:
“Ulu ve Yüce Allah’ın bir kimseye gazap etmiş olmasının alameti, o kimseyi nefsinin faydasız işleriyle meşgul etmiş olmasıdır.”
Ahmed b. Hadraveyh kuddise sırruhû ise der ki:
“Gaflet uykusundan daha ağır hiçbir uyku, nefsin istek ve yönlendirmelerinden daha boğucu kölelik yoktur. Eğer gafletin ağırlığı olmasaydı nefs asla zafere ulaşamazdı.”
İbn Atâ kuddise sırruhû ise; “En büyük gaflet kulun Yüce Allah’tan ve O’nun emirlerinden gâfil kalmasıdır” buyurmaktadır.
Gafletin (unutmanın, ihmal etmenin) zıddı zikir, yani hatırlamaktır. Bahâeddîn Nakşibend kuddise sırruhû hazretleri, “Zikir gafletin giderilmesidir. Gaflet giderildiğinde sussan bile zikir hâlinde sayılırsın” buyurarak, gafleti gidermenin yolunun Allah’ı zikretmekten geçtiğini belirtir.
Manevi kalbin uykusu olan gaflete düşmenin sebebini İmam Muhâsibî kuddise sırruhû şöyle açıklar:
“Çünkü biz, kalbimizi âhiret düşüncesinden alıkoyarak boş bıraktık. Neticede dünya düşüncesi ağır bastı, nefsimizle hiç uğraşmadığımızdan onu bize unutturdu.”
Şu halde kul, Rabbi’nden uzaklaştıkça kalbinde dünyevî sevgi ve tutkular çoğalır, zamanla kalbin tamamını kaplar. Artık kalp gaflet uykusuna dalmıştır.
Gaflete düşmenin bir diğer sebebi ise cehalettir. Cehalette gaflet arasında bir ilişki vardır. Kişi Hak ve hakikati öğrendikçe, kendisine, âleme ve Rabbi’ne dair ilme eriştikçe gafletten uzaklaşır. O halde cahillik gafletin giriş kapısıdır.
Gafleti doğuran bir sebep de kişinin sürekli nefsini beğenip takdir etmesidir. Kibirden kaynaklanan bu hal ister istemez gaflet doğurur. Çünkü bütün güzelliklerin, iyiliklerin kaynağı Allah’tır. Kişi kendisindeki, hayatındaki iyi ve güzel halleri Rabbi’nden bilmez, kendisine mal ederse kalbini gaflet kaplar.
Mevlânâ Celâleddin Rûmî hazretleri şöyle der:
“Dünya nedir? Allah’tan gâfil olmaktır. Yoksa kumaş, para, ticaret, kadın, çoluk çocuk sahibi olmak, dünya değildir.”
Bu söz, gafletin asıl sebebinin kişinin Rabbi’nden kopması, dünyaya ve onun süslerine aldanması olduğunu vurgulamaktadır. Yani kişinin işi gücü, çoluk çocuğu tek başına gafletin sebebi değil, bunlarla aldanıp Rabbi’ni ve ebediyeti unutmak veya ihmal etmek gaflettir.
Gafletten kurtulmak için öncelikle samimiyetle Allah’a sığınmak gerekir. Nitekim sevgili Peygamberimiz sallallahu aleyhi vesellem; “Allahım, göz açıp kapayıncaya kadar dahi beni nefsimin hâkimiyetine bırakma!” buyurarak bize hem gafletin tehlikesini hem de kurtulmanın yolunu göstermiştir. Sığınmanın akabinde Allah’ı çok zikretmek, O’nun her an bizimle olduğunu ve gördüğünü düşünmek, ayetlerini tefekkür etmek, ölümün her an peşimizde olduğunu unutmamak, asıl hayatın âhiret hayatı olduğunu bilmek gafletten kurtulmayı sağlayacaktır. İnşallah.