Babasını Son Görüşü
Medine’de Uhud savaşı için hazırlık yapılıyordu. İslâm ordusunun sayısı az olduğu için anne babalar on üç-on altı yaşlarındaki çocuklarını Resûlullah sallallahu aleyhi veselleme getirip savaşa katılması için ricada bulunuyordu. O da pek çoğunu yaşları küçük olduğu için geri çeviriyordu. Bu gençlerden sadece birkaçına iri yapılı oldukları için orduya katılma izni verdi.
Ebû Said el-Hudrî radıyallahu anhunun babası Mâlik b. Sinan da oğlunu Resûlullah’ın huzuruna çıkartıp, orduya katılmak için yeteri kadar büyük ve güçlü olduğunu söylemeye geldi. Oğlunun pazılarını gösteriyor, Resûlullah sallallahu aleyhi vesellemi ikna etmeye çalışıyordu.
Resûlullah Sa’d b. Mâlik’i bir süre süzdükten sonra geri çevirdi. O gün Sa’d on üç yaşındaydı ve babası onu eve bırakarak orduya katıldı.
Uhud Şehidinin Oğlu
Ebû Saîd radıyallahu anhunun babası, Uhud savaşında İslâm ordusu zor durumdayken Resûlullah’ın yanında kalan bir avuç Müslümandan biriydi. Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem yaralanmıştı, yüzünden ve ağzından kanlar akıyordu. Oradaki bütün Ensar, O’nu kendilerinden daha çok sevdikleri için etrafına koştular. Mâlik b. Sinan’da koşanlar arasındaydı. Resûlullah’ın yüzünden damlayan kanların bir kısmı onun avucuna düştü. Mâlik b. Sinan bu mübarek kanı yere akıtmak istemedi. Üstüne silmeye de razı olmadı. Birden Resûlullah’a sevgisi galebe geldi ve elindeki kanı ağzına götürdü. Daha sonra da şehit düştü.
Savaştan sonra Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem Mâlik b. Sinan’ın cansız bedenini görünce şöyle dedi: “Kanımın kanına karıştığı kişiyi görmek isteyen Mâlik b. Sinan’a baksın.”
Ebû Saîd radıyallahu anhu sonrasını şöyle anlatıyor:
“Medine’de gençlerle beraber toplanmış İslâm ordusunun dönmesini bekliyorduk. Uhud’dan bir haber almak, ailelerimizin durumunu öğrenmek istiyorduk. Babam, amcam, üvey kardeşlerim de orduya katılmıştı.
Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem yanımıza, gençlerin arasına geldi. Bineğinin üzerindeydi. Geldiğinde bana baktı ve sordu:
– Sen Sa’d. b. Mâlik misin?
– Annem babam sana feda olsun ya Resûlullah, evet benim.
Ve hemen dizlerini öptüm. Resûlullah bunun üzerine atından indi. Beni kollarımdan tuttu ve şöyle dedi:
– Baban savaşta şehit düştü. Allah senin ve onların ecrini artırsın.
En Güzel Nimet
Ebû Saîd radıyallahu anhu babasının vefatının ardından annesiyle beraber şiddetli geçim sıkıntısı çekti. Bir gün annesi onu Resûlullah’tan yardım istemesi için gönderdi. Ebû Sâid vardığında Resûlullah bir grup Ensar’a şöyle diyordu:
– Ey Ensar! Elimde ne olursa sizden esirgemeyecek, sizinle paylaşacağım. Ancak Allah istemekten sakınan kimseyi iffetli kılar. Halktan bir şey istemekten sakınan ve elindekiyle yetineni Allah zengin eder. Sabretmek isteyeni sabırlı kimselerden yapar. Bir kula sabırdan daha güzel bir nimet verilmemiştir.
Bu sözleri duyan Ebû Saîd radıyallahu anhu bir şey istemeden geri döndü. Hayatının kalanında böyle yaşamaya gayret etti. İşleri yoluna girdi ve Medine’nin sayılı zenginlerinden oldu.
Resûlullah’ın Müjdesi
Bir gün Allah Resûlü sallallahu aleyhi vesellem, Ebû Saîd radıyallahu anhu yanında otururken şöyle dedi:
– Ey Ebû Saîd! Rab olarak Allah’a, din olarak İslâm’a, Peygamberi olarak Muhammed’e iman eden ve ondan razı olan kimse cenneti hak eder.
Duyduğu bu müjdeye çok sevinen ve Ebû Saîd radıyallahu anhu, doğru duyduğundan emin olmak için tekrar sordu:
– Ya Resûlullah! Bu söylediğini bir kere daha tekrar eder misin?
– Ey Ebû Saîd! Rab olarak Allah’a, din olarak İslâm’a, Peygamberi olarak Muhammed’e iman eden ve ondan razı olan kimse cenneti hak eder. Bir başka haslet daha vardır ki, onun sayesinde Allah kulunu cennette yüz derece yükseltir. Her bir derecenin arası da yerle gök arası kadardır.
Ebû Saîd radıyallahu anhu;
– O haslet nedir, ey Allah’ın Resûlü diye sorunca buyurdu ki;
– Allah yolunda cihad, Allah yolunda cihad!