Hak Yolda Mücahede
Allah Teâlâ, Müberra Kitabımız’da mealen şöyle buyurmaktadır: “Bizim uğrumuzda mücâhede edenleri biz mutlaka yollarımıza ulaştıracağız. Şüphesiz Allah iyilik sahipleriyle beraberdir.” (Ankebut 69)
Mevlâmız bize nimetler vermiş, türlü lütufları ile donatmış, ihsan ve ikramını sunmuştur. Nimetlerin en büyüğü ve kıymetlisi ise iman ve İslâm nimetidir. Ne kadar fedakârlık yapsak bu nimetlerin hakkını ödeyemeyiz. Dinimizin kıymetini bilmeli, onu muhafaza etmek için azim ve gayret sarf etmeliyiz.
İslâm’ı yaşamak, ibadet etmek, helal haram sınırlarına riayet etmek, hayır ve iyilik yapmak için gayret ortaya koymanın adı mücahededir. Yüce Allah bu uğurda uğraş verenleri övmüş, hidayetle müjdelemiştir. Onlar iyiler defterine yazılmış, Allah Azze ve Celle ile beraber olan kullar zümresinden sayılmıştır.
Âlimler, mücahede ehli olanların nail olacağı ilâhî ikram ve lütufları açıklarken şu hususları belirtmişlerdir: Onlar Allah’ın huzuruna ulaştıran yollara iletilecek, hayırlı işler yapmaları kolaylaştırılacak, o amelleri işleyerek cennete kavuşacaklar. Mevlâ Teâlâ onlara bilmediklerini öğretecek, dünyada özel yardım ve desteğini gönderecek, âhirette ise nice sevap ve ikramlara kavuşturacaktır. (Bahru’l-Medîd Tefsiri, 7/329)
Nefs ve şeytana mağlup olmamak için mücahede gerekir. Allah’ın rızasını kazanmak mücahede ile olur. İlim talebesi olmak, âlim olmak, Sünnet-i Seniyye’yi ayakta tutmak, hâfız-ı Kur’an olmak, abdest, namaz, oruç, zekât hac gibi farzları yerine getirmek, haramlardan sakınmak gayret azim ve kararlılık gerekir ki bu da mücahededir.
Gayretsiz hiçbir şey olmaz. En basit dünyalık fayda için dahi gayret lazımdır. Kolaylıkla elde edilen hiçbir şey yoktur. Her ulaşılan şeye mutlaka gayretle yani mücahede ile ulaşılır.
Hem dünya hem âhiret işleri çaba, gayret ve kararlılık gerektirir. Bu durumda insanın neyi öncelemesi, ağırlığı hangisine vermesi gerektiği hususunda akli karışabilir. Fakat bir mümin, ebediyet yolcusu olduğunu unutup dünya işlerini âhiret amellerinin önüne geçirmemelidir. Özellikle iş hayatı Allah’ın dini için gayret göstermeye engel olmamalıdır. (Nur 37)
Allah Teâlâ kullarının dünyaya çok rağbet edip âhiret amellerini ihmal edeceğini bildiği için Kur’an-ı Kerim’de pek çok ayet-i kerimede bizi uyarmış, âgâh olmamızı, gaflete düşmememizi emretmiştir. Mesela A’lâ suresinde mealen şöyle buyurur: “Fakat siz dünya hayatını tercih ediyorsunuz. Oysa âhiret daha hayırlı ve süreklidir.” (A’lâ 16-17)
İnsanlık tarihi boyunca peygamberler, hem mücahedenin hedefi hem usulü konusunda en güzel örneklerdir. Onlar her türlü hakaret, aşağılama, işkence ve engellemelerle karşılaşmış, fakat hiçbirisi vazifesinden geri durmamıştır. Onlar mücahede ile engelleri aşmış, hak dini yaymış, fetihler gerçekleştirmişlerdir.
Hz. Nuh aleyhisselama deli denilmiş, alay edilmiş, işkenceler yapılmıştı. Hz. İbrahim aleyhisselam putperestlerin tapınaklarına girip putları kırdığında hapse atılmış, eşi benzeri görülmemiş bir ateşe atılarak yakılmak istenmiş, fakat Allah Azze ve Celle’nin emriyle ateş onu yakmamıştı. Hz. Yusuf aleyhisselam haksız olarak yıllarca zindanlarda kalmış, Hz. Eyyub aleyhisselam hastalıklarla uğraşmış, Hz. Zekeriya ve Hz. Yahya aleyhisselam şehit edilmiş, Hz. İsa aleyhisselam çarmıha gerilmek istenmiş, fakat Allah Teâlâ tarafından semaya yükseltilmişti.
Kur’an-ı Kerim’de sâlih müminlerin de büyük mücahedelerinden bahsedilmiştir. Mesela Buruc suresinde, müminlerin sırf imanlarından dolayı iyice ateşlere atıldıkları, bunu yapanların da onların yanışını seyretmesi anlatılır. (Buruc 4-8)
Kehf suresinde, gencecik yiğitler olan Ashab-ı Kehf’in küfre karşı mücadelesinden, Tahrim suresinde Firavun’un hanımı iken iman eden Hz. Asiye annemizin imanı, azmi ve duasından örnekler verilir, müminlerin onlar gibi olması istenir.
Allah Resûlü sallallahu aleyhi vesellem Mekke’de nice sıkıntılar çekmiş, öldürülmek istenmiş, hicret sırasında öldürülme kastı ile yapılan takipten Sevr mağarası ile korunmuştu. Bütün bunların sebebi vazifesi uğruna mücahededen, azim ve gayretten asla geri durmaması idi. Medine’de de birbiri ardına cihadlarla bu süreci devam ettirmişti. Bu mücadelede sahabiler de O’na ortak olmuş, Kur’an-ı Hakim’de methedilen Muhacir ve Ensar vasıflarını elde etmişlerdir.
Allah Resûlü sallallahu aleyhi vesellemden sonra sahabiler ve ardından gelen nesiller, uzak beldeleri fethederek İslâm sancağını dünyanın her bir yanına ulaştırmışlardır.
Hak dostları da her devirde ömürlerini ümmet-i Muhammed’in hizmetine adamış, onların hidayet ve hizmeti için seferber etmişlerdir. Onlar, genellikle ihmal edilen nefs mücadelesine dikkat çekmişlerdir. Güzel kulluk ve hayırlı akıbet yolunun kişinin kendisiyle mücahedesinden geçtiğini daima hatırlatmışlar, bu mücahedenin usulünü öğretmişlerdir.
Esasen tasavvuf bir bakıma nefsle mücadele ve mücahededen ibarettir. İmam Kuşeyrî kuddise sırruhû der ki:
“Gerçek mürid, gece ve gündüz hiç gevşeklik göstermeden azalarıyla mücahede halinde, iç âleminde ise türlü sıkıntıları yudumlayarak hedefine ulaşır. Gevşekliği terk eder, ibadetlere sarılır, musibetlere tahammül gösterir, sıkıntılara sabreder, ahlâkını düzeltmekle meşgul olur, korkuları cesaretle karşılar, şekilcilikten uzaklaşır.”
Yine İmam Kuşeyrî kuddise sırruhû, Hâris el-Muhâsibî’nin şöyle dediğini nakleder: “Kim bâtınını (iç âlemini) murakabe ve ihlâs ile düzgün bir halde tutarsa, Allah Teâlâ onun zâhirini mücahede ve sünnete uyma nimeti ile güzelleştirir.”
Aileyi muhafaza ve terbiye için de gayret, mücahede gerekir. Ailesini ateşten korumak ile emrolunan insan bunun için büyük çaba sarf etmeli, ailesinin dünyası için koşturmaktan daha fazla âhiretini kazanmaları, güzel ahlâk sahibi ve faydalı şahsiyetler olmaları için uğraşmalıdır.
“Zaman bu kadar bozulmuşken ben ne yapabilirim” deyip üşenmemeli, bir kenara çekilmemelidir. En azından çocukların, gençlerin anlayacağı üslup ve dilde İslâmî yayınlardan faydalanmalıdır.
Dürüst alışveriş de bir mücahede konusudur. İbrahim en-Nehaî rahmetullahi aleyhe; “Dürüst tüccar mı yoksa kendisini ibadete vermiş bir kimse mi daha faziletlidir?” diye sorduklarında şöyle cevap vermiştir: “Benim gözümde dürüst tüccar daha faziletlidir, çünkü o cihad yapmaktadır. Ölçüde, tartıda ve alışverişte kendisine sokulup hile yapmayı fısıldayan şeytana karşı mücahede etmektedir.”
Mücahede eden her hayırlı işe muvaffak olur, kulluk mesuliyetlerini yerine getirir. Gayreti kaybeden ise her hayırdan mahrum kalır.
Mücahede ehli olmak için tembellikten kurtulmalıdır. Efendimiz sallallahu aleyhi vesellem dualarında tembellikten Allah Teâlâ’ya sığınmıştır.
Âhiret amellerinde gayret sahibi insanlarla beraber olmalıdır. Onların ibadet ve hizmetteki gayretini gören kişi bir müddet sonra onlar gibi olmaya başlayacaktır. Mevlâ Teâlâ bizi mücahede ehli gayretli kullarından eylesin.
Tevfik ve inayeti ile…