İnsanı Malzeme Yapmak
Mevlâ Teâlâ yarattığı, kıymet verip doğrudan muhatap aldığı, kendi zatına istediği insanın nesneleştirilmesini istemiyor. Yani bir kişinin, grubun, bir sınıfın, bir otoritenin malzemesi yapılmasını men ediyor. İslâm’ın insanla ilgili temel tasarımı budur ve ne yazık ki genellikle göz ardı edilir.
İnsan elbette bir hiyerarşik yapı içinde istihdam edilebilir, kendisinden çeşitli vazifeler istenebilir. Fakat bunun ilkesi; bu istihdamın nefs adına olmaması, istihdam edilenin kadrü kıymetinin, şahsiyetinin, haklarının korunması ve istihdamında mutlaka insan ötesi yüce gayelerin gözetilmesidir.
Bugün antik çağların şaheserleri olarak görülen yapıları; piramitleri, tapınakları, kayalara oyulmuş şaşırtıcı eserleri düşünün. Hepsinin harcında bir kralın, muhtemelen tanrılık iddiasında bir kralın, bir yönetici sınıfın egosu uğruna heder edilmiş yüzbinlerce insanın kanı ve gözyaşı var. Tarih boyunca gelip geçmiş masum peygamberlerin “sadece Allah’a kulluk” mesajı reddedildiğinde geriye böyle ibretlik taşlar kalıyor. Yaptıranlar ise ellerine binlerce insanın kanı bulaşmış olarak âhirette hesap veriyor.
İnsanın malzeme yapılmasının kapsamı ne yazık ki antik tarihle sınırlı değil. Her devirde ve bugün görünür görünmez türlü şekillerde olageliyor. Mesela bir insanın arkasından konuşmayı, iş çevirmeyi, hakkında plan kurmayı bir de bu açıdan düşünün. Bu durumda olan şey, birini kendi öfkemizin, kinimizin, eğlencemizin, “hoşça” vakit geçirmemizin, yani nefsimizin malzemesi yapmak. Oysa o kişi, başta söylediğimiz üzere Âlemlerin Rabbi’nin yarattığı, değer verdiği, üzerinde nice ilâhî esmâ ve sıfatların tecelli ettiği biri. Onun sahibi Allah!
Yine bu açıdan bakıldığında dinimizce dedikodunun, laf taşımanın, gıybetin neden galiz suçlar kapsamında görüldüğü; neden kusurları açık etmek yerine örtmenin emredildiği daha iyi anlaşılabilir. Tasavvufun öngördüğü kemalât yolculuğu da temelde Allah’a ait bir şeyi sahiplenme, kendi nefsine kullanma ilkelliğini aşmak, sonra da bütün mahlûkatın hakkını, kadrü kıymetini tanımak değil midir?
Dolayısıyla Allah’ın mülkünde neyi nasıl kullandığımızı murakabe etmek, malzeme edilecek ve asla edilmeyecek şeyleri ayırıp ayıramadığımıza bakmak gerekiyor. Hüccetü’l-İslâm İmam Gazâlî hazretlerinin şaheseri İhyâu Ulûmi’d-Dîn’den uyarladığımız bu ayki ana yazımızın bu hususta intibaha vesile olacağını umuyoruz.
Haziran sayımızda buluşmak üzere inşallah.
SABAHATTİN AYDIN / saydin@semerkand.com