Aramak

Başyazı

O’nun Değer Verdiğine Hizmet

Allah Teâlâ, Müberra Kitabımız’da mealen buyurur ki: “Andolsun, biz ademoğlunu şerefli kıldık. Onları karada ve denizde taşıdık. Kendilerini en güzel ve temiz şeylerden rızıklandırdık ve onları yarattıklarımızın birçoğundan ziyadesiyle üstün kıldık.” (İsrâ 70)

Başka pek çok ayette insanın üstünlüklerinden ve ona sunulan özel ikramlardan haber verilir. 

Allah Teâlâ her şeyi insan için yaratmış, onun hizmetine sunmuş (Bakara 29), göklerde ve yerde bütün yaratılanları kendi katından bir ikram olarak insanın buyruğuna vermiştir. (Câsiye 13)

İnsanın kendisini de mükemmel yaratmış, onun için suret ve şekillerin en güzelini vermiş (Teğâbun 3), bütün azalarını mutedil, düzenli ve bir uyum içinde kılmış (İnfitâr 7), ona konuşmayı, meramını anlatmayı, beyan yeteneğini bahşetmiştir. (Rahmân 4)

Sunulan bütün bu nimetler şükür vesilesi olması için insana hatırlatılmış, yeryüzünün üzerinde yaşamaya elverişli kılınması, üzerine yollar yapılabilmesi, bu sebeple mesafelerin kolaylıkla aşılabilmesi, yağmurun yağması, onunla her türlü bitkinin yetişmesi, bunların da çoğalabilen vasıflarda olması, yenilip tüketilse de yenilerinin yetiştirilebilmesi büyük nimetler olarak sayılmıştır. (Tâhâ 53)

İnsana bunca nimetlerin ihsan edilmesi, onun Rabbi katındaki kıymetini göstermektedir. O’nun katında kıymetli olana hizmet etmek, kıymet vermek de büyük bir şeref ve fazilettir.

Şeytan, insana göstermesi gereken saygıyı göstermeyip Allah Teâlâ’nın emri olduğu halde Hz. Âdem aleyhisselâma secde etmediği için ilâhî huzurdan kovulmuştu. Melekler ise bu saygıyı gösterdiği için imtihanı kazanmışlardı.

İnsanın Rabbi’ni unutmaması gerekir. Doğmadan önce kendisinden kimsenin bahsetmediği biri iken onu yaratıp yoktan var eden, türlü nimetlerle müzeyyen kılıp mahlukatı hizmetine veren O’dur.

Kendisine bu kadar üstünlük ve nimetler verilen insan Allah Teâlâ’ya ibadet etmeli, emirlerini yerine getirip yasaklarından sakınmalıdır. Ona bahşedilen şerefi muhafaza etmelidir. İnsan olarak kalabilmesi buna bağlıdır. Yoksa hayvanlardan daha aşağı olur. Nefsini temizleyenler, arındıranlar, hevâ ve hevesinin peşinden koşmayanlar insanî özelliklerini korur, aşırılıklara dalan ise ziyana uğrar.

Kendisine mükellef bir sofra hazırlayan ve onu ağırlayan birine elli defa teşekkür eden insan, bütün kâinatı kendisine bir sofra olarak sunan Rabbi’ne ne kadar şükretse azdır. Gökyüzünün, yerin ve ikisi arasındakilerin boş yere yaratılmadığını idrak etmeli, nimet vereni hatırlamalı ona şükür, zikir ve ibadetten geri durmamalıdır.

Şayet bu nimetler alınacak olsa Allah Teâlâ’dan başka onu kim getirebilir? Geceyi düşünelim; sürekli karanlık devam etse, hiç gündüz olmasa, O’ndan başka gündüzü kim getirebilir? Ya da Allah Teâlâ gündüzü devamlı kılsa, içinde istirahat ettiğimiz geceyi kim getirebilir? Gündüzü maişet, geceyi ise istirahat etmemiz için muazzam bir ahenk içinde yaratan ancak O’dur. (Kasas 71-73)

Allah Teâlâ insanı muhatap almış, kendisine kulluk etme şerefini bahşetmiştir. Hiçbir mahluka, göklere, yere, dağlara nasip olmayan bu muhataplık insana verilmiştir. O, Rabbi’ne iradesi ile ibadet ederek şeref kazanacaktır. (Ahzap 72) Bu sebeple insanı asıl yücelten İslâm’dır.

İnsana hizmetin en büyüğü, onu İslâm terbiyesi ile yetiştirmek, hidayetine, istikametine vesile olmaktır. Bu ise karnını doyurmaktan, dünyasını imar etmekten daha kıymetlidir. Bir anne babanın yavrusuna yaptığı en büyük iyilik, onu ilim irfan sahibi kılması, İslâm’ı, Allah korkusunu öğretmesidir. Efendimiz sallallahu aleyhi vesellem;

“Hiçbir baba çocuğuna güzel edepten daha hayırlı bir miras bırakmamıştır.” buyurmaktadır. (Tirmizî, Birr 33)

Kur’an’ın indirildiği, bin aydan hayırlı olan Kadir gecesinin içinde bulunduğu Ramazan ayı insanlığa sunulan büyük bir nimettir. Allah Teâlâ’ya şükür ve kulluk, insana hizmet ve hürmet, ailemizi, çocuklarımızı İslâm ile edeplendirmek için büyük bir fırsattır. Bu ayda oruçla nefisler terbiye edilir, cennetin kapıları açılır, şeytanlar zincire vurulur, bolca hayır hasenat işlenir. Bu mübarek ay insanlığa hizmet etmek için de büyük fırsattır.

Yaratılanların en kıymetlisi olan insana hizmet etmek öyle şereflidir ki, Allah Teâlâ aç insanı doyurmayı, susuzluğunu gidermeyi, hasta olanı ziyaret etmeyi kendi zâtına nispet etmiş bu hasletleri ihmal eden kişiyi âhirette; “Şayet onu ziyaret etseydin beni onun yanında bulacaktın, onu doyursaydın bunu benim yanımda bulmuş olacaktın, eğer sen ona su vermiş olsaydın bunu benim yanımda bulurdun” buyuracaktır. (Müslim, Birr, 13) İmam-ı Nevevî rahmetullahi aleyh der ki: “Beni onun yanında bulurdun” sözünün manası, benim sevabımı ve ikramımı onun yanında bulurdun” demektir.

Bu ayda insanlığa bolca hizmet edilir. “Her kim bir oruçluya iftar ettirirse, ona oruçlunun sevabının aynısı verilir. Oruçlunun sevabından da hiçbir şey eksilmez.” (Tirmizî, Savm 82) hadis-i şerifi mucibince Müslümanlar iftar vermeye gayret eder. Bu sofralarda daha çok ihtiyaç sahipleri gözetilir. Yardım kuruluşları düzenledikleri iftarlar ile büyük hizmete ve hayra vesile olur. Zekâtlarını, sadakalarını, fitrelerini, oruç tutamayanlar fidyelerini vererek talebelerin ve ihtiyaç sahiplerinin ihtiyacını karşılar. Muhtaçlar araştırılır, sorulur, eksikleri giderilir.

Bu ayda insanlara ulaştırılan erzak yardımları ile nice ailelerin ihtiyaçları bir nebze karşılanır, sahur ve iftar sofralarına katkıda bulunulur, çocukları sevindirilir.

Ramazan, Müslümanların diğergâmlığı ile insanlığın nefes aldığı bir aydır. Senenin tamamında başkalarını gözeten, dertlerine derman olmaya gayret eden Müslüman, bu hassasiyetini Ramazan ayında daha da artırır. Durumu olanlar vererek, muhtaç olanlar ise ihtiyacı giderilerek sevinir, rahatlar, huzura kavuşur.

Ramazan-ı Şerif, nimetlerin başkaları ile paylaşılarak taçlandığı mübarek bir aydır. Yetime kucak açmak, hastalara ulaşmak, gönül almak, büyüklere hürmet etmek, hizmetlerini görmek, ihtiyaçlarını karşılamak, ihtiyarların hal hatırını sorup eksikleri gidermek büyük bir ahlâkın yansımalarıdır.

Allah dostları her asırda insanlığa büyük değer vermiş, onları kucaklamış, sahip çıkmıştır. Hem karınlarını hem de gönüllerini doyurmuştur. Onların dergâhı şefkat, hürmet, saygı görme yeridir. Kimse onların yanından kalbi kırık, mahrum ve mahzun ayrılmaz. Kırık kalpler onların meclisinde tamir olur, hayat bulur.

Onlar gelenlerin kimliğine, vasfına, rengine, mesleğine bakmaksızın hizmet eder, aynı zamanda insanlığa hizmet etme ahlâkını aşılarlar.

Cenâb- Mevlâ bu mübarek Ramazan iklimi vesilesiyle ülkemize, milletimize, ailemize ve bütün âleme huzur ve bereket bahşeylesin.

Tevfik ve inayeti ile…





Your experience on this site will be improved by allowing cookies Cookie Policy