Beklenen Vakit
İçerisinde bulunduğumuz zaman dilimi manevi değişim ve dönüşüm fırsatıdır aynı zamanda. Çünkü Allah Resûlü sallallahu aleyhi vesellem; “Allahım, bizi Ramazan ayına ulaştır.” buyurmak suretiyle Ramazan ayını hedef göstermiş ve bu bereketli günlere dikkatimizi çekmiştir.
İnsan hayatında bazı kritik aşamalar vardır. Buralarda verilen kararlar hayatının tamamını etkileyebilir. Eğitim, aile, ticarî faaliyet hakkında verilen kararlar gibi... Manevi hayatta da durum aynıdır. Güzel bir niyet ve samimi bir tevbe ile yeni bir sayfa açıp Yüce Mevlâ’ya yönelmek, hayatın kalan kısmında daima O’nun rızası istikametinde yaşamak mümkündür. Bizden istenen de budur zaten.
Değişim zamanı
İçerisinde bulunduğumuz zaman dilimi böyle bir manevi değişimin ve dönüşümün fırsatıdır aynı zamanda. Zira Allah Resûlü sallallahu aleyhi vesellem; “Allahım! Receb ve Şaban aylarını hakkımızda mübarek eyle ve bizi Ramazan ayına ulaştır.” buyurmak suretiyle Ramazan ayını hedef göstermiş ve bu bereketli günlere dikkatimizi çekmiştir. (Bezzar, Müsned, XIII, 117; Taberânî, el-Mu’cemü’l-Evsat; IV, 189; Beyhakî, Şuabu’l-İman, V, 348). Receb ayından itibaren O’nun yaptığı bu duadan ilhamla âlimlerimiz Receb ayını tarlaya tohum ekmeye, Şaban ayını biten ekini sulamaya, Ramazan ayını ise ekinin hasat edilmesine benzetmişlerdir.
Aylar öncesinden ümmetinin Ramazan ayına hazırlanmasını tavsiye eden Allah Resûlü sallallahu aleyhi vesellem, bu manevi bereketten mahrum kalmamak için Ramazan ayının hemen öncesinde de bizi uyarır. O, Şaban ayının son gününde irad ettiği hutbede şöyle buyurdu:
“Ey insanlar! Yüce ve mübarek bir ayın gölgesi üzerinize düştü. O ayda bir gece vardır ki bin aydan daha hayırlıdır. Allah o ayda oruç tutmayı farz kıldı. Geceleyin (teravih namazı kılmak suretiyle) ibadet yapmayı nafile kıldı. O ayda bir hayır işleyen kimse diğer aylarda bir farz işlemiş gibi olur. O ayda bir farz işleyen ise diğer aylarda yetmiş farz işleyen gibidir. O sabır ayıdır, sabrın karşılığı ise cennettir. O yardımlaşma ayıdır. O ayda müminin rızkı bollaştırılır. O ayda kim bir oruçluyu iftar ettirirse bu onun günahlarının bağışlanmasına ve cehennemden kurtulmasına sebep olur. Aynı zamanda ona oruçlunun sevabı kadar sevap verilir. Oruçlunun sevabından da bir şey eksilmez.”
Sahabiler;
– Ya Resûlallah! Hepimiz oruçluya iftar yaptıracak bir şey bulamıyoruz, deyince de şöyle devam etti:
“Allah bu sevabı oruçluyu kuru bir hurma ile veya bir yudum su ile ya da bir yudum süt ile iftar ettirene de verir. O öyle bir aydır ki evveli rahmet, ortası mağfiret ve sonu da cehennem ateşinden kurtuluştur. O ayda köle ve hizmetçilerinin yükünü hafifleten kimseyi Allah bağışlar ve cehennem ateşinden kurtarır.” (Münzirî, et-Tergîb ve’t-Terhîb, II, 57-58)
Yılın zirvesi
Ramazan ayının bereketine dair müjdeler burada sayılamayacak kadar çoktur. Kur’an-ı Kerim’in indirildiği, farz oruç ibadetinin tahsis edildiği, rahmet ve mağfiret kapılarının ardına kadar açık olduğu bu bereket ayı, manevi olarak bir yılın zirve noktasıdır. Bir sonraki Ramazan ayına kavuşacağımız meçhul olduğu için, eriştiğimiz her Ramazanı, ömrümüzün zirvesi olarak da kabul edebiliriz.
Bu noktada özellikle bir hususa dikkat etmeliyiz: Zirveye tırmanış, Ramazan ayının ilk gününden son gününe kadar devam etmelidir. İlk günlerin coşku ve heyecanıyla gayrete gelip belli bir ibadet temposu yakaladıktan sonra Ramazanın ilerleyen günlerinde, özellikle de son on günlük kısımda gevşeklik gösterilmemeli, aksine bu gayret daha da arttırılmalıdır. Çünkü Ramazan ayı içerisinde gizlenen Kadir gecesi, kuvvetle muhtemel son on gece içerisinde yer almaktadır. Kadir gecesi ki, hakkında özel bir sure indirilmiş ve bin aydan daha hayırlı olduğu şöyle müjdelenmiştir:
“Biz onu (Kur’an’ı) Kadir gecesinde indirdik. Bilir misin nedir Kadir gecesi? Kadir gecesi bin aydan daha hayırlıdır. O gece melekler ve rûh (Cebrâil aleyhisselam) her iş için iner dururlar. O gece fecrin doğuşuna kadar bir selamdır.” (Kadr 1-5)
Ayet-i kerimenin beyanıyla Kadir gecesi seksen üç yıllık bir zaman dilimine tekabül etmektedir. Yani bir gece bir ömre bedeldir. Yüce Mevlâ, Kadir gecesinde yapılacak her ameli, sanki seksen üç yıllık bir ömürde sürekli yapılmış olarak kabul etmektedir. Buna göre Ramazan ayı ömrümüzün, Kadir gecesi ise Ramazan ayının zirvesidir.
Bu gecenin bereketinden gafil olanların kaybı da büyük olacaktır. Allah Resûlü sallallahu aleyhi vesellem, bu bereketi ve mahrumiyeti şöyle haber vermektedir:
“Size Ramazan ayı geldi. Allah Teâlâ o ayda oruç tutmayı farz kıldı. Bu ay gelince gök kapıları açılır, cehennem kapıları kapatılır, şeytanların azgınları zincire vurulur. Ramazan ayında bir gece vardır ki bin aydan daha hayırlıdır. Bu gecenin hayrından mahrum kalan kimse, gerçekten mahrum kalmıştır.” (Nesâî, Sıyâm 5)
Arayan bulur
Kadir gecesinin hangi gece olduğu konusunda bir hayli rivayet mevcuttur. Ramazan ayının herhangi bir gecesi olabilir. Bununla birlikte son on günün tek gecelerinden biri olabileceğine dair rivayetler ağırlık kazanmaktadır. Yirmi yedinci geceye işaret eden rivayetler bulunsa da Kadir gecesini son on günün tek gecelerinde aramak en isabetli görüş olarak öne çıkmaktadır. Kaldı ki gizlenmesinin hikmetine uygun olan davranış tarzı da bu olsa gerektir. Belki de “Her gördüğünü Hızır, her geceyi Kadir bil” düsturundan hareketle bütün Ramazan gecelerinin kadrini kıymetini bilmek gerekir.
Ramazanın son on gününe özel bir ihtimam gösteren Efendimiz sallallahu aleyhi vesellemin, bu konuda birçok uygulaması ve sözü bulunmaktadır. Hz. Aişe radıyallahu anhâ validemizin, “Allah Resûlü Ramazanın son on günü girince ibadet için yoğun gayret içine girer, gecesini ihyâ eder ve aile fertlerini uyandırırdı.” (Müslim, İtikâf 7) şeklindeki sözü, Efendimiz’in Ramazanın son günlerindeki gayretine şahitlik etmektedir.
Aynı şekilde “bir mescitte ibadet maksadıyla bulunmak” anlamına gelen “itikâf” da Efendimiz sallallahu aleyhi vesellemin Ramazanın son on gününde özen gösterdiği bir ameldir. Yine Hz. Âişe radıyallahu anhâ validemiz şöyle der: “Allah Resûlü, Ramazanın son on gününde itikâfa girerdi. Bu ibadetine vefatına kadar devam etti. Sonra onun ardından hanımları itikâfa devam etmişlerdir.” (Buhârî, İtikâf 1)
Ne yapmalıyız?
Allah Teâlâ’nın rızasına ulaşmak, Efendimiz sallallahu aleyhi vesellemin bildirdiği ve gösterdiği kulluk anlayışına tâbi olmakla mümkündür. Bu minvalde, içerisinde bulunduğumuz bu bereketli günleri bir fırsat olarak görmeliyiz. Ramazan bayramına yaklaştıkça gayretimizi daha da arttırmalıyız.
Namazlarımızı cemaatle kılmaya özen göstermeliyiz.
Orucun sadece yeme içme ve bazı bedensel ihtiyaçlardan uzak durmaktan ibaret olmadığı şuuruyla kalbimizi, gönlümüzü ve bütün uzuvlarımızı koruyup, takva haline ulaşmaya niyet etmeliyiz.
Kur’an ayı olan Ramazanda Kur’an tilavetine ağırlık vermeli ve bunu bütün ömrümüze yaymalıyız.
Ramazan gecelerini süsleyen teravih namazlarımızı ihmal etmemeliyiz.
Sahur vaktinin bereketini ganimet bilmeli ve mutlaka bu vakitte teheccüd namazını adet haline getirmeliyiz.
Ramazan boyunca her gün tasaddukta bulunmalı ve bunu bütün hayatımıza yaymalıyız.
Mümkünse itikâf sünnetini ihyâ etmeye niyet etmeliyiz.
Nafile kabilinden vird edindiğimiz amellerimizi aksatmamalıyız.
Ramazanın sonuna günahlarından sıyrılarak çıkmak ve bayramda takva libasını giyenlerden olmak için Yüce Mevlâ’ya dua ve yakarışta bulunmalıyız.
Ramazan ayındaki manevi ikramlara tâlip olup elinden geldiği kadar gününü ve gecesini değerlendirme gayretinde olanlar, Cenâb-ı Hakk’ın lütfu ve inayetiyle Kadir gecesini de ihyâ edip, bir gecede bir ömür sermayesi biriktireceklerdir, inşallah.