Çoklukta Teklik
İmanımızın temel esası olan tevhidin hayata yansıması vahdet yani ”birlik”tir. Hem iç dünyamızda (enfüsümüzde) hem dış dünyamızda (âfakımızda) birlik.
Enfüste birliği seyru sülûk ehli yakından tanır. Bu gerçekleştiğinde şu içinde bulunduğumuz çokluk (kesret) âleminde, olan biten her şeyin arkasındaki “Fâil-i Mutlak” tanınmış, sebepler durgun gölün yüzeyindeki küçük dalgalar gibi önemsizleşmiş, bütün işler O’na râci kılınmıştır. Bu idrakin bir yansıması olarak kalp yalnızca O’na odaklanmış, himmet toplanmış, dünya silik bir dekor olarak incelmiş, küçülmüş ve hafiflemiştir. Dünya ile sevgi ve nefret ilişkisi artık yerini sadece vazifelere terketmiştir. Sebeplere başvurmak da artık bu kabildendir; el kârda gönül yârdadır, neticeler ise sadece O’na aittir.
Tevhidin dış dünyaya yansıması ise, müminin kendisiyle, diğer müminlerle ve “öteki” ile ilişkilerinde enfüsündeki bu idrakin yansımasından ibarettir. Buna göre herkes O’nun kıymet verip yarattığı kullardır. Her bir kulda, canlı cansız her varlıkta nice ilâhî tecelliler vardır, bakınca görülür. Bâtılda çırpınanlar sadece arayanlar, henüz bulamamış olanlardır. Onlara yardım gerekir, dua ve merhamet gerekir. Olması ve yapılması gerekeni göstermek gerekir.
Tevhid ehlinin bilinci (veya bilinçaltı) tefrikadan, ayrılıktan gayrılıktan hazzetmez. Hakikat ayan beyan ortadayken insanların sağa sola savrulmalarına üzülür. Kendisi de bir tarafa baş çekmek yerine birliğe çağırır. Kınamaz, yargılamaz; ara bulur, barıştırır, birleştirir. Dünya için kavga edenlere biraz hayretle bakar. Hele siyasî tercihlerin insanları bölüp birbirine düşürmesine anlam veremez.
Bu çizdiğimiz tablo öyle bugünkü insanın ve hayatın gerçeklerine uzak, hayalî bir tablo değil. İslâm ümmeti üzerinde bir plan veya proje varsa o da bu tevhidî idraki ifsat etmekten ibarettir. Bunun için Müslümanların fikriyatında ve sosyal dokusunda hiç olmayan tarafgirlikler, mensubiyetler, aidiyetler ihdas edilmiştir. Marksist teorinin “sınıf çatışması”, Fransız devriminin bir parlamento uygulaması olan “sağ-sol” ayrışması ve türlü çeşit versiyonlarıyla milliyetçilik, İngiliz kaynaklı liberal-muhfazakâr tanımı ve benzerleri aramıza sokulmuş, vahdetin parçalanması hedeflenmiştir. Böylece dünyanın her yerinde müminler arasındaki gönül köprüsü yıkılmaya çalışılmıştır.
Fakat biz ne yapmamız gerektiğini biliyoruz: Hariçten gazellere kulak tıkamak, Mevlâ Teâlâ’nın bize bahşettiği tevhidî idrakle kalbimize, kendimize dönmek. Emin olun, hayat o zaman daha huzurlu, dünya daha yaşanılabilir bir yer olacak.
Hicrî yeni yılınızı tebrik ederiz. Ağustos sayımızda buluşmak üzere inşallah.
SABAHATTİN AYDIN / saydin@semerkand.com